Büyüklenme Padişahım... demişler

Türkiye başbakanı Erdoğan son zamanlarda AB’ye verip veriştirmektedir. Geçen hafta AB üyesi bazı ülkelere yaptığı ziyaretlerde AB-Türkiye-Kıbrıs ilişkilerini yerden yere vurmuştur. AB üyeliğinden vazgeçme olasılığından da söz etmiştir. Şunu ekleme

                            

Türkiye başbakanı Erdoğan son zamanlarda AB’ye verip veriştirmektedir. Geçen hafta  AB üyesi bazı ülkelere yaptığı ziyaretlerde AB-Türkiye-Kıbrıs ilişkilerini yerden yere vurmuştur. AB üyeliğinden vazgeçme olasılığından da söz etmiştir.

Şunu eklemek isterim; başbakanın “güç politikası” tarzı söylemleri AB den sorumlu bakanının “banal” ve “hafif” esprilerinden daha kabul edilebilirdir.

 

Erdoğan’ın AB’ye yüklenmesinin çeşitli nedenleri vardır. Türkiye AB üyelik görüşmelerinde yol alamamaktadır. Bu sürece Kıbrıs ve Yunanistan’ın engeller koyduğu inkar edilemez ama bu görüşmelerin tıkanmasında esas sebep, Türkiye’nin AB standartlarını yakalamada çok yavaş davranmasıdır. Eğer AB üyeliği Türkiye için bir amaç ise, AB mevzuatı ve kriterlerine uygun yasalar ve uygulamalar yapması önünde hiç bir engel yoktur. Böyle bir performans sergilerse önünde kimse duramaz..

 

Türkiye hükümeti, geçmiş hükümetlere göre göreceli olarak daha başarılıdır. Enflasyon sorununu çözmesi, kalkınma, modernleşme hamleleri, yurttaşlarının yaşam kalitesini daha yukarıya çekmesi, IMF borçlarından yakında kurtuluyor olması olumlu gelişmelerdir. Bu nedenle hükümetin kendisine güven duygusu artmıştır. Dünyadaki ekonomik kriz fırtınasına tutulmamıştır. Ancak AB üyeliğini kolaylaştıracak siyasi, sosyal ve ekonomik kriterleri henüz yerine getirememiştir.

 

Kıbrıs’ın da dahil olduğu AB ülkelerinde ekonomik kriz yaşanması, Kıbrıs ve bazı üyelerin mali olarak “iflas” etmesi Sn.Erdoğan’ın AB’ye saldırmasının ikinci nedenidir. “Bizi üye yapmıyorsunuz ama üyelerinizin haline bakın!”demek istemektedir.

 

Erdoğan, Türkiye’nin AB üyeliğine ulaşamamasının tek nedeni olarak Kıbrıs’ın üye yapmasını görmektedir. “Böyle bir ülke yoktur, biz tanımıyoruz” demektedir.

Türkiye’nin AB üyelik süreci Kıbrıs ile hep ilişkilendirilmiştir. AB, Kıbrıs’a yönelik ne vermişse karşılığında Türkiye’ye de vermiştir.

1990 yılında AB üyeliği için başvuran Kıbrıs ile  1995 yılında görüşmelere başlama kararı alınırken, Türkiye’nin gümrük birliği anlaşması kabul edilmiştir.

1999 Helsinki zirvesinde Kıbrıs ile üyelik görüşmelerinde çözüm olmasa da Kıbrıs’ın AB ye üye olabileceği  kararına karşılık, Türkiye’ye aday üyelik statüsü verilmiştir.

2004 yılında Kıbrıs’ın üyeliği kabul edilirken Türkiye’ye üyelik görüşmelerine başlama kararı verilmiştir.

 

AB’yi izleyenler bilecektir, her süreç aşama aşama karara bağlanır ve uygulanır.

Sn.Erdoğan, “ Rumlar, Annan planına hayır oyu verdikleri halde üye yapıldılar” diyerek serzenişte bulunmaktadır.

Bu söylemi, o dönemlerde Kıbrıs’ta ve Türkiye’de bulunan ve Erdoğan’ın hiç uyuşmadığı siyasilerin söylediği argümanlardır.

Aralık 2002 de Kopenhag, sonra da 2003’te Den Haug(Lahey) de yapılan kritik toplantılarda Türk tarafının AB ye bir bütün olarak girişi imzalamaması unutuluyor galiba. Helsinki’de alınan karar (Çözüm olmasa dahi Kıbrıs’ın AB üyesi olabileceği) Kopenhag ve Lahey’deki tutumlar nedeniyle uygulamaya girmiş, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne AB kapıları açılmıştır.

Annan planı referandumu yapıldığında, atı alan Üsküdar’ı geçmişti. Referandum sorularından bir tanesi “Kıbrıs’ın AB’ye girmesini onaylıyor musunuz?” çıkmış, “Annan planını kabul ediyor musunuz?” sorusu kalmıştı.

 

Kıbrıslıtürkler, Annan planına onay verdiği için pişman değildir. Bu “evet” ile AB yurttaşlığı kazanmıştır. Zaten AKP hükümeti de bu yönde destek vermişti.

Peki Türkiye şimdi pişman mı olmuştur? Sanmıyorum.. Çünkü o adımla, üyelik görüşmelerine başlamış, statüsü yükselmiştir.

Bu gerçekler ortadayken yapılan şikayetlerin, siyasilerin politik çıkarlar ve konjüktür  nedeniyle doğrular yerine işine geldiği gibi konuşma hakkı olduğu varsayımına bir örnektir sadece.

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri