Soner Arifler arkadaşımız, “KIBRISIMIZ Η ΚΥΠΡΟΣ ΜΑΣ OUR CYPRUS” adlı sosyal medya sayfasında, Fatma Gezzu’nun öyküsünü paylaşıyor… Nam-ı diğer, Fatma Şanalan…
Bu öyküyü Hasan Surfi aktarmış, Rumca’dan Türkçe’ye de Hasan Gazi çevirmiş… Fatma Gezzu’nun öyküsü şöyle:
“Çok uzak geçmişimde kalan, ama, bana, unutamadığım birçok hatıralarımı anımsatan bir resim.
İsmim Fatma Şanalan. Eski komşularım beni eski adım Fatma Gezzu olarak bilir. Lurucina'nın bu mahallesinde doğdum ve halen bu mahallede ömür tükedirim. 1957 yılına kadar altı Rum komşum vardı. Rum komşularımızla aramızdan su sızmazdı. Arkadaş ve birlik içinde idik. Sadece içtiğimiz su ayrı giderdi. Bir günden bir güne aramızdaki su hiç bulanmadı. Ben her gün onların evlerine, onlar da bizim eve gelirdi. Biz onların düğünlerine, onlar da bizim düğünlerimize gelirlerdi. Kardeş gibiydik. Onlar hasta olsalar veya üzüntüleri olsa biz de onlarla birlikte yürekten üzülür, kendilerini teselliye giderdik. Onlara yardımcı olmak isterdik. Onlar da bizlere karşı ayni duyguları taşırdı. En yakın komşum Miriathi adında birisi idi. Kocasının adı Theori idi. Üç kızları vardı. Kızları yetişkin olduğundan başka köylere gelin gitmişlerdi. Diğer yakın komşum ise Maritsa. Kocası Andrikko. Sofulla adında bir kızları ile Mihali ve Theori adında iki oğulları vardı. 1956 yılında bunlar birer küçük çocuktu. Bana Tanrı çocuk vermediğinden bu çocukları kendi çocuklarımmış gibi severdim. Ayrıca mahallemizin en küçük cocukları da bu çocuklardı. Ben güzel macun yapmada ustaydım. Onlara macun vererek sevindirmekten büyük mutluluk duyardım. Arı balım hiç eksik olmazdı. Bir gün Sofulla hasta oldu. Kızamık olmuştu. Hastalığına iyi gelir diye duyar duymaz hemen ona macun ile arı balı götürdüm. Kızamığa tatlı ve bal gibi gıdalar iyi gelir diye bilinirdi bizim buralarda. Ona yine bal götürmeye gittiğim bir gündü hastalığı sırasında. Baktım ki evlerinde bir de fotoğrafçı var. Kimlik kartı için fotoğraf çekilecekti. Bu fırsattan istifade, Sofulla’yı yanıma alarak birlikte fotoğraf çektirdik. Yukarıdaki resimde yanımda duran çocuk işte size sözünü ettiğim Sofulla’dır. O yıllarda, Kıbrıs’ın çeşitli yerlerinde Rumlar ve Türkler arasında çatışmalar başlamıştı. Rum komşularım korku içinde idiler. Köyde azınlık durumunda idiler. Onlara köyü terk etmeleri gerektiği söylenince çok üzüldüler, ağladılar. Biz de onlarla birlikte üzülüp ağladık. Yanılmıyorsam 1955 yılı idi. Köye, Rumların bir Türk köyünü bastığı haberi geldi. Bundan korkan köylüler, tedbir olsun diye o gece uyumayıp köyün çevresinde nöbet tuttular. Andrikko o gece eline uzun bir şiş alıp bize gelmiş, nöbet tutmak için kardeşlerimden izin istemişti. "Eğer Rumlar bu köyü basarsa ben de sizinle birlikte onlara karşı dövüşmek isterim" demişti. En büyük abim ise Andrikko’ya "Bir şey olmaz, sen var git evine dön" deyice Andrikko "ama burası benim de köyüm" diye üsteledi. Ancak abim sonunda Andrikko’yu ikna etmeği başardı. 1957 yılında bir gün aniden köyü terk ettiler. Bello Arifo (Deli Arifo. Düşüncesiz ve sorumsuzca davranışlarından dolayı köylüler ona bu ismi takmışlardı) diye bilinen birisi elinde kazma kürek bu insanların evlerine girerek evlerini yıkmaya başlar. Bunu görünce çok kızmış, Arifo'ya hemen orasını terketmesini, yaptığının çok yanlış bir şey olduğunu söyledim. O ise bana, merteklerin değerli olduğunu, kendisinin ise parasız bir adam olduğunu söyledi. Benim itirazlarıma aldırmadan yapacağını yaptı. Yanıbaşımda uzun bir süre yıkık kalan bu evler benim için bir kabus olmuştu. O güzel insanlar, o güzel çocuklar yoktu artık. İnsana mutluluk duygusu veren o cıvıl cıvıl çocuk sesleri, o çocuk kahkahaları aniden kaybolup gitmişti. Bundan kim kazançlı çıktı? Hiçbiri. Kaybeden mahallem ve köyüm oldu. Bu kavgalar, bu savaşlar olmasaydı, yarasaların değil, mutlu insanların sesleri ve kahkahaları yükselecekti bu evlerden şimdi.”
(Aktaran: Hasan Surfi. Hasan Surfi, 15 Şubat 2002’deki bu yazısı ile Fatma Şanalan'ın (Fatma Gezzu) ona 3-4 yıl önce anlattıklarını aktarıyor. Fatma Gezzu, Rum komuşuları ile ilgili hikayesini Rumca olarak anlattı, Hasan Gazi de Türkçe’ye çevirdi. Gezzu 2002’de tahminen 93 yaşındaydı…)
Fatma Gezzu, en yakın komşularından Maritsa’nın kızı Sofulla ile birlikte…
“Ermenileri kurtaran Osmanlı subayı Cemil Bahri Könne…”
“Halep doğumlu Kürt bir Osmanlı subayı olan Cemil Könne, 1915’te görev yaptığı Birecik’te yüzlerce Ermeni sürgününü tersanesine işçi, usta olarak kaydederek ölümden kurtardı…
1915 Ermeni Tehciri ve soykırımı sırasında Ermenileri koruyan, kollayan ve evlerinde neredeyse tehcir bitene kadar hayatını tehlikeye atarak saklayan Müslüman Kürtler, Araplar ve Türkler oldu. Bu kişiler İttihat ve Terakki idaresinin “evlerinde Ermeni saklayan tespit edilirse idam cezasıyla hüküm giyeceklerdir” emrini hiçe sayarak, kendi yaşamları pahasına Ermenileri saklamaya devam ettiler. Bu aslında bir anlamda Müslümanların, İttihat ve Terakki’nin aldığı kararlara ve imha politikasına göstermiş oldukları bir direnişti. Ben de burada İttihat ve Terakki iktidarının emirlerini hiçe sayarak Ermenileri hayatı pahasına korumaya, kurtarmaya çalışan; onları ve sürgün yolundaki mutlak ölümden kurtarmak için çabalayan birinden bahsedeceğim: Cemil (Bahri) Könne’den.
Cemil Könne 1892’de Halep’te dünyaya gözlerini açar. Babası o dönem Suriye vilayetinin kuzeyinde yer alan Afrin bölgesine bağlı bir Kürt yerleşim birimi olan Jenderies’in Kurdan köyündendir. Annesi Emine Ali ise Rajo bölgesine bağlı bir köy olan Hopka’dan. Cemil Könne henüz dört yaşındayken babasını kaybeder, onu annesi büyütür. 1900’lü yılların başında İstanbul’daki Deniz Harp Okuluna yazılır ve 1910’da Deniz Akademisinden mekanik mülazım-ı evvel (üsteğmen) olarak mezun olur. Bahri unvanını da buradan alır. Aynı yıl Darülfünun’da Hukuk Fakültesine kaydolur. Burada bir yıl süreyle eğitim görür. Ancak daha sonra Thorncroft fabrikalarında mekanik alanında uzmanlaşmak ve bu alanda daha önce almış olduğu eğitimini ilerletmek için Hukuk eğitimini yarıda bırakıp İngiltere’ye gider. 1912’de Balkan Savaşları’na katılan Könne, bu savaşta göstermiş olduğu cesaretten dolayı taltif edilir.
Cemil Könne, Ermeni Tehciri başladığı sırada ve Birinci Cihan Harbi’nde Urfa’ya bağlı Birecik’te görevlendirilir. Burada ordunun hizmetinde kullanılmak üzere Fırat’ın öbür yakasına geçilmesini sağlayan salların yapımı amacıyla kurulan Deniz İşletme Atölyesi’nin yöneticisi olarak görev yapar. Bu görevini, Osmanlı beşinci ordusunun idaresi altında ifa eder. Könne, Birecik’ten geçen talihsiz Ermeni sürgünlerine elinden gelen yardımı yapar. Ermeni sürgünlerini idare ettiği gemi işletme atölyesinde çalıştırmak üzere işçi, usta olarak kaydettirir. Söz konusu atölyede hem beşinci orduya bağlı birlikleri hem de Fırat’ın kıyısına kadar getirilen Ermenilerin Fırat’ın öbür yakasına yani Suriye’ye sürgün edecek sallar yapılmaktadır.
Yüzlerce Antepli Ermeni sürgününü atölyeye işçi ve zanaatkâr olarak alır ve bu sürgünlerin Fırat’ın öbür yakasına geçmesini engeller. Antepli sürgünler, Könne sayesinde aileleri ile birlikte Fırat’ın kıyısında çadırlar kurar. Könne’nin idare ettiği bu atölyede çalışır, sürgün edilmekten ve mutlak bir ölümden kurtulur. Könne ilaveten, yoksulluk ve açlık içinde olan Ermeni ailelerine Kızılay ve Kızılhaç’ın sayesinde gıda, üstbaș, giyecek ve ilaç dağıtılmasını sağlar. Aynı zamanda kaçak Ermeni askerlerine, ihtiyarlara, kadınlara ve yetimlere yardım eder.
SÜRGÜN EDİLEN PAPAZIN KIZI DİKRANUHİ İLE EVLENDİ
Cemil Könne’yi tarihsel olarak ilginç ve önemli kılan olaylardan bir diğeri ise kendisinin Antepli bir papaz olan ve Ağustos 1915’te Antep’ten ailesiyle birlikte sürgün edilip, 1916 yazında vefat eden Garabed Gülizyan’ın kızı Dikranuhi ile olan evliliğidir. Cemil Könne, Antep Ermenilerinin sürgünü sırasında tanıştığı Dikranuhi ile evlenir. Dikranuhi Gülizyan 1893’te Antep’te dünyaya gözlerini açar.
Tarihi kesin olmamakla birlikte 1908 senesinde Antep’te bulunan Hayganuşyan Okulu’ndan mezun olmuş. Antep’te 1915 Ağustos’unun ilk günü başlayan Ermeni sürgününde annesi ve kız kardeşi ile birlikte önce Cerablus’a (yeni adıyla Karkamış) tehcir edilir.
Kız kardeşi sürgün sırasındaki insanlık dışı uygulamalara dayanamayarak burada vefat eder. Kız kardeşinin ölümünden sonra annesi ile yalnız başına kalan Dikranuhi, sürgün sırasında tanıştığı Cemil Könne ile evlenir. Könne o sırada Osmanlı ordusunda mülazım-ı evvel rütbesinde görev yapmaktadır. Dikranuhi Gülizyan ile Cemil Könne’nin evliliğinden ikisi kız, ikisi erkek olmak üzere dört çocukları dünyaya gelir. Birinci Cihan Harbi bittikten sonra, kocasyla birlikte kendi rızasıyla ve inancını hiçbir biçimde değiştirmeden Halep’e yerleşir ve geç yaşına kadar orada yaşar. 15 Haziran 1986’da bir akşam vakti 93 yaşında dünyaya gözlerini yumar. Dikranuhi’nin cenaze töreni için Beyrut’tan gelen Hovsep ve Hagop Sinanyan’lar hüzün ve üzüntülerini bildirir. Hovsep ve Hagop Sinanyanlar, Cemil Könne’nin tehcir sırasında ölümden kurtardığı Ermeni ailelerindendir.
HEP MAĞDUR VE ZAYIF İNSANLARI KORUMASI VE KOLLAMASIYLA BİLİNİR
Könne ise 1921’de Halep’teki “Gazi Savaşçılar ve Savaş Kurbanları/ Mağdurları Derneği’nin oluşumuna katılır ve üye olarak vefatına kadar hizmet eder. 1923 Haziran’ında Bülbül bölgesine direktör olarak atanır, 1929’da El-Cezire bölgesinin direktörü olur. Adana’da araba ve tarım aletlerini kullanmayı öğretmek üzere bir okul kurar. Ayrıca, tarım makineleri ve arabalarla ilgili yerel gazetelerde yayımlanan makaleler yazar. Adana’dakine benzer bir okulu da Halep’te kurar. Vatansever bir direnişçi olarak Halep’teki Fransız mandasına karşı savaş açar ve bu nedenle Halep’teki Katima ve sonrasında da yine Halep’teki Han İstanbul cezaevine koyulur.
Cesur, dürüst, samimi, beyefendi, aktif, güvenilir, iyiliksever ve hümanist bir insan olarak tanınan Cemil Könne her zaman mağdur ve zayıf insanları koruması ve kollamasıyla bilinir. Bilim, bilgi, yazı ve şiirle oldukça ilgilidir. Gerek kendi sosyal yaşamı gerekse de çalıştığı yerlerin tarihiyle ilgili kitaplar yazar. İyi derecede Türkçe, Arapça, İngilizce ve biraz da Almanca bilir. Bunun yanında anadili Kürtçedir. Ayrıca Türkçe kaleme aldığı şiirleri de mevcut. İki kız iki erkek, dört çocuk babası olan Könne’nin oğullarından biri doktor Bahri Könne’dir. Bahri Könne, uzun yıllar Halep Tıp Fakültesi’nde görev yapar. 25 Mayıs 1967’de Halep’te vefat eden Cemil Könne geride evlatlarına mükemmel bir insani, sosyal ve kültürel bir miras bırakır.
KURTARDIĞI ERMENİLERDEN BİRİ ANTEPLİ FOTOĞRAFÇI HAGOP MURADYAN
Cemil Könne tarafından kurtartılan Ermenilerden biri Antep’in en meşhur fotoğrafçılarından Hagop Muradyan’dır. Muradyan, Antep’in kendini cemaat işlerine veren önemli fotoğrafçılardan biridir. Eğitimini Amerikan Misyonerlerinin 1878’de Antep’te açtığı Merkezi Türkiye Koleji’nde yapar ve 1892’de buradan mezun olur. Sonrasında da kolejdeki stüdyosunu açar. Ermeni Tehciri’nden önce Antep’te Ermeni Ulusal Cemaatinin çalışmalarında bulunur. Tehcir sırasında Birecik’e gider ve Könne tarafından Gemi İnşaat Atölyesi’nde marangoz olarak işe alınır. Böylece Der Zor’a tehcir edilmekten kurtulur.
Cemil Bahri’nin kurtardığı ailelerden bazıları:
M. Sinanian • H. Sinanian • Levon Sinanian • S. K. Çokluyan • K. K. Çokluyan • Harout Körükçüyan veya Kürkçüyan • Levon Sinanian • Hagop Levonian • Yegia Dağıcıkluyan • Hagop Miralyan • H. Sinanian • M. Çancıyan • Mihran Khaçeryan • M. Taşçıyan • Arto Körükçüyan • Sarkis Kıbçıyan • Hovahannes Poladyan • M. Avakian • Hovhannes ve Kevork Şnorhokyan.
(YÜZLEŞME ATÖLYESİ - Ümit Kurt/Cumhuriyet – 9.5.2020)
DEVAM EDECEK