Belçikalılar arasındaki olaylar gerçekten dikkat çekici. Bir tarafın Flemenkçe konuştuğu, diğerinin ise Fransızca konuştuğu, Flemenklerin çoğunlukla Katolik olduğu, Valonların ise daha seküler ve sosyalist olduğu bir ortamda, neden farklılıklarını unutup yıllarca kendi ülkelerini kurmak için bir araya geldiler? Tek bir hedefleri vardı: farklılıklarını bir kenara bırakarak bir ulus oluşturmak. Ancak Belçika hükümeti kurulduğunda ve hedeflerine ulaştıklarında, içlerinde ve aralarında ayrılıklar belirgin hale geldi.
Nüfusun yarısından az olmalarına rağmen, Frankofon topluluğu ülkeyi yönetmeye çalışıyor ve Belçika'nın ikinci dili olan Flemenkçeyi tanımıyor. Ülkenin kuruluşundan yıllar sonra, Flemenkler büyük çabalar sonucunda kendi dillerini okullarda ve hükümette kullanma hakkı kazanırlar. Ancak Flemenkler, kendi içlerindeki ayrılıkları göz ardı ederek tek bir hedefe odaklandılar: önce kendi devletlerini yaşatmak , sonra kendi sorunlarını kendi devletlerinin içinde çözebilmek
Kıbrıslı Türkler olarak, toplumumuzu korumak için biz ne yaptık? Basitçe ifade etmek gerekirse, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurucularından biri olarak, en basiti Türkçe dilini göz ardı ettik ve haklarımızı savunmak için yeterince çaba sarfetmedik. Avrupa, Türkçeyi AB dili olarak tanımadığı için, birkaç kişi dışında pek kimse dilimizi savunmadı. Birkaç protestodan sonra sessiz kaldık ve neden söz hakkı alamadığımızı sorguladık. Toplum olarak, büyük sorunlar ortaya çıktığında bir ya da iki hafta sonra sessizliğe gömüldük, sürekli başkalarını suçladık ve kendi hatalarımızı görmezden geldik. Özgürlüğünü değerli bulmayan, haklarını aramayan bir toplum, var olma hakkını kazanır mı, yoksa kendi yok oluşunu mu izler? Siz hangi tarafta olmak isterdiniz?
Toplum ayaklanmadıkça, birlik olmaktan kaçındıkça ve başkalarının emirlerine boyun eğmedikçe, belki o zaman bir umut ışığımız olabilir.