Büyük resim nedir?

Erkan Okandan

Özelde bütçenin görüşüldüğü meclis komitesine genelde, ülkeyi yöneten ve yönetmeye talip olanların dikkatine...

Yazının sonundaki tablodaki veriler resmi rakamlardır. Bu rakamlara göre ülkenin bütçesini hazırlayan/görüşen/tartışan kişilere tereciye tere satmama babında hasbelkader kendimce hazırladığım tablodan da yararlanarak bir vatandaş olarak bir kısım değerlendirme tespit ve yorumlar yapma ihtiyacı hissettim. Sizlerden ricam 2025 Yılı bütçesini kamu yararına en küçük kalemine kadar tartışın değerlendirin ancak, detaylarda boğulup büyük resimden uzaklaşmayın...

Büyük resim nedir? KKTC eğer bir devletse kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır. En azından bunu zorlamalıdır. Bu çerçevede de kendini tek tanıyan ama ne hikmetse meclis kararı olmayan ve uluslararası anlaşmalar imzaladığımız Türkiye Cumhuriyeti ile imzalanan anlaşmalarda KKTC'nin öncelikleri ihtiyaçları ve çok önemli olan TL kullanımından kaynaklı gerek kamu maliyesinin gerekse reel sektörün yaşadığı sıkıntılar açık yüreklilikle dile getirilip çözümler üretilmelidir.

Yazıda KKTC bütçesini 2010-2024 dönemi gider toplamları, yıllar itibariyle TL ve ülkemizde en yoğun kullanılan USD, EURO ve STG para birimlerine göre analiz ettim.

Buna ilaveten tablomuzdan da görüldüğü üzere 2010'lu yılların ilk yıllarında KKTC bütçesinin %27-32 aralığında son yıllarda ise bu oranın %10-15'li seviyelerde finanse edildiği görülmektedir. Tablo da Türkiye ile imzalanan İktisadi Mali ve İşbirliği Anlaşmalarına göre Türkiye tarafından katkı yapılan hibe ve krediler de alt kırılımlarına göre görülmektedir. KKTC bütçesi uzun yıllardır hazırlanırken TC'den aktarılacak hibe ve kredi rakamları da dikkate alınarak hazırlanır.

2010'lu yılların başında bütçenin yaklaşık 1/3'ü Türkiye tarafından yapılan katkılarla finanse edilirken tablodan görüldüğü üzere son yıllarda bu oran %10'lar seviyesine geriledi. Bence esas sıkıntı oranın düşmesi değil, anlaşmalarda imzalanan rakamlar ile günün sonunda fiili gerçekleşmeler arasındaki tutarsızlıktır. Bu durum sadece 1 yıla mahsus bir durumda değildir. Eski yazılarımızda da belirttiğimiz gibi her yıl yaşanan bir durumdur. Taahhütler ile gerçekleşme oranları arasındaki farklar arasındaki uçurum bütçeler her ne kadar öngörü olmakla birlikte anlaşmaların sonunda atılan imzalar tarafların verdiği taahhüttür. Bütçe disiplininden bahsedildiği bir ortamda sıkıntı yaratmaktadır.

TL'den kaynaklı kur artışlarının tetiklediği hayat pahalılığının yansıması olarak kamu maliyesinin başta transfer harcamaları olmak üzere öngörülemeyen süreçlerde öngörülemeyen rakamlardaki mükellefiyetleri artmaktadır. Buna ilaveten bir de taahhütlerin yerine getirilmediği bir yapıda bütçe disiplininden bahsetmek iyimser bir yaklaşım olur.

Uzun yıllardır ne yazık ki savunma hibelerini hariç tutarsak anlaşmalarla imza altına alınan taahhütlerin diğer kalemlerde gerçekleşme oranları %20-30'lar seviyesindedir. Savunma hibelerinde istisnai 4'lü hükümet dönemindeki 2018 yılı hariç (Savunma için kaynak aktarımı da gerçekleşmeyip %56,83 olmuştu) yıl sonu itibariyle %100 hatta TL'den kaynaklı giderler arttığı için bu kalemde öngörülerin üzerinde olan kaynak aktarılsa bile kaynak aktarımı yıl içerisinde düzenli olmadığı için kamu maliyesi sıkıntı yaşamaktadır.

Örnek vermek gerekirse,

Ocak-Ekim 2024 Savunma Giderleri: 3.844.869.647 TL

Ocak-Ekim 2024 Savunma HİBELERİ: 3.229.889.317 TL

Ocak-Ekim 2024 Gelir-Gider Farkı: 614.980.330 TL

Giderlerin tümüyle karşılanması için aradaki fark olan 614.980.330 TL yerel gelirlerden karşılandı. Durum böyle iken 15 Kasım tarihli ziyaretinde Kıbrıs işlerinden sorumlu TC. Başkan yardımcısı Sn. Cevdet Yılmaz ''Okulların yapımı ve bakımı için KKTC'ye 227 milyon kaynak tahsil edilecek: Açıklamasını yaptı.

Türkiye Cumhuriyeti tarafından tablodan da görüldüğü üzere KKTC'ye geçmiş yıllarda ciddi rakamların aktarıldığı görülmektedir. Ancak son yıllarda bu rakamlarda ciddi gerilemelerin yanında Savunma hibeleri de dahil olmak üzere ki yukarıda 2024 yılından örnek verdim, istikrarlı bir kaynak aktarımı yoktur.

Oransal olarak belirtirsek TC. tarafından anlaşmalarla sağlanan hibe ve krediler,

2010-2013 yıllarında KKTC bütçesinin %27-32'si

2014-2017 yıllarında KKTC bütçesinin %18-24'ü

2018-2019 yıllarında KKTC bütçesinin %7,5-9'u

2020-2022 yıllarında KKTC bütçesinin %17,5-18,5'u

2023-2024 yıllarında sırasıyla KKTC bütçesinin %13,5 ve 10 aylık verilere göre %9,19 (Yıl sonu itibariyle muhtemelen %12-13)

Oranlardan görüldüğü üzere 2020-2022 dönemi hariç 2010 yılından beri hibe ve kredilerin oranı KKTC bütçe giderleri içindeki payı istikrarlı bir şekilde gerilemektedir. 2018 ve 2019 döneminde bu oran en dip seviyede olup 2018 yılının bir diğer önemli noktası ise 4'lü koalisyon dönemindeki bu yılda savunma giderlerinin %44'nün yerel gelirlerden karşılanmasına rağmen bütçe denkliğinin sağlandığı yıl olmasıdır.

Kamu maliyesine verilen kredilerde ise durum çok daha vahimdir. Veriye dayalı belirtmek gerekirse tablodan da görüldüğü 2010'lu yılların başındaki 250 - 350 milyon USD rakamlarından son yıllarda 40 - 80 milyon USD rakamlarına gerilemiştir. (Kurların son yıllarda baskılandığını dikkate alırsak bu rakamlar aslında daha düşüktür.)

2024 yılında ise durum daha vahimdir. Şöyle ki 2024 Bütçe yasası ve TC. ile imzalanan anlaşmada kamu maliyesi için 5 milyar TL (Kredi USD) öngörülen rakam arka, arkaya Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında tadil bütçede indirilerek 1.045.507.321 TL seviyesine getirildi.

Ocak-Ekim döneminde aktarılan kaynak ise 67.608.413 TL yani bütçe yasasına göre %1,35 seviyesinde gerçekleşti. Tablodan da görüldüğü üzere ise 2.070.088 USD oldu.

Durum böyle iken Türkiye'de, yurtdışında hatta yaşadığımız ülkemizde bile, bilerek/isteyerek oluşturulan algı, KKTC'de kamu çalışanları ve emeklilerin maaşlarını bile Türkiye öder algısıdır.

Kişisel görüşüm bu algı Kıbrıs Türkü açısından en hafifinden aşağılayıcı bir durum olduğudur.

Hayır böyle bir durum yoktur diyenler ve özellikle aktif siyasette olan meclis içi, dışı muhalefet yüzbinlerce takipçisi olan ve izlenen Can Ataklı 'nın YouTube yayınlarında söylediklerini dinleyebilir. Bu yanlış bilgi özelde Ataklı'nın değil Türkiye'deki birçok gerçek/tüzel kişinin söylemi olup çeşitli programlarda hatta sosyal medyada bu topraklarda yaşayan bir kısım kişiler tarafından küçümseyici cümlelerle dile getirilmektedir.

Bu yanlış algıyı ortadan kaldırmak bu ülkedeki her bir bireyin görevi olmakla birlikte esas görevin iktidarı muhalefeti tüm siyasilerde olduğu düşüncesindeyim. Bu ülkenin seçmenleri tarafından seçilen siyasiler ve onların atadığı bürokratlar kamu görevlileri bu ülkenin çıkar ve menfaatlerini gözetip ön planda tutmak zorundadırlar.

Açıkçası Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar KKTC'ye ana, yavru veya kardeş ilişkisi üzerinden kendi siyasi ekonomik sıkıntıları ortadayken kaynak aktarmak zorunda değildir. İki ülke arasındaki ilişkiler iktisadi kurallar çerçevesinde olmalıdır. Bir tarafın tabiri caizse emir buyurup diğer tarafında emir büyük yerden geldi mealinde her şeyi sorgusuz sualsiz kabul ettiği bir süreç olmamalıdır. Mutlak surette her 2 ülkenin de kendine özgü koşulları dikkate alınarak ona göre kararlar alınmalıdır.

Bu iktisadi kurallar KKTC'nin TL kullanımından dolayı kamu maliyesinin içine düştüğü sıkıntılar, reel sektörün ana maliyet unsurlarından olan enerji maliyetlerinin kurdan kaynaklı artması keza ülkede fiyat istikrarının sağlanamaması dolayısıyla kamu maliyesinin hayat pahalılığı nedeniyle transfer harcamaları dahil giderlerinin öngörülemeyecek durumda olmasına kadar birçok olumsuzluk masaya yatırılmalıdır. Yatırılmakla da kalmayıp çözüm bulunmalıdır. Aksi takdirde ülkede istikrarlı bir ekonomiden kamu maliyesinden bahsetmek KKTC'nin yılların birikimi olan ve ne yazık ki üzerine hala ekleme yaptığımız yapısal bozukluklarımız da eklenince mümkün olmayacaktır.

Bir diğer önemli nokta ise imzalanan anlaşmalarla TC tarafından finanse edilen yatırımların özellikle son yıllarda KKTC'nin öncelikleri dışında olmasıdır. Yani karar vericinin anlaşmaların taraflarından biri olan KKTC hükümetlerinin olmamasıdır. Örneğin ülkenin okul, enerji, hastane gibi birçok olmazsa olmaz temel ihtiyaçları ortadayken külliye ve yeni meclis binaları gibi devasa binaların yapımına karar veriliyor. Sonra da doğal olarak bu devasa binaların idamesini nasıl yapacağımızı bütçe komitesinde tartışıyoruz. Oysa işin doğrusu eğer bir kaynak aktarımı olacaksa bu KKTC'nin önceliklerine, ihtiyaçlarına göre olmalıdır.

2025 Bütçesi komitede muhalefet tarafından kanaatimce en ince ayrıntısına kadar tartışılıp eleştiriliyor. Bunun sayesinde toplum laf ola bütçe disiplininden bahsedilen bütçelerdeki izaz ikram, yolluklar, örtülü ödeneklerin nerden nereye geldiğini görüyor, duyuyor.

Komitedeki görüşmelerden basına yansıyanlardan öğreniyoruz ki yasa gereği diğer kurumlar gibi bütçe yasasına eklenmesi gereken ama eklenmeyen 2025 KIBTEK bütçesi tabiri caizse bağırma, çağırma sonrasında getirtiliyor. Ancak buna rağmen yine yasa gereği kamuoyuna açıklanması gereken kurumun 2021, 2022 ve 2023 yılı kesinleşmiş hesapları sonrasında,

Kar/zarar durumu hala bilinmiyor. Kurumun ciddi zarar rakamları havada uçuşuyor ama resmi açıklama yok...

Tabii şahsen birey olarak açıklansa ne yazar gibi bir ruh halindeyim. Çünkü bu iktidar dönemini kapsayan ve açıklanan 2019 ile 2020 yılı bilançolarının yetkili yeminli murakıp tarafından açıklanan ve kurumun web sayfasında da bulunan, mali tablolarda dikkate alınması gereken önemli hususlar başlığının 1. Maddesi,

''31.12.2020 tarihi itibariyle kurumun banka krediler ile mevduat hesaplarının tümüne (%100) doğrulama temin edilememiştir.'' maddesinin yer aldığı bir durumda açıklanmayan 2021, 2022 ve 2023 hesaplarında insan bakalım oralarda neler var neler diyebiliyor.

Bütçe disiplininden bahsedildiği bir ortamda şeffaflık!

Kurumun tabiri caizse ANAYASASI olan Nizamname gereği zararına satış yapamayacağı tarifelerinin de zarar etmeyecek şekilde düzenlenmesi gerektiği zaruri kılınmaktadır. Ama buna rağmen kurum ihalesiz yakıt almaktan tutun, partizanca istihdamlar, dizel makinelerin bakım onarımlarının yapılmamasının sonucu olarak üretim açığını kapatma adına Güneyden 3 katı fiyatına elektrik alınmak zorunda kalındığı için kurum ciddi borçlanmalara gitmek zorunda kalmıştır. O kadar borçlanıldı ki 1 KWS elektrik maliyetindeki 700'e yakın personelin maliyet payı %8'lerde iken finansman gider maliyetleri de %7'ler seviyesine gelmiştir.

Nihayetinde ise 1 KWS elektrik üretiminde maliyet payı %80'lerde olan FUEL-OIL fiyatı borsa fiyatı stabil olmasına rağmen TL'nin USD para birimine göre ciddi değer kaybı nedeniyle KWS maliyet fiyatları ciddi oranda arttı. Bu maliyet artışları tarifelere siyasi popülizm uğruna yansıtılmadı. (Reel sektör hane halkları mevcut tarifeleri bile ödeyemiyor, rekabetçi üretim yapamıyor) yansıtılmadığı içinde kurum gelir gider dengesi bozuldu.

Özetle yazıda ağırlıklı olarak tablodaki verilerden de yararlanarak yıllar itibariyle KKTC bütçesindeki TC hibe ve kredilerinin kalemlere göre payını ve KIBTEK'in içinde bulunduğu duruma kısaca değindim.

Çünkü her ne kadar geçmişte KKTC bütçesi içinde çok daha yüksek oranda payı olan Türkiye tarafından aktarılan hibe ve kredilerin aktarılma biçimi, miktarı ve yeri önemli olduğu gibi, Kıbtek'in de bu ülkede Kamu Maliyesinden sonra en büyük kurum bütçesi (%25-30'u) olması yanında ülkede üretilen her türlü mal/hizmette ana maliyet unsurlarından biri olan elektrik ve o elektriği üreten KIBTEK'ten bahsetmemek eksiklik olurdu.