Burak Göral, Türk Sinemasını anlattı; “Ne anlatacak, nasıl anlatılacak bilinmiyor”

“Türk sinemasının en ciddi sorunu; ne anlatacağını, nasıl anlatacağını tam olarak kestiremiyor oluşu. Bunun elbette senaryo ayağı çok önemli. Türk dizileri, Türk dramalar bizim hikâye anlatıcılığımızı zedeledi. Bunun sebebi televizyon kurallarının kendin

Simge Çerkezoğlu

Burak Göral, değerli bir sinema eleştirmeni, Sözcü Gazetesi yazarı, bunlara ek olarak çok da iyi bir senarist…  İyi bir film için, neyi nasıl yapmak gerektiğini çok iyi biliyor. Bu sayede çok iyi senaryolar yazıyor. Yılda yaklaşık olarak beş yüz film izliyor, zor beğeniyor ama iyi filmin de hakkını teslim ediyor. Senaryo atölyeleri ile Türk sinemasının gelişimine yıllardır katkı sağlıyor, yeni yazarlara yol gösteriyor. Göral’la İstanbul’da görüşme şansı yakaladım. Samimiyetle Türk sinemasına dair düşüncelerini paylaştı. Kıbrıs’ta da bir senaryo atölyesi açmak istediğini, Ada’dan çok farklı hikâyeler çıkabileceğini ifade etti.

“SİNEMA BENİM SIĞINAĞIM OLDU”

Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunu Burak Göral, ancak hayata dair tüm enerjisini sinemaya ayıran, sinema üzerine kafa yoran bir isim… Öncelikle sinemaya olan bu sevginin, merakın nasıl başladığını samimiyetle anlatıyor.  

“İktisat okumama rağmen çocukluğumdan beri benim için sinema, film izlemek bir tutkuydu. Çok küçük yaşlarda sinemaya başladım. Ailemle de sinemaya çok giderdik. Ben hayaller kurar, kendi kendime küçük öyküler kaleme alırdım. Kardeşim ve arkadaşlarım olmasına rağmen yalnız bir çocukluk geçirdim. Etrafım hiçbir zaman çok dolu dolu olmadı. Bu yüzden de kendime en yakın dünyayı sinemada buldum. Sinema benim sığınağım oldu. Ancak Türkiye’deki şartları göz önünde bulundurarak sinema konusunda okul seçemedim. O dönemde şartlar da buna uygun değildi. Böylece İktisat kazandım ve bu alanda eğitim aldım. İktisatta okumaktan dolayı mutsuz olmadım ama bana dünyayı farklı değerlendirme, analitik düşüncelerimi geliştirme şansı kazandırdı. Hiçbir zaman mesleğimi yapmadım, ekonomiyle ilgili bir alanda çalışmadım ama o dünyayı görme şansını yakaladım. Mezun olur olmaz asıl tutkum olan sinemaya kendimi verdim. Zaten filim eleştirmenliğine üniversite sırasında başladım. Daha sonra setlerde asistanlık da yaptım. Hem işin mutfağı nasılmış onu da gözlemledim. Yirmi dört yıldan bu yana aralıksız sinema eleştirmenliği yapıyorum. Son on beş yıldır sadece eleştirmenlik bana yetmemeye başladı, ben de üretmek istedim. Senaryo konusunda çalışmaya, senaryo yazarlığına başladım.”

Bu güne kadar sinema sanatına üç kitap, üç de film kazandıran Burak Göral, film senaryolarının içeriğine dair bilgileri, izleyiciye yansıtmak istediği duyguları bizimle paylaşıyor.

“Bu filmleri yaparken benim istediğim hem genel seyirci kitlesi yakalamak hem de derdi olan bir şeyleri anlatmaktı. Yaptığım filmler için klasik aşk filmleri diyemem. Aşkın dışına çıkabilen bir cümlesi var olan filmler... Fedakârlık, özveri, vicdan, merhamet, adalet gibi duyguları da içinde barındıran aşk hikâyeleri anlattım bu filmlerimde. İlk filmim ‘Gece 11.45’ çok daha farklı tondaydı. Kadına yöneltilen şiddet üzerinden acıklı bir hikâye anlatmak, biraz da insanların içini acıtmak istedim. Daha sonra yeterince acıtamadım diye düşündüm herhalde, çünkü ‘Beni Unutma’ filmim de çok melodram temelinde oldu. Türkiye’de giderek artan kadına yönelik şiddet haberlerinden sonra ben bir kadını yaşatmaya çalışan, iki erkeğin mücadelesini anlattım. Biz yaşatmaya çalışırken, bazıları da bir kadının hayatını söndürüyordu. Biraz da bu tezatlığa vurgu yapmak, hafıza üzerinden insanları düşünmeye yönlendirmek gibi bir amacım oldu. Bir şiirimden yola çıkarak yazdığım senaryoydu. Üçüncü senaryom ise ‘Bu İşte Bir Yalnızlık Var’; Tuna Kiremitçi’nin romanından uyarlanan bir hikâye. Elbette bunu yaparken kendimden de bir şeyler kattım. Tuna da çok memnun oldu. Tüm tereddütlerimi ortadan kaldırdı. Gerçi bazı talihsizlikler de oldu. Sponsor filmde çok öne çıktı. Onaylamadığım şeyler yaşandı. Sonuçta o da samimi bir film oldu. Tabii şu an bekleyen üç tane hazır senaryom var. Birinin dizi olma olasılığı var. Diğeri de yapımcıda, bu yıl çekimleri gerçekleşecek.”  

“TÜRK SİNEMASI NE ANLATACAĞINI, NASIL ANLATACAĞINI KESTİREMİYOR”

Daha önceki köşe yazılarında Türk sinemasının temel sorununun senaryo sıkıntısı olduğunu söyleyen Göral’dan bu konuya değinmesini, bizler için bu konuyu derinleştirmesini istiyorum. Türk sinemasına dair ciddi eleştirilerde bulunuyor.

 “Türk sinemasının en ciddi sorunu; ne anlatacağını, nasıl anlatacağını tam olarak kestiremiyor oluşu. Bunun elbette senaryo ayağı çok önemli. Türk dizileri, Türk dramalar bizim hikâye anlatıcılığımızı zedeledi. Bunun sebebi televizyon kurallarının kendine has bir noktaya gelmiş olması. 120 dakikalık dizi dünyanın hiçbir yerinde yok. Hatta reklamlarla daha da uzuyor. Bir geceyi kapsıyor. Her hafta bir takım ekipler toplanıp God Father metrajında bölüm çekiyor. İçleri boş. Sündürülmüş hikâyeler, işlevsiz sahnelerle dolu. Aslında bir kısa hikâyeyi üç, dört bölümde genişleterek bir bölümden üç bölüm çıkartıyorlar. Bunun da bahanesini yaratmışlar. İnsanlar hem iş yapıyor, hem dizi takip ediyor. Bir şeyi kaçırmıyor diyorlar. Oysa kırk, elli dakika yap otursun izlesin sonra işine devam etsin. Bizde bu mantık olduğu için, dizi yapan senaristlerimiz sonra sinemaya geçtiği için televizyonda edindikleri alışkanlıkları sinemaya da taşıyorlar. Ancak artık televizyon sinema ayrımı yapamayacak noktaya geliyorlar. Sinemada televizyon estetiğiyle çekilen filmler izlemeye başladık. Çünkü hepsini aynı mantıkla çekmeye çalışıyorlar. Televizyon tekniği, ışığı, makyajı hatta televizyon senaryosu derken sinema bozuluyor.”

 

“TÜRK SİNEMASINDA TOPLUMSAL KONULARA DAHİ DEĞİNİLMİYOR”

Tüm bu olumsuzluklar yanında sanatın her alanında olduğu gibi, şu an Türkiye’de sinema konusunda da sansür yaşandığına değinerek bu durumu şöyle ifade ediyor.

“Sinemada da hiçbir şeye bulaşmadan, bir şey anlatmaya kalkmadan nasıl yapsak da başka yerlerden dolansak diyerek gösterilen bir çaba söz konusu. Birtakım sansürlemelerle, bazı tepkisel tavırlarla, üst frekanstan gelen tepkilerle bağıra çağıra, nefret söylemlerine tabi tutulan sanatçılar var. Bu durumda sinemacılar da ben zararsız konulara değinerek film yapmaya başlayım diyor. Memlekette o kadar önemli film yapılacak şeyler olurken sinemamız buna hiçbir refleks geliştiremiyor. Bırakın siyasi politik olayları, toplumsal konulara dahi değinilmiyor. Seyirci bunları izlemez, zaten bunlardan bunaldı, haberlerde hep bunları görüyor diyerek bunlardan kaçınılıyor. Bana göre her türden film yapılmalı. Türk sineması sıkışmış durumda. Ya komedi ya da ağlatmak üzerine yapılan filimler var. Hep bir aşırılık söz konusu, bir öykü seyrettireyim, derdimi anlatayım ortaya biraz heyecan katayım yok. Polisiye yok, gerilim yok, psikolojik gerilim yok… Böyle türlere de Türk sinemasını kapattılar. Hâlbuki bu türlerin de denenmesi gerektiğini hala ne yazık ki kabul etmiyorlar. 2017 yılında 150 film vizyona girdi. Bunun en fazla otuz, kırk tanesi kâra geçebildi. Diğerleri hep zarar etti. Böyle seri olarak üretelim, on tane film yapalım ikisi kâr etsin diye bir mantıkla çalışılmaz. Projeleri doğru seçmek, her kesime hitap edebilecek filimler yapmak, arada bazı prestij filmleri çekmek, her yıl birkaç türü, farklı hikâyeyi denemek gerekiyor. Seyircinizi geliştirmek zorundasınız. Bunu ancak yapımcılar yapabilir. Geleceği düşünerek hareket etmek gerekiyor. Dünya değişiyor, sinema gelişiyor, yepyeni şeyler denemek gerekiyor. Komedi yaparken bile yeni bir şey denenebilir, farklı bakış açısı, zekâ unsuru katılabilir. Ana akım sinemacılarda seyirci anlamaz düşüncesi var. Oysa seyirci zekidir. İyi olanı bulur, onun hakkını verir. İyi yazılan, iyi çekilen, iyi duyurulan film seyirciye ulaşır. Elbette algısı yüksek seyirci vardır, daha aşağıda olan da vardır. Önemli olan biraz orta yolu bulmaktır.”

“ANA AKIM FİLMLERDE BİR STANDARDA ULAŞMAK İÇİN SENARYO ATÖLYELERİM VAR”

Burak Göral on yılı aşkın bir süreden bu yana senaryo atölyeleri de düzenleyen bir sinema eleştirmeni. Ne yapılması nasıl yapılması gerektiğini, iyi film kriterini en iyi bilenlerden birisi…

“Farklı platformlarda senaryo dersleri veriyor, seminerler için üniversiteleri geziyorum. Burada yapmaya çalıştığım tüm anlattıklarım gibi, özellikle de ana akım filmlerde bir standarda ulaşmak. Daha çok pratiğe dayalı dersler veriyorum. Türkiye’de bu işi ilk yapanlardanım. Benim avantajım film setlerini de görüp yaşamış olmak. Bir de film eleştirmenliğimi buna katınca ortaya çok enteresan dersler çıkıyor. Keyifli oluyor. Farklı dönemlere, sürelere yayılan kurslarım var. On iki haftalık kursu tamamlayan yazar adaylarına ben de yardımcı oluyorum. Senaryo yazmak zaten diyalog yazmak değil. Bütün mesele yapıyı inşa etmekte… Yeni kuşak aynı hatalar üzerinden yürümesin, farklı pencereler açabilsin, bu işin çok da kolay olmadığını anlasın istiyorum. Emeksiz bir iş çıkarmak mümkün değil. Bunu anlasınlar istiyorum.”            

 

 

 

Dergiler Haberleri