Bizim lise dönemimizde ‘özel ders’ yoktu...
Ayıptı, hem 'alan' öğrenci için hem de 'öğretmen'...
***
Dersaneler yeni yeni açılmıştı henüz...
Hiçbiri tutamazdı yine de okulun yerini...
Çünkü 'okul' dediğin, gerçekten de bir parçasıydı, ailenin...
Bir öğrenciyi ‘sınavlara hazırlamanın’ ötesiydi...
‘Not’ başarısı değildi amaç...
Hayattı...
***
Doğrusu pek de kafam basmazdı matematiğe...
Çağla hocanım evine çağırırdı, "gel, öğretecem sana..."
Özel ders değil...
Sevgiydi bu...
İlgiydi...
Dedim ya, ‘aile’ydi...
***
O kocaman kavuçuk ağacının altında otururduk, kareli defterle...
Matametik çalışır...
Sonra 'Doğan Türk Birliği' şarkıları söylerdik, 'Do-ğan-lı-lar ge-li-yor....'
Demokrasiyi, eşitliği, mücadeleyi öğrenirdik...
Ve insanlığı...
O koca insanlığı...
***
Öğretmenimizdi.
Ama adeta 'elinde büyüdüğümüz' aile dostlarımızdan biriydi, aynı zamanda...
Nasıl güzel bir insandı...
***
Yüzünde Kıbrıs vardı, akdeniz vardı, okyanuslar gibi bakardı...
***
Emekli olmadı hiç...
Okul bitti..
Yazmak başladı...
Limasol günleri...
Arabali Destanı...
***
Öğretmenimizi sakladık şimdi, en sıcak, en ilerici, tertemiz anılarıyla; o sonsuz bahçede, hep içimizde yaşasın diye...
Hoşçakal Çağla öğretmenim;
Ne mutlu
Çocukları olduğumuz için...