Büyük ülküler, mikro milliyetçilikler ve çifte-enosis (1)

Niyazi Kızılyürek

Kıbrıs’ın de facto bölünmüşlüğü 50’inci yılını doldurdu. Kıbrıs Uyuşmazlığı ise 60’ıncı senesinde...

Yıl dönümlerinde geçmişe bakarak değerlendirmeler yapmak adettendir.

Gelgelelim, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların geçmişe bakarak yeniden düşünmek, başkalarının acısına bakmak, yaşananlardan ders çıkarmak gibi bir alışkanlıkları yoktur.

Onlar için geçmişe bakmak, mağdur ve haklı olduklarını haykırdıklarını boş gösteren bir edimdir.

Bu kıymeti kendinden menkul haklılık iddialarını bir kenara bırakarak dünyanın en eski uyuşmazlıklarından biri haline gelen Kıbrıs Sorununun başlıca duraklarına bakarsak, kolonyalizm, emperyalizm, çatışan milliyetçikler ve yarışan ulus-devletler görürüz. Bu da bize Kıbrıs Sorununu modern dünyanın bildiği, hatta yarattığı bir sorun olduğunu gösterir.

Tarihin aynı coğrafyada buluşturduğu etnik toplulukların ortak bir gelecek tahayyülü geliştirememeleri, Kolonyal Metropolün böl-yönet politikaları, anavatanların milli hırsları, etnik çatışmalar, etnik topluluk içi iç savaş benzeri gerilimler, dış müdahaleler ve sonunda adayı bölen bir savaş...

Olguları kabaca böyle sıralayabiliriz...


Yarışan, karşıt milliyetçilikler

Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların bu küçük adada ortak bir gelecek tahayyülü etrafında bir araya gelememelerinin temelinde milliyetçilik vardır. Yarışan, karşıt milliyetçilikler...

Helen milliyetçiliğinin güdümlediği Kıbrıslı Rumlar adayı Yunanistan’a katmak için verdikleri mücadelede karşılarında Kolonyal Efendi ile Kıbrıslı Türkleri buldular.

1950’li yıllarda bu “kutsal” olmayan cepheye Türkiye de katıldı.

Kıbrıslı Türkler, adanın %80 nüfusunu oluşturan Kıbrıslı Rumların Enosis talebini kendi varoluşları açısından bir tehdit olarak görmekle yetinmediler. Kıbrıslı Rumların talebini baştan haksız bulup, karşı çıkışlarını, adanın bir zamanlar Osmanlı toprağı olduğu gerekçesiyle meşrulaştırmaya çalıştılar. Bu da onları anakronist bir karşı milliyetçiliğe ve Kolonyal Efendi’ye yardakçılık yapmaya sürükledi.

Kıbrıslı Türkler şu sorunun cevabını hiçbir zaman vermediler: “Siz, ada nüfusunun %20’sini değil de %80’ini oluştursaydınız ve Türkiye ile birleşmek isteseydiniz bu haksız bir talep olur muydu?”

Bu soru, cevapsız kalmaya mahkûmdur. Olsa olsa, vicdan ve ahlak muhasebesine bir davet olabilir...


Sonunda, Türkiye’nin, Kolonyal Efendi’nin, Kıbrıslı Türklerin muhalefeti ve NATO’nun Soğuk Savaş hesapları Kıbrıslı Rumlarla Yunanistan’ın birleşmesini sekteye uğrattı.

Uğruna mücadele edilen Büyük Ülkü Enosisin yerine adada bağımsız bir cumhuriyet kuruldu ve anayasasına Enosisin yasaklandığı kazındı.

Kıbrıslı Rumlar bu durum karşısında ağır bir haksızlığa uğradıklarını düşünerek hınca kapıldılar. Kıbrıslı Türklerle iktidarı paylaşımını hazmedemediler ve intikam duygularıyla harekete geçtiler. İlk etapta amaç, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırıp Yunanistan ile birleşmenin yollarını aramaktı.

Bunun için, icap ederse şiddete başvurmaktan kaçınmayacaklardı. Ve bu sefer şiddet, eskiden olduğu gibi ağırlıkla Kolonyalistleri değil, Kıbrıslı Türkleri hedef alacaktı...

 

Kıbrıslı Rumlar sudan bahanelerle gerilim yaratarak adayı çatışma ortamına sürüklediler ama ne Kıbrıslı Türkleri dize getirebildiler, ne de de Yunanistan ile birleşebildiler.

Türkiye’nin jeo-politik ve askeri üstünlüğü iki seçeneğe de izin vermedi.

Türklerin de sömürge odalarında doğan Taksim rüyası gerçekleşmedi. Ankara’nın gücü bu kadarına yetmiyordu...

Bunun üzerine, Kıbrıslı Rumlar yeni bir sayfa açtılar. Helenizm’in Büyük Ülküsü’nden koparak Kıbrıs Cumhuriyeti devletine yöneldiler. Tabii herkes değil...

Kıbrıslı Türklerin üç yıl süren bir ortaklıktan sonra devlet-dışına düşmeleri (1964), Kıbrıslı Rumların kuruluşunda benimsemedikleri devlete sarılmalarını kolaylaştırdı. Kıbrıslı Rumlar devletin nimetlerinden yararlanırken, Kıbrıslı Türkler kendi ülkelerinde Metikos ile Parya karışımı bir pozisyona düştüler.

Gelgelelim, Kıbrıslı Rumlar yıllarca özlemini çektikleri ulus ile yeni kavuştukları devlet arasında arafta kalmaya devam ettiler.


Kıbrıslı Türkleri unutmak

Bu durum, toplum içi bölünmelere yol açıyordu. Yunanistan ile birleşmede ısrar edenlerle, fiilen bir Kıbrıs Rum devletine dönüşen Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yaşatmak isteyenler karşı karşıya geldiler. Bu cepheleşme giderek iç-savaş görünümü kazandı.

Bu dönmede Kıbrıslı Rumlar Kıbrıslı Türklerin varlığını unutmuş, haklarını da hepten yok saymışlardı.

Maalesef, bu karanlık dönemi hiçbir zaman sorgu-sual etmediler. Vicdani ve ahlaki bir sorgulamaya girişmediler.

1974, kuşkusuz, adanın tarihinde bir dönüm noktasıdır.

Yunan Cuntası’nın 15 Temmuz 1974 tarihinde Makarios’a karşı düzenlediği darbe (Makarios bunu “işgal” olarak adlandırmıştı) Türkiye’nin adaya askeri harekat düzenlemesine vesile oldu ve Türk askerleri adayı boydan boya ikiye böldü. Ardından da demografik bölünme nihayete erdirildi.

Hem Garanti Anlaşmasını, hem de uluslararası hukuku ihlal eden bu savaşı Türkler hiçbir zaman sorgu-sual etmediler.

Sorgu-sual etmediler ama Kıbrıslı Türkler dünyadan izole bir yaşama mahkum edildiler.


1974’ten sonra Türkiye, elde ettiği askeri üstünlüğü adım adım fethe dönüştürmeye koyuldu.

Gerçek şudur ki, Ankara işin başında çekingen davranıyordu. Ama Rauf Denktaş militan bir tavırla bölünmeyi kalıcılaştırmaya doğru hızla adımlar atıyordu. Türkiye’den adaya nüfus taşıyor, adanın kuzeyin Türkleştiriyor, Kıbrıslı Rumların izlerini süratle siliyordu. 1983 yılında da, eskiden beri hayallerini süsleyen adımı atarak, adanın kuzeyinde ayrı bir Türk devletinin kurulduğunu dünya aleme ilan etti.

KKTC’nin kuruluşu, Kıbrıslı Türklerin soyutlanmışlığını ve yalnızlığını daha da çoğalttı.

Fakat Rauf Denktaş bu duruma pek aldırış etmiyordu, hatta oldukça mutluydu. Türkiye ise biraz tedirgindi.


YARIN
- Bölünmüş Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliğini
- Türk’ün Türk’e propagandası
- Diplomatlar mezarlığı
- Annan Planı ve ‘atı alan Üsküdar’ı geçti
- Fiili ilhak ilişkisi