Buralarda hayat zor

Yazı günüm yaklaşınca, ne yazacağım düşünceleri sarar beni. Hele yaşadığım bu coğrafyada her şey iğrençlik, sakillik düzeyine düşmüşse.. Neyse ki, haftalık bir köşe yazarıyım. İstediğim konuyu yazabilirim. Ancak, okuyucuların beklenti ve ruh halini görmez

 

 

Yazı günüm yaklaşınca, ne yazacağım düşünceleri sarar beni. Hele yaşadığım bu coğrafyada her şey iğrençlik, sakillik düzeyine düşmüşse..

Neyse ki, haftalık bir köşe yazarıyım. İstediğim konuyu yazabilirim. Ancak, okuyucuların beklenti ve ruh halini görmezlikten gelemem..

 

Ruhumda gazetecilik var ama iyi ki bu mesleğe girmemişim!! Çünkü bu koşullar altında, ne yapsanız etseniz başarıyı yakalamak imkansız gibidir. Halbuki mücadele ruhunu besleyen başarı olasılığıdır. İdeallerin, uğraşların meyvesi uzun vadede gelebilir ama, tezin, konunun, yapılmak istenenin doğruluğunu anlayabilecek bir temel gerekmektedir. Bunlar yasalar, insanlar ve kurumlar olabilir. Bu temel çatırdayıp çökmeye başlamışsa, mücadele “ağustos böceği” zırıltısına benzer.

 

Kıbrıs’ta yaşamak her dönemde zor olmuştur. Ama son 3-5 senedir günlük yaşam çekilmez ve inanılmaz bir hal almıştır. Balık baştan kokmuştur.

Toplumları bir düzen içinde götürecek yasalara göre uygulama ortadan kalkmıştır. Siyasilerin ve idarecilerin yasaları çok da çiğnemeden “taraflı” davranması dönemleri son bulmuştur. Artık, yasaların dışına çıkılarak taraflı davranmak dönemi başlamıştır.

 

Başta, yazı yazdığım gazetenin gazetecileri uğraşıyor ve yasa dışı usulsüz yapılan işleri ortaya çıkarıyor. Kaç yıldır, koca koca şirketler, gümrük vergisi ödemeden, antrepodan mal çıkarıp piyasaya sürmüşler. Şirketler sonunda bu gerçeği kabul etti ama hükümetin de bu konuda hatalı olduğu iması yaptı. Devlet görevlileri olayı görmezden mi geldi nedir?

Şimdi vergileri geriye dönük ödeyeceklermiş...

 

Bir de hükümetin kurdurduğu gazeteler ve gazetecileri var..Onlar hükümetin yasa dışı işlemlerine gözlerini kaparlar muhalif güçlerin açığını yakalamaya çalışırlar. Etrafı güllük gülüstanlık gösterme esas amaçlarıdır.

 

 

Başbakan, başkanlığı devam etsin diye, son birkaç ay içinde 400 kişiyi istihdam etmiş ama “kamu görevlileri yasasına” uygun davranmamış.

Zaten Kamu Hizmetleri Komisyonu’nun da şaibeli, yasa dışı uygulamalar yaptığı ortaya serildi. Yasaların, devletin hukuk bekçileri olması gereken yöneticiler sapır sapır dökülüyor.

Bu kalite düşüklüğünü sadece “partizanlık” olarak yorumlayamayız. Toplumdaki çürümenin baştan başlayıp ayağa ulaştığını söyleyebiliriz.

İdeolojik olarak hükümet partisini destekleyen ama başka nedenlerden parti-içi muhalefet yapanlan bir gazetede, yöneticiler hakkında o denli küçültücü dedi-kodu haberleri var ki şaşar kalırsınız. Tehditler savururlar, takibe aldıklarını, resimlerinin yayınlanacağını yazarlar. Bu da gösteriyor ki, çoğu yöneticinin saygınlığı kalmamıştır.

 

Normal ülkelerde, halkın günlük yaşamı politikaya iliştirilmiş değildir. Halk, seçim dönemi gelince, hükümetin 4-5 senelik icraatlarını değerlendirir ve daha iyi yaşam öneren partilerin söylediklerine bakıp oy verir.

 

Adamızın kuzey parçacığında, yaşam, UBP kurultayına ve kimin seçileceğine indirgenmişse ve bu seçim için yöneticiler, usulsüz yöntemlere başvurabiliyorsa, bu duruma siyasi kavga denemez. Başka yorumlar gerekir.

Kalitesizlik, çürümüşlük, saygınlığın yitirilmesi ve dağılma...

 

Toplumun bu durumdan çıkması oldukça güç bir süreçtir ve uzun zaman alacaktır.

Güzel günler maalesef çok uzaktadır! Düzgün insanların, toplumseverlerin bu yozlaşmadan kendilerini korumaya alıp mücadeleye devam etmekten başka çareleri kalmamıştır.

 

 

 

 

Arşiv Haberleri