Küçükken için için sevdiğim, kalbimde özel bir yer verdiğim bazı insanların karşılaştığımız zamanki donuk bakışları ve ilgisizliği içimi burkardı. Onlar da beni benim onları önemsediğim kadar önemsesin ve sevsinler isterdim. Annemin arkadaşlarının çocukları mesela. Ziyarete gittiğimiz için benimle mecburen oynamışlar anlaşılan. Okul bahçesinde doğru düzgün selam bile vermiyorlar. Sevgim ve sadakatim duvarlara çarpıp dururdu hep. Annemin beni şikâyet ettiği kalbimin içi komşu teyzeler kötü kötü bakardı bana. Hayran olduğum ablalar sonraları politik duruşum, bazı toplumsal normları reddeden özgürlükçü duruşum nedeniyle beni hiç tanımadığım birilerine çekiştirmişler. Kulağıma gelince fena halde çocukluğum acımıştı. Böyle böyle katılaşıp kibirli denecek bir soğukluğa vardım sanırım. Korkudan öyle taşarcasına sevemez oldum kimseleri. Çocuk kalbimi gizli bir yere sakladım.
İnsan sevilmek, onay görmek, beğenilmek istiyor elbette. Hayatın nasıl da acımasız, insanın ne derece karmaşık ve tekinsiz olduğunu zamanla anlıyorsun. Senin yapmadıkların dahi senin hesabına yazılıyor. Ailenden biriyle sorunları varsa seni de markalıyorlar. Seni ait saydıkları toplumsal gruplar ve örgütlere dair önyargıları devreye giriyor. Bir noktada öyle bir isyan ettim ki marjinalliği mekân edindim kendime. Onlar gibi olmamak, sürüye ait olmamak en önemli şiarım oldu. İzole bir yaşam daha güvenliydi her açıdan. Dışarıdan olduğumu deklere etmek reddedilmeyi yaşamaktan onurluydu. Yalnızlık sığınağım oldu benim. Arada bazı dedikodular sızmaya devam etti elbette yalnızlığıma. Dışarıdaki kötülük sen kapını kapatsan da orada.
Öylesine sevgiye aç kalmışım ki hayatımın bir döneminde küçücük bir ilgi, onay, sevecenlik kandırdı hep beni. Büyülenmiş halde peşine takıldım bazı ilgi ve sevgi kırıntılarının. Sahici olmayanı kederle keşfettim hep. İnsan davranışlarını daha iyi okumaya başladım sonraları. Bazı şeyler öylesine korkutucuydu ki.
Çocukluğumu, travmalarımı, yaşadığım adaletsizlikleri suçlayıp durdum hep. Önümü kesen sayısız düğüm vardı. Birgün onların karşısında ağlamaktansa onları çözüp ileriye gitmeye karar verdim nihayet. Hareket umut ve neşe demekti. Hatalar yapsan bile dalmalıydın hayatın içine. Hayat çok güzeldi aslında. Önünü tıkayan her şeyi aşmanın bir formülü vardı.
Bazen anıların ağırlığı içine doğru çekiyor beni. Neler yaşamışım, kahretsin diye hayıflanıyorum. Güzel şeyleri de düşünüyorum elbet ama genelde bir dikeni var onların da.
Anıların ağırlığından kaçmak için sürekli hareket halinde ve sürekli konuşuyor bazı insanlar. Konuşurken iç sesini dinlemekten kaçabiliyorsun çünkü. Bazen benim de çok konuşasım geliyor ama başkalarının kafasını şişirmekten, kötü anılar sepetine yeni sözler, bakışlar eklemekten korkuyorum.
Kalbimi paramparça eden insanlar oldu ve hatayı kendimde aradım hep. Bu kötü davranışları körükleyecek bir şey yapmış olmalıydım. Çok sinir bozucuydum bir biçimde. Suçu kendinde aramanın bir faydası var. Kendini gözden geçiriyorsun ve yeniden yaratıyorsun yapabildiğin oranda. Bazen de diyorum ki bunlar basbayağı kıskanç, bencil ve kötü. Hayat öyle olmaktan başka şans tanımamış olmalı onlara.
Nasıl da sevmiştim bana kötülük yapan bazı insanları. Dillendirmesem de sevmişim içten içten. Soğukluğumun nedeni gardımı almış olduğumdan, kırılmaktan sakınmaya çalışmamdandı. Kendimi bıraksam bir sevgi pıtırcığına dönüşme potansiyelim var hala. Hep çocuk kalmış yanım bunun sorumlusu.
Bazı anılar öyle acıtıcı ki. Lanet olsun bana neden böyle davrandım, bu aymazlığa nasıl da düştüm diyorum. Geriye dönüp silemiyorsun, yazı yazmaya benzemiyor bu. Bazı şeyler öyle ağır ki hatırlarken bile bir acı saplanıyor kalbime. Unutmak mümkün değil. Ne başkalarının yaptıklarını ne de kendi yaptıklarımı. Çok utandığım anların bir koleksiyonu oluşuyor yıllar içinde. Hayat bana nasıl da kötü davranmış ki yaşayabilmişim onları. Bazıları konusunda suçsuz olmam hiçbir şeyi değiştirmiyor. Kayda geçmişler sonunda.
Kimilerinin travma diye anlattıkları öyle önemsiz geliyor ki bana. Ben onun beş katı artı başkalarını yaşamışım ya. Travma arsızı olmuşum besbelli. Kimileri tek bir travmadan paralize olup hayatını karartıyor.
Psikolojiyi keşfetmiş ve Saray Otel altındaki Hazım Remzi mağazasında Psychology Today diye bir dergi bulmuştum. Arada gidip alıyordum. Bazı vakalar okuyordum orada. Psikolojiyi keşfetmek bir romantizm katmıştı bana. Her saçma davranışın bir nedeni vardı. Herkes bir biçimde kurbandı. Çok yanlış davranılmıştı bize. Bize yanlış davrananlara da yanlış davranılmıştı ama. Kimsenin umurunda değildi benim keşfim. Çok yalnızdım, kıstırılmıştım. Buzdan kalplerin gizemini biliyordum artık ama ya onları eritmeyi? Kendime ağıt yakmaktan başka bir şey yapmıyordum. Dünyayı değiştirebilir miydim? Dünyayı değiştirme iddiasında olanların peşine takıldım böylece.