Nimet Keser
Çağdaş realist İngiliz resminin en önemli ustası Lucian Freud, 20 Temmuz 2011 tarihinde 88 yaşındayken öldü. Freud, figür resminin akademiler çağında kaldığına inanan ve figürü tamamen itip kavramsal sanatçı olmanın modern olmakla aynı anlama geldiği yanılgısına düşenlerin mutlaka tanıması gereken bir ressamdır.
Lucian Freud, Sigmund Freud’un mimar ve amatör ressam olan en küçük oğlundan olan torunuydu ama ününü bu kan bağına borçlu değildir. Çünkü daha çocukluk yıllarından itibaren resim yapmak Lucian Freud için bir tutku oldu. Öyle ki ebeveynleri daha on iki yaşındayken onu bir sanatçı gibi görmeye başladı. Bu nedenle ciddi bir sanat eğitimi alması gerektiğine karar vererek onu, gençlere sağladıkları tercih özgürlüğü ortamı vasıtasıyla sosyal sorumluluklar öğretmeyi amaçlayan ve liberal bakışın güçlü bir savunucusu olan, Leonard Elmshirt tarafından kurulmuş “Darrington Hall” adlı okula gönderdiler. 1930’lu yılların ortalarında bu oto-kontrol topluluğu çiftlikleri, ormancılık bölümleri, ahırları, tekstil stüdyoları ve yapı atölyeleriyle hiç de bir İngiliz yatılı okuluna benzememekteydi. Ancak, bu dönem Lucian Freud’un ebeveynleri için tam bir hayal kırıklığı oldu. Çünkü henüz çocuk sayılabilecek bir yaşta olan Lucian Freud, içinde bulunduğu bu özgürlük ortamını değerlendiremedi, hatta istismar etti. Tutkusu resim çizmekten atlara kaydığı için artık jokey olmayı hayal etmeye başladı. Buna karşın, bu okulun ona yaptığı katkılar inkâr edilemez. Çünkü atlara duyduğu tutkusu bile onun sanat kariyerine yarar sağladı. Bu dönemde yaptığı tek taş at heykeli onun 1938 yılında Arts and Crafts okuluna girmesini ve Cedric Morris’le çalışma fırsatı yakalamasını sağladı.
Freud’un sanatının iç yüzünü kavramak için çalışmaları ve kendisi arasındaki mesafeyi daraltmak gerekir. Onun sanatını yine ona bakarak anlayabiliriz. Freud’un portfolyosu, onun sanat çizgisinde sürekli ve keskin dönüşümler yaşadığını gösteriyor. Başlangıçta, resimleri Alman ekspresyonistleriyle benzerlikler gösterdi; sonrasında resimleri sürrealist bir kimlik kazandı. Ancak, zamanla sürrealizmden oldukça uzaklaştı ve özellikle 1950’li yıllardan itibaren güçlü bir gerçekçi karakter kazanmaya başladı. Bu, Freud’un nihai artistik kararıydı. Gerçekçi modern figüratif resmin ustalarından biri olarak kabul edilen Freud’a göre, kendi çalışmaları sadece biçimsel anlamda değil; içerik açısından da gerçekçiydi. Resimleri onu ve çevresini içeren otobiyografik bir özetti ve istediği her şey hakkında hissettiklerini başkaları için görünür kıldı. Kimi tanıdık modelleri; babası, annesi, çocukları, ressam Bacon, Kate Moss gibi ünlü kişilerin dışında resmini yaptığı kişilerin kimliklerini ifşa etmedi ve ayrıca bunun gerekli olmadığına inandı. Çünkü onun bütün çalışmaları sessizlikle ambalajlanmış doğal birer otobiyografiydi. Freud ideal klasik çıplaktansa insan bedeninin gerçekliği üzerine odaklandı. Bu nedenle, insan figürlerinde görülen güzellik doğaldı, zorlama değildi. Bu yönüyle genç kuşak realist sanatçılara kaynaklık etti. Örneğin betimleme anlayışı ve doğal gerçekliğiyle yansıttığı şişman figürlerinin, feminist sanatın genç kuşak ressamlarından Jenny Saville’in büyük boyutlu tuvallere çizdiği obez kadın figürlerine kaynak olduğunu söyleyebiliriz.
Her ne kadar Lucian Freud çağdaş bir gerçekçilik anlayışına sahip olsa da birçok sanat eleştirmenine göre, o, geleneği canlı tutan bir kahramandı; hem resim sanatının ömrünü uzattı hem de figürü diriltti. Öyle ki Herbert Read, eski ustalarla kıyaslayarak onu “varoluşçuluğun İngres’ı” olarak tanımladı. Freud’un geleneği koruyan ama aynı zamanda çağdaş bir realist olması ise sadece eski ustalardan değil çağdaş figür ustalarından da beslenmesi ile ilişkiliydi. Örneğin, Stanley Spencer’in çalışmaları Freud’un son dönem çalışmalarının olgunlaşmasında etkili oldu. Modern figüratif resmin ustalarından biri olan Bacon’ın da Freud’un resim dili üzerindeki etkisi gözle görünebilir bir düzeydedir. Özellikle de, modelin fiziksel varlığını betimlemek için boyayı kullanma tarzı bunu açıkça gösteriyor. Bu nedenle Freud eski ustaların geleneğinden gelen bir ressamdı ama aynı zamanda da şiddetli bir moderndi.
Freud’un tavrı, genel sanatçı tavrından farklıydı. Resimlerini çok fazla teşhir etmek ve gündeme getirmek endişesini yaşamaktan uzaktı. Popüler olmayı ve tanınmayı hedeflemeyen, sadece inandığı gibi resim yapan Freud, çok uzun zaman müzelerde ve sergilerde yer alamadı. Ancak, müzelerden biri sergisini açınca daha önce reddeden müzeler sanat gücünün farkına vardı. Bu yeni duruma Freud’un tavrı özetle şöyleydi: ‘Ben senede altı resim yapıyorum. Siz benim kapımda kuyruğa girdiniz diye bu sayıyı çoğaltacak değilim.’
Öldüğü güne kadar resim yapmaya devam eden Lucian Freud’un varislerinin kapısında, artık çok daha fazla galeri, koleksiyoncu ve müzenin sıraya gireceği açıktır.
Yararlanılan Kaynaklar
1. Gruen, John. (1991). The Artist Observed:28 Interviews with Contemporary Artist. Chicago: A Capella Book.
2. Hughes, Robert. (1989). Lucian Freud, Paintings, New York: Thames and Hudson.
3. Feaver, Wiliam. (2002). Lucian Freud. London: Tate Publishing.
4. Hyman, James. (2003), Lucian Freud: What The Critics Said, http://www. jameshymanfineart.co.uk/ pages/publications/information/58.html.
5. Malpas, James. (1997). Realism. London: Tate Galery Publushing.
6. Penny, Nicholas. (1989), The Early Works 1938-1954, Derek Birsdall (ed.), Lucian Freud Works on Paper içinde, Thames and Hudson, New York.