(Geçen haftadan devam... / Bölüm 3)
Karanlık sokakta yürürken içinde bir ürperti vardı. Sanki etrafta bir şeylerin hareket ettiğini hissediyordu fakat karanlıktan görebildiği kadarıyla her şey durağandı. İçinde, bir an önce bu sokaktan çıkma isteği uyandı fakat bu yol diğerinden çok daha uzun bir yoldu. Adımlarını hızlandırdı fakat önünde bir şeylerin hareket ettiği hissi onu kendi felaketine doğru koşar adımlarla gittiğini hissettirdi. Zaten bir süredir yaşadığı şeyler kafasını karıştırıyordu. Bir yandan aklını onlarla meşgul edip anlamsız yaşamını unutuyor ve kendini çok enerjik hissediyor, bir yandan da yaşadığı bu değişik ruh hallerinden ne kadar uzakta olduğunun farkında olduğundan her şey ona boş geliyordu.
Karanlıkta yaptığı bu yürüyüş sırasında düşünüp durdu; “Neden korkuyorum ki? Zaten ölüme yakın bir yere gittim. Daha fazla korkacak ne olabilir? Eğer ölüm bu şekilde olacaksa, neden korkayım? Zaten yaşayıp yaşamadığımdan bile emin değilim hala. İnsanlar beni duymuyor ve herkes gerçekten garip davranıyor. Her şey çok hızlı ve anlamsız. Eskiden en azından sevmediğim ve sıkıldığım bir dünya vardı şimdi ise anlamsız ve komik.” Bunları düşünürken karanlıkla ilgili tüm korkusu ortadan kalktı. Kendini ne olursa olsun güvende hissetti. Sanki boşlukta yürüyordu ve aslında dünya duruyor ve sadece kendisi hareket ediyor gibi hissediyordu.
Kısık bir ışık kaynağı ile karşılaştı. Etrafında hareket eden şeylerin sadece kendi gölgeleri olduğunu gördü ve gülmeye başladı. Korktuğu şeyler sadece kendi gölgeleriydi. Az ışıktan ötürü onları farklı hayal etmiş ve zaten zor olan yaşamını zorlaştırmıştı. Bazı gölgeler arkasında onu takip ediyor, bazıları ise önüne geçip ondan hızlı hareket ediyorlardı. Sanki yüz tane gölge vardı ve her birinin farklı tonları ve görünümleri vardı. Bir gölge onun çok kısa boylu haliydi, bir diğeri ise onun çok ince bir görünümüne benziyordu. Bazıları komik, bazıları ise korkunçtu. Bazılarına baktığında kendini çok havalı hissediyordu. Fakat hiçbiri gerçek olmadığı gibi gerçeği temsil etmiyordu.
Belirli bir hızda yürürken bir anda yanında kendi hızında yürüyen bir şeyin olduğunu fark etti. Yine mi hayaller görmeye başladım diye düşündü ve hiç korkmadı çünkü artık alışmaya başlamıştı. “Korkacak bir şey yok, sadece arkamdan gelen bir kişi benimle aynı hızda yürüyor” diye düşündü. Hızlandı çünkü yalnızken eğlendiğini düşünmeye başlamıştı. Yanındaki de hızlanmıştı. Kafasını çevirip ona bakmadığı için, kim veya ne olduğunu anlayamıyordu. Sadece mavi / mor renkli bir görünümü vardı, onun farkındaydı. Bu bir kadın mıydı? Çünkü tanıdığı hiçbir erkek mor veya mavi renk giymiyordu. İçindeki merak duygusuna daha fazla direnemeyerek kafasını kaldırdı ve yanına baktı. Yanında kimse yoktu. Yine hayal görüyordu. Tekrar başını aşağıya eğdi. Fakat yine mavilik yanındaydı. “Algım bana oyun oynuyor” diye düşündü. Sadece önüne bakarak yürüdü ve “Evet!” diye bir ses duydu.
Hemen kafasını kaldırdı. Kimse yoktu. Karanlık sokak, ışık olmasa da sanki aydınlıktı ve etrafını görebiliyordu. Ama bu yanında geleni algılayamıyordu. “Ne evet?” dedi kendi kendine. Sonra ses yine konuştu; “Algın sana oyun oynuyor”. Şaşkınlık içindeydi. “Algım bana oyun oynuyor ve benimle iletişim mi kuruyor?” diye düşündü. Ses yine konuştu “Hayır, algın sana oyun oynayıp senin kendinle olan iletişimini engelliyor”. Aklı karıştı. Bu kimin sesiydi? Tanıdığı bir ses değildi fakat çok tanıdık geliyordu. Kendi sesi hiç değildi bir kere. Kimin sesiydi? Ne söylüyordu? O bir ruh falan mıydı? Psikolojisi gerçekten bozuluyor muydu? Kafası çok doluydu. Ve ses yine konuştu; “Evet psikolojin bozuk. Ama psikolojin bozulmadı. O zaten bozuktu. Şimdi düzelmek için bir adım atıyorsun.”
“Sen kimsin?” dedi. Ses yine cevap verdi; “Sen kendini bilmeden beni tanıyabileceğini mi düşünüyorsun?” Güldü çünkü ses haklıydı. Ses; “Sen kimsin?” dedi. “Artık pek bilmiyorum” diye düşündü. İsmim Can. “İsmin, kim olduğunu anlatmıyor” dedi ses. “Peki kimim ben? Madem çok biliyorsun sen söyle” diye isyan etti. “Kim olduğun söylenemez ama öğreneceksin, merak etme” diye devam etti “Benim kim olduğumu da öğreneceksin”. Bunu söylerken sevgi dolu bir ifade hissetti Can. Gerçekten öğreneceğine dair güven duydu bir anda. Hiç tanımadığı, ne olduğu belli olmayan bir şeye nasıl bu kadar hızlı bir şekilde güvenebilir veya inanabilirdi. Belki de haylinde bir iç ses yaratmıştı ve deli olmuştu. Şimdi de kendi yarattığı bir görüntü ile konuşuyordu. Ses dedi ki “Bana güvenmeyi de öğreneceksin, bunlar önemsiz olacak.” Bir yandan o konuşurken her an çok huzur buluyordu fakat bir yandan da deli olmaktan, hastanelere düşmekten, tümör, ameliyat vs görüntülerinden korkuyordu. Eğer onu bir akıl hastanesine koysalar ve hayatının kalanını filmlerdeki gibi dingin, sessiz ve anlamsız bir yerde geçirecek olsa buna razı olabilirdi ama ameliyat gibi şeylere girmek istemiyordu. Sürekli olarak kafasında; doktora gittiğini, doktorun onu serseme çevirecek bir ilaç yazdığını, onu içip içip hiçbir şeyi takmadan yaşayacağını canlandırdı. Ses konuştu “Esas sorun yüzleşmek istememen zaten. Sen kendini soyutlamak istiyorsun. Gözünü açacaksın ve hiçbir uykuyu kabul etmeyeceksin. Ne yaparsan yap bu artık engellenemez” dedi.
Artık çok yorgundu. Ne diyordu bu? Onu duymak istemedi. “Sus artık, beni rahat bırak!” diye içinden patladı. Ses yine konuştu “Rahat olduğunu mu düşünüyorsun? Artık dayanamıyordu. Duymak, görmek istemiyordu. Ses dedi ki “Şimdi gidiyorum fakat döneceğim”. Bu iyi haber miydi? Aslında gitmesini istemiyordu fakat artık öfkesine yenik düşmüştü ve bu mükemmel varlığı yaşamından uzaklaştırmaya çalıştığı için iki kat suçluluk hissediyordu.
Sonunda eve geldi. Bunca yolu nasıl geldiğinin farkında değildi. Ama artık güvende hissettiği ve rahat edebileceği bir yerdeydi. En azından şimdilik böyle hissediyordu. Çok kısa bir zaman içerisinde yaşayacağı pişmanlığın farkında bile değildi.
HAFTANIN ÖNERİLERİ
Stephano E. D’Anna – Tanrılar Okulu
Walter Isaacson – Steve Jobs
Adam Fawer – Olasılıksız