Şimdi yaz rehaveti var.
Tatil vakti!
Toplumun orta üst sınıfı – çoğunluğu kamu görevlileri – yurt dışı tatilleriyle yaz dönemini değerlendiriyor.
Meclis yok.
Siyasetin de mola günleri.
Elbette dertler, sorunlar, çıkmazlar yerli yerinde duruyor.
Eylül gibi hayat yeniden yeşerecek.
Meclis açılacak.
Okullar – yeniden kaosla – başlayacak.
Ulusal Birlik Partisi Kurultayı sonrası belki “erken genel seçim” de gündeme gelecek.
Ama asıl “kırılma noktası” gelecek yılki Cumhurbaşkanlığı seçimi olacak.
***
“Bunlar gidecekler” diyor şimdi muhalefet…
Buna yürekten inanıyorum.
Yurdunu seven, evlatlarının geleceğini önemseyen, kendi ülkesinde huzuru ve güveni arzulayan, yüksek yaşam kalitesini hedefleyen, demokrasi ve insan haklarını benimseyen, yüreğinde biraz adalet ve eşitlik duygusu taşıyan hiç kimse bu yönetim zihniyetini kabullenemez.
Gidecekler!
İşte burada önemli olan “bu ülkeyi nasıl dönüştüreceğiz” fikridir.
Hem yapısal sorunlar ve yönetim, hem de demokrasi ve irade anlamında ortada ciddi bir enkaz var.
***
Umudun dipte olduğu bir dönemdeyiz.
“Değişim”e dair inanç ve güven yerlerde sürünüyor.
“Bu ülkeyi biz yönetmiyoruz” duygusunun ötesine geçtik.
“İstesek de yönetemeyiz” gibi bir güvensizlik iklimi oluştu.
Ciddi bir kitle seçimlerin anlamını yitirdiğini düşünüyor; “irademiz” sorgulanıyor, “yurdumuzla ilgili kararları biz veremeyiz” inancı pek çok insan tarafından kabul görüyor.
***
Peki, ne yapacağız?
Vazgeçmek, yenilmek, içerlemek, razı olmak, öfkelenmek, bağırmak gibi eylemler hayatlarımızı değiştirmiyor.
İşte o nedenle toplumun “değişim”e ikna edilmesi, yeni bir yolculuğa inandırılması, ciddi bir iddia ve tavırla ortaya çıkılması son derece önemlidir.
Ön yargıdan, ihtirastan, hırstan, bencillikten uzak hareket edilmelidir.
İşbirliği şarttır…
“Bu ülkeyi biz yönetebiliriz” fikrine geniş kitleleri ikna etmek gerekiyor.
Tek başına “bizim” yönetmemiz de yetmez!
İyi yönetmek şart…
Adaletle, bilgiyle, standartla, kararlılıkla ve cesaretle yönetmek gerekiyor.
***
İradesizlik var.
Beceriksizlik var.
Basiretsizlik var.
Gailesizlik var.
Şu söylenir genelde: “Bir başkası gelse farklı mı olacak?”
Neden olmasın?
İşte bunu çok daha güçlü anlatmak şart…
***
Dedim ya tüm mesele toplumun en geniş kesimlerini yeni bir döneme “ikna” edebilmek.
Yerel toplumu değil sadece…
Uluslararası toplumu da ikna etmek gerekiyor.
Avrupa'yı, Türkiye’yi, güneyi de…
Çok kolay değil!
Emek istiyor, çaba istiyor, mücadele istiyor.
Politik bir tavır, plan, program, proje istiyor.
“Bunlar gidecek ve biz dönüştüreceğiz” diyenler tam bir seferberlikle yollara düşmelidir.
Ülkemiz elden gidiyor.
Kendimizi değil yalnızca, yurdumuzu da kurtarmalıyız mutlaka…
Bürokrasi yeter artık!
Tapuda işiniz mi var?
Yandınız!
Ya da yeni bir şirket mi kuracaksınız?
Ah da ne ah!
İnsanlar “mal, mülk” meselesinde çoğunlukla sorunlu zaten!
Hemen her ailede küslük var, ihtilaf var, darılma var, gücenme var.
Kimileri der ya “mal delisi oldu bu toplum…”
Kolay değil, 1.5 milyon dönüm mülkiyet “havadan” geldi.
Paylaşım kavgası bitmiyor.
***
Özellikle miras, tereke, mal devri gibi dosyaları genelde erteliyor aileler…
Çünkü içinden çıkılmaz bir bürokrasi var.
Dosyayı bulmak bir mesele, işlemleri tamamlamak ayrı!
Avukata gitseniz dünya parası…
Gitmeseniz vay!
Yıllar yılı biriken ve birkaç kuşak ötelenen dosyalar günün sonunda yüz yirmide bir hisse haline dönüşüyor.
Çoğu insan elinde tapusu olmadan yaşıyor.
Tarlayı arsaya dönüştürmek, arsayı pay etmek, parsellemek, kardeşler ya da evlatlar arasında tapu denkleştirmek cambazlık işi!
***
Tapu meselesi değil yalnızca…
Şirket kurmak bir dert kapatmak başka…
Sosyal Sigortalar mı dediniz?
İş yeri kayıtları dünya kadar “rahmetliyle” dolu…
Emekli olmuş bir çalışanın yirmi yedi sene önce ödenmemiş tek aylık yatırımı karşınıza çıkabiliyor.
“O zaman niye kimse uyarmadı” derseniz…
Birileri yüzünüze bakıyor ve “peşine düşecektiniz” diyor.
İyi de siz bu işi yapmak için maaş alıyorsunuz üstelik de bu maaşı bu toplum finanse ediyor.
Kimin kime hizmet ettiği karışmış.
Kamu kurumları insana eziyet için var adeta…
“Al bu belgeyi, git, mühürlet, getir, oradan götür, buradan takip et, imzalat!”
21’inci yüzyıldayız ve bilgisayarlar var, ağ var, bellek var.
- “Vergi borcu yoktur kağıdı getir.”
Sistemden baksanız da görseniz olmaz mı?
Olmuyor!
***
Bir de şu var.
“O bölüme bakan arkadaş emekliye ayrıldı, biz bilmiyoruz.”
Ya da “izne çıktı.”
Böyle olunca insanlar kayıttan, devirden, işlemden, dosyadan uzak duruyorlar.
***
Doğumdan ölüme kadar tam bir “eziyet” bürokrasi!
En yakınınızı mı kaybettiniz.
Cenazenizi hayat boyu sırtınızda taşımanız gerekiyor, çünkü her işlemde birileri sizden “ölüm kağıdı” istiyor.
Toprağa veriyorsunuz ama sisteme veremiyorsunuz.
Doğumu, ölümü, ilacı, arsayı, vergiyi, şirketi ortak bir sistem üzerinden görme imkanı yok.
Son otuz senedir, her “işbirliği protokolü”nde e-devletten falan söz edilse de işler daha da karışıyorlar.
***
Diyeceğim o ki, memleketini seven bürokrasiyi sadeleştirmek ve insanların hayatını kolaylaştırmak için çalışmalıdır.
Her alanda “bürokratik engelleri” saptamak, çözüm yollarını bulmak ve hedefler koymak, bunu yurttaşla paylaşarak, yönetime talip olmak siyasi projelerin en kıymetlisi olacaktır.
Diyeceksiniz ki, “Avrupa Birliği’ne uyum yasaları bunun için var.”
Şimdiki zihniyetin Avrupa alerjisi malum…
Bir de “statüko” kale gibi maşallah!
Deniz suyunda 160 enterokok normal mi?
Sağlık Bakanlığı genel bir açıklama ile "plajlarımız temizdir" diyor.
Halbuki, analiz sonuçlarında bir plajda, 100 mililitre suda 160 enterokok baktersi görünüyor.
Bir diğerinde 110...
Pek çok uzman ve uluslararası kaynak bu değerlerin limitlerin üzerinde olduğunu söylüyor.