Ulus Irkad
Bundan tam 23 yıl önce, 2000 yılının Temmuz ayı başlarında, hatırladığım kadarıyla, 1 Temmuz-12 Temmuz 2000 tarihleri arasında, önce İsrail’e, daha sonra da Filistin’in işgal edilmiş Bölgesi olan, Batı Şeria’ya gitmiştik. On Kıbrıslıtürk ve on Kıbrıslırum aydındık.
NEVA ŞALOM...
Öncelikle “Neva Şalom” veya dilimizde “Barış Enstitüsü” diye bilinen küçük bir köydü gittiğimiz yer. Orada Kıbrıs Sorunu’ndan tutun, Yahudi ve Araplar arasındaki ihtilafı da dinleyecek, dersler alacak ve onların yaşam tecrübelerini öğrenecektik. “Barış Enistitüsü” veya “Neva Şalom” bir tatil köyünü andırırken, bir bilim enstitüsü niteliğindeydi. Aynı zamanda köyde hayat süren, üretim yapan Filistinli ve Yahudi insanların hepsi de, İsrail’in aydın insanlarıydı. Bu insanlar, aynı zamanda, çeşitli üniversitelerde dersler vermekte, İsrail’le Filistin arasında barışın olmasını, iki devletliliği veya gene arzu edilirse, üniter yapıda, Fransa tipi, demokratik cumhuriyet modelini de savunmaktaydılar. İsrail’in Fransız Devriminden mütevellit “Demokratik bir Cumhuriyet” haline gelmesini, tüm farklılıklarıyla birlikte yaşamasını savunuyorlardı. Bu köyde yaşayan aydınlar, oradaki toplumlara örnek bir şekilde birbirleriyle de evlenmekteydiler. Karma aileler durumuna gelmişlerdi ve burada huzur buluyorlardı. Elbette, arada sırada, buradaki (İsrail) siyasi durumdan dolayı tartışıyorlardı ama onları kardeşlik ve barış duyguları bileştirmekteydi. Sorunun statik veya değişmez kalmasının, burada, ileride daha da büyük sorunlara neden olacağını ifade ediyorlardı. Nitekim 23 yıl sonra, bir şekilde, sorun tekrar patlamış, ve şu anda, binlerce insanın acımasızca öldürüldüğü bir aşamaya varmıştı.
O ZAMANLAR OSLO SÜRECİ’NİN OLUMLU ETKİLERİ OLMUŞTU
İntifada, yani Filistin başkaldırmasıyla, Yahudi ve Arap toplumlarının araları bozulmuş, İsrail’in devam eden toprakları istimlak veya gaspetmesi veya el koyması sorunları, karşılıklı kavgalara ve gene öldürmelere kadar varmıştı. Oslo Süreci tarafları yumuşatmış ve “win-win” (kazan-kazan) denilen sürecin başlayarak, İki Devletli bir çözüme yaklaşıldığı mesajı verilmekteydi. Nitekim, Neva Şalom’dan sonra, Ramallah’a geçince, burada İntifada’ya katılanların, İsrail Ordusu’na çocuklarla birlikte çiçekler verdiklerini ve arada yumuşamanın olduğunu gözlemleyecektik. Ramallah’ta kahvehane ve parklardaki asık yüzlü ve mutsuz insan manzaralarına rağmen, bir umut doğduğu intibasını alıyorduk. Arap arkadaşlarla oturduğumuz bir halk Parkı’nda, gülen yüzlerle, halktan insanlar, oralara gelmiş, FKÖ lideri Yaser Arafat hakkında mizah olayları anlatıyor ve gülüşüyorlardı. Tabi bizler de onlarla birlikte gülmekte ve bu barış umudunu kutlamaktaydık.
NEVA ŞALOM’DA NE YAPMIŞTIK?
Neva Şalom’da Oslo Süreci, grup ve barış eğitimleri üzerinde eğitim yanında, Kıbrıs Sorunu da tartışılmıştı. Daha Kıbrıs’ta bir güneş doğmamıştı ama Oslo Süreci’nin etkisiyle, kısa bir süre sonra, Barikatlar açılacak, bizde de görüşme süreçleri başlayacak ve Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler arasında bir yakınlaşma ve uzlaşma süreci olacak, referandumlar olacak ama sonuçta gene bölünme devam edecekti. Fakat ne isterse olsun, Kıbrıs veya Filistin sorunlarının uzlaşma ve yakınlaşma olarak birbirlerini etklilediklerine şahit olacaktık. Neva Şalom’da” Biyon” metod ve grup eğitimlerindeki süreçlerle, Arap ve Yahudi gruplar arasındaki samimiyet ve yaklaşımlar, gerçekten bizleri etkileyecekti. Ne isterse olsun, bu grup eğitimlerinin toplumlar üzerinde pozitif veya olumlu etklileri olduğuna şahit olacaktık. Bu arada deneyimlerin paylaşılması ve farklılıkların, aslında birleşme içinde kullanılacağı gerçeği, burada da ortaya çıkmaktaydı. Bir gerçek daha yüzümüze çarpmaktaydı; taraflardan biri, ben kendi açımdan sorunu çözdüm dese bile, gün gelir diğer toplumun uımutsuzluğu veya çözümden umudunu kesmesi, bir bumerang gibi, zafer kazandım diyenin de aleyhine veya tıkanmasına sebep olabilir, demokratik yapılarını kapayabilir, insan haklarını uygulamasını engelleyebilirdi. Negatif barış, veya sadece kendi toplumuna sundun diye zannettiğin sonuçlar, sonuçta gelir, senin de aleyhine olabilirdi.
Neva Şalom'da İsrailliler ve Filistinliler birlikte yaşayıp birlikte üretiyorlardı ve bunu Kıbrıslılar'a göstermişlerdi...
FKÖ’NÜN BİZLERİ RAMALLAH’A DAVETİ
Hayfa yakınlarında, tam liman karşısındaki bir dağ yamacı üzerindeki Neva Şalom, beni çok etkileyecekti. Buradaki tatil köyü ve yaşam, aynı zamanda köyün uyum ve barış içinde bir gelecek yaşama örnek olması, aslında ekonomik bir faaliyeti veya dış ve iç turizmi de başlatmıştı. Köy, “Kibutz” sistemi ile çalışmakta, burada yaşayanlar üretim yaparak, köy ekonomisi ile Enstitü’nün ekonomik yaşamına katkıda bulunmaktaydı. Köy, aslında gelecekte, demokratikleşecek ve kardeşçe yaşayacak bir ülkenin ilk modelinin nasıl olması gerektiğini göstermişti bizlere. Pek tabii ki, burada yaşayan insanlar, İsrail Devleti içinde yaşayan Arap ve Yahudilerdi. İşgal edilmiş Ramallah’a geçtiğimizde, durumun böyle olmadığı, oradakilerin İsrail baskıları içinde, psikolojik çöküntü ve çatışmacı bir hayat içinde olduklarını gözlemlemiştik. Hatta daha ilk gün, Ramallah’taki atölye çalışmasına gelen FKÖ Temsilcisi, oraya gelip konuşmasını yaparken, İsrail’dekileri homojenleştirerek, bir farklılık görmediğini söylerken, ona yanıt vererek, Demokratik Yahudi aydınlarının, Filistin konusunda olumlu olduklarını, Filistinlilerin yanında olduklarını belirtmiş ve toplumları genelleştirmenin yanlış olduğunu, FKÖ için, Yahudi aydınların ve demokrat çevrelerin dışa açılmaları için bir nefes alma yarattığı şeklinde ona konuşmuş ve bana da hak vermişti. Hatırladığım kadarıyla, 12 Temmuz 2000 tarihinde, uçakla, THY havayollarıyla Tel Aviv Hava Alanı’ndan ayrılmıştık. Orada kalış süremiz içinde MOSSAD, yani İsrail Devleti İstihbaratı devamlı bizleri takip etmişti. Hatta bu takiplerinden sonra, bir MOSSAD ajanı yanıma gelerek, esmer tenli olmam ve Filistinlilere benzemem dolayısıyla beni soruşturmuştu. Fakat gene de gerek Yahudi, gerekse Filisin halklarındaki umutların arttığını ve Oslo Süreci’nin çok olumlu yansımaları olduğunu da gözlemliyorduk.
BUGÜNE GELİRKEN
Biz İsrail’i ve Filistin’i terkettikten sonra, ortam gene gerildi. İsrail Ordusu, Yaser Arafat’ın ikametgahına kadar girerek onu esir aldı. Ortalık karıştı. Gazze’de bu süreçten sonra, gerici ve İslamcı Faşist Hammas etkinlik kazandı, çatışmalar ve savaşlar devam etti. Binlerce insan öldürüldü. Savaş ve insan öldürmeyle süren dönem bir çözüme gitmedi. Negatif dediğimiz barışlarla gelen sahte umutlar veya huzurlu görünümü veren sahte mutluluk, her iki tarafın da menfaatine olmadı. Filistin Sorunu’nun, ne isterse olsun çözülmesi, demokratik ve rasyonal akılla olacak çözümlerin ne kadar gerekli olduğu, şiddetin bir çözüm olmadığı, bugün de Hammas’ın anlamsız ve masum insanları öldüren, Netanyahu gibi acımasız ve suistimalci, anti-demokratik, baskıcı politikacıların, ölümden, şiddetten ve çözümsüzlükle sorunların devamından başka bir alternatif getiremeyecekleri belli oldu.
Tüm farklılıklara rağmen, demokratik anlayışın, farklılıklarla birlikte yaşam olduğu, uluslararası hukuk, insan hakları, adalet, eşitlik ve insan sevgisinin ilke olduğu, bir Orta Doğu ve Yahudi-Arap kardeşliğini savunan, gerçek bir barışın, bu bölgeye geleceğine inanarak, bu manasız savaşın bitmesi umuduyla…
KAZILARDA SON DURUM... KAZILARDA SON DURUM...
Paşaköy, Atlılar, Peristerona, Lefkonuk, Girne ve Lapta’da kazılara devam...
Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olduğu ve gerek 1963-64, gerekse 1974’te “kayıp” edilmiş olan Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerinin aranmakta olduğu kazılar devam ediyor.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre Paşaköy, Atlılar, Peristerona, Lefkonuk, Girne ve Lapta’da kazılar sürüyor...
Baranhan’ın verdiği bilgilere göre, kazılarda son durum şöyle:
*** Stilli/Mutluyaka: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un Korkuteli-Mutluyaka (Gaydura-Stilli) arası bir tarlanın kenarında gömülü olabileceği bilgisi üzerine daha önce de kazısı yapılan alana yakın bir noktada tekrardan başlatılan kazı çalışmaları tamamlanmış herhangi bir buluntuya ulaşılamamıştır.
*** Paşaköy/Aşşa: 1963/64 kaybı iki Kıbrıslıtürk'ün bir tarladaki efkalipto ağaçlarının altında veya bu ağaçların arasındaki bir çukur/kuyuda gömülü olabileceği bilgisi üzerine daha önce kazısı yapılan alanda genişletme çalışmaları yapmak amacıyla yeniden kazı çalışmalarına başlanmıştır.
*** Geçitkale/Lefkonuk/Lefkoniko: 1963/64 kaybı iki Kıbrıslıtürk'ün Çınarlı (Bladan) köyüne doğru olan tarlaların içindeki bir kuyuda gömülü olabileceği bilgisi ile başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.
*** Atlılar/Aloda: 1974 yılında Atlılar toplu mezarındaki 37 Kıbrıslı Türk, Atlılar Köyü'ndeki Şehitliğe taşınmıştır. Atlılar şehitliğindeki kalıntıları kimliklendirmek amacıyla başlatılan kazı çerçevesinde, mezar alanı içerisinde manuel kazı çalışmalarına geçilmiştir. Altı “kayıp”tan geride kalanlara ulaşılmıştır...
*** Girne (askeri bölge): 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un dere yatağına yakın bir noktada gömülü olabileceği bilgisi ile daha önce de kazısı yapılan alana yakın bir noktada tekrardan başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.
*** Lapithos/Lapta: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un Lapta'daki eski L.A. Otel yanındaki kilisenin duvarını yanında gömülü olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.
*** Peristerona: 1963/64 kaybı bir Kıbrıslıtürk'ün kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.
Biz de kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz...