Cahit Berkay; “Para için her şey mübah değil”

Cahit Berkay; “Para için her şey mübah değil”

Simge Çerkezoğlu

Hala en güzel, en duygulu, en etkili bestelerden sayılan melodilerin sahibi Cahit Berkay. Hala genç, muhalif, hayat dolu ve aynı toplumsal çizgide yürümeye devam eden bir isim.
Moğollar grubunun 1993 yılında yeniden bir araya gelmesiyle müzik kariyerine sahnelerde devam eden sanatçı, Türkiye’de yaşanan sosyal olaylara verdiği sesle topluma ayna olmaya, ülkenin umutları ve umutsuzluklarının peşi sıra yürümeye, devam ediyor.

1993 yılında düzenlenen ilk konserle 1993 Moğollar yeniden canlandı…

“1976 yılında Moğollar grubunu dağıtmıştık. Türkiye’deki şartlar müzik yapmamıza izin vermiyordu. Ben yurt dışındaydım ve grubu bırakmıştım ancak 1993 yılında tekrar Leman Dergisi karikatüristi Kaan Ertem’in başlattığı imza kampanyasıyla bizim de aklımızda olan bir araya gelme fikri oluşmaya başladı. Hepimiz zaten Türkiye’ye dönmüştük. Ben de Fransa’dan dönmüştüm. Bir deneyelim dedik, o günden beri de çalıyoruz. Bu arada maalesef Engin’i kaybettik. Beş yıl oldu. Onun yerine Kemal Küçükbakkal girdi. Klavyede zaten 93 yılında Serhat Ersöz’le çalışmaya başlamıştık. Son dokuz yıldır Cem Karaca’nın oğlu Emrah Karaca gruba solist olarak katıldı. İşte böyle keyifle çalışmaya devam ediyoruz.”

Yeniden bir araya gelerek bir anlamda yeni nesilleri Moğollar’la buluşturan grup bir anlamda hiç eskimediklerini de kanıtlamış oldular.

“Kendini beğenmişlik olarak kabul edilmesin ama bazı şarkılar kalıcı oluyor ve o kalıcılık nesilden nesile kuşaktan kuşağa akabiliyor. Bazı şarkılar ki onlar pop türünde belli bir dönem görevini yapıp yerini yenisine bırakıyor ama biz biraz daha yaşamdan ve yaşanmışlıklardan parçalar yaptığımız için bir de şarkıların sosyal içeriği de şarkılarımızı geçerli kılıyor. Bugünlere kadar geldik. Kim bilir daha ne kadar devam ederiz ama devam edebildiğimiz sürece de edeceğiz.

“Umut Yolunu Bulur” isimli son albümünüz üzerinden üç yıl geçmesine rağmen hala yeni gibi…

“Tabii biz uzun zamandır Kıbrıs’a gelmiyoruz. O yüzden size yeni gibi geliyor. Fakat bu müzik dünyasındaki müzik dinleme alışkanlıkları plak dönemi ya da sonradan çıkan kaset dönemi gibi değil. Hele de dijitale geçince insanlar internetten müzik dinleme alışkanlığı kazandı. Dolayısı ile albüm satışları düştü. Oysa bizim gibi grupların albüm maliyeti çok yüksek. Satışlar onu karşılamayınca plak şirketleri de zaten albüm yapmak istemiyor. Bu durum benim biraz da hoşuma gitti. Albüm yapınca en az 12 tane şarkı alıyor. İçlerinden birkaç tanesi gündemde kalırken diğerleri sanki çöpe atılıyor gibi oluyor. Dolayısı ile harcanan emek, onca çaba, umutlanma boşa gidiyor. Şimdi albüm yapmayıp ikili ya da dörtlü parçalardan oluşan single dediğimiz türde albümler çıkaracağız. Sonbaharda öyle bir çalışmamız olacak.

“AHMET KAYA’YA SELAM OLSUN”

Grupla yapılan son albüm dışında Ahmet Kaya albümünde de yer alan isimlerden biri Cahit Berkay. Bıkmadan dinlediğimiz bu albüm elbette onun için çok anlam ifade ediyor.

“Ahmet Kaya tabii ki bu topraklarda yetişmiş önemli seslerden biridir. Yusuf Hayaloğlu da öyle ve her ikisi de maalesef genç yaşta vefat ettiler ama şarkıları ve sözler aynen devam ediyor. Konu aynı şeye geliyor; yaşanmışlık hayatın getirdiği olumlu ya da olumsuz şeyler kalıcı hale gelince şarkı oluyor, Ahmet Kaya’nın da böyle kalıcılığı var. Kuşaklar boyunca da mutlaka sürecektir. Eşi bize bir teklifle geldi. Piyasadaki kalbur üstü müzisyenlerin çoğuna bu teklif gitti. Hatta “bana niye teklif gelmedi” diyenler de oldu. Ben de Derya Petek’le albüme Metris’in Önü isimli parçayı yaptık. Keyifli bir çalışma oldu. Buradan da Ahmet Kaya’ya selam olsun diyelim.”

Çok önemli film müzikleri, Selvi Boylum Al Yazmalım… Kırık Bir Aşk Hikayesi, Çiçek Abbas ve daha niceleri... Geride Cahit Berkay imzalı 300’ü aşkın film müziği...

“1974 yılında film müziği yapmaya başladım. İlk yapan müzisyen ben değilim, aklımda da böyle bir şey yoktu ama çok çabuk beste yapıyor olabilmem bana bu kapıyı açtı. O zamanlar bir film de motor dendiği zaman casting ve senaryo anlamında her şey hazır olduğu zaman çekimler başlar ve film yirmi gün içinde tamamlanırdı. On gün içinde de laboratuar ve seslendirme işlemleri yapılır, dolayısı ile müzisyenin de zamanı kısıtlıydı. Ben bazen bir günde temayı hazırlarım. İkinci günde çalarak üç gün içinde koskoca filmlerin müziklerini yaptığımı hatırlıyorum. Bu şekilde de piyasaya girince birden bire bu yönde istekler gelmeye başladı. O yıllar zaten sinemanın tekrar dirildiği yıllardı. Müziklerim çok güzel filmlere denk geldi. Türkan Şoray, Kadir İnanır, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Kemal Sunal… Kimler yoktu ki ve hızlı çalışmanın getirdiği bir kazanım oldu. Şimdi bu işler bu kadar çabuk olmuyor. En azından müzisyene on, on beş gün zaman tanıyorlar.

Bir filme müzik yapmakla, müzik yapmanın birbirinden çok farklı olduğunu düşünüyorum. Benimle hemfikir olan Cahit Berkay bunun nedenlerini anlatıyor.

“Kesinlikle ikisi birbirinden çok farklı şeyler. Sinemada müzik başka bir şey. Ben hep şunu söylerim; sinemada müzik yapmak için iyi müzisyen olmak kafi değil. Çok iyi müzisyen olabilirisiniz ama bir filme nasıl müzik yapılır bunu bilmek gerekiyor. Müzik yapacağınız film size bir sipariş verir, onu anlamak ve onu çözmek gerekiyor. Kafanıza göre takılamazsınız. Filmin ana yapısına uygun temalar bulmanız ve bunların da kendi içinde bütünlüğü olması gerekiyor. Sonra o bulduğunuz temaların sahnelere uygulanması çok önemli. Benim film müziği yapmaya başladığım dönemlerde benden çok akılda kalıcı müzikler istediler. Hatta İrfan Ünal, “Cahit öyle müzik yapacaksın ki insanlar sinemadan çıkarken ıslıkla o melodiyi çalmaya çalışacaklar” demişti. Benim için de melodi uydurmak kolayıma gelen bir şey. Böylece çok akılda kalan ama filmin de önüne geçmemeye çalışan besteler yaptım. Sinemada müziğin önemi burada saklı. Müzik filmin önüne geçmemeli. Sinemada oyuncu ve replikler seyirciye bir şeyler, bir hikaye anlatıyor. Alttaki müzik de oradaki oyuncunun etkisinin seyirciye daha güçlü geçmesini sağlamalı. Mesela dramatik sahneden izleyici bir damla gözyaşı akıtacaksa sizin yaptığınız müzikle on damla gözyaşı akar. Görevi o anki duygunun daha güçlü olmasını sağlamak. Bunu zaman zaman abartıyor. Bazen de kendimizi geri çekerek. Sinemada müziğin yöntemini geliştirdik.”  

“ACILAR BİR DAHA TEKRARLANMASIN”

Daha önce hiç söz yazmaya girişmeyen Berkay, ilk kez Sivas’ta yaşanan katliam sonucunda “Isısızlığın Ortası’nda” eseriyle bir şarkıya söz ve müzik yaptı. Nedeniyse çok basitti.

“Katliamın yıl dönüme çok az zaman kaldı. Ben o güne kadar enstrümental besteler yapan bir adamken hayatımda ilk kez bir şarkı sözü yazdım. Olaydan çok etkilenmiştim. Öyle bir şey ki o zamanlar telsiz yasağı vardı. Şimdiki kuşaklar bilmez ama yasak kalkmıştı. Sizin bir polise ulaşma gibi zorluğunuz yoktu. Buna rağmen insanlar orada göz göre göre, diri diri yakıldı. Beni çok etkiledi tabii aralarında çok yakından tanıdığım insanlar da vardı. İnanmadım. Hala da inanasım gelmiyor. Bir insan hem de toplu halde giderek bunu nasıl yapar. Aralarından birileri diyor ki cehennem ateşi nedir şimdi göreceksiniz. Bunlar gözümün önünden gitmeyen sahneler. Hala da her konserde çalarız. Bu topraklarda yeniden böyle acılar yaşanmasın diye çalarız. Burada bir kötülük var tabii ama kimseyi suçlamak için değil önemli olan bu yaşanılan faciaların yeniden yaşanmaması. Ancak Türkiye’de maalesef bu ne ilk ne de son oldu. Daha önce de Maraş’ta yaşandı. Hala insanlar hedef gösteriliyor. Oysa benim için insan hayatı çok kutsaldır. Bırak insanı bir sineği bile pat diye öldüremezsiniz. Canınızı yaksa da içiniz cız eder.

“Müzik kültürü ile ilgili erozyonu hızlandıran bir kesim var” diyen sanatçı buna en iyi örneğin de içi boş şarkı sözlerinin olduğunu söylüyor.

“Rock müzik adına konuşursak, pop müzik biraz daha eğlence müziği olduğu için onun birtakım ciddi konular taşıması ya da mesajlar verme endişesi yoktur. Pop müziği dinler, dans edersin. Zıplarsın aşık olursun ya da üzgünsen üzüntünü yaşarsın. Fakat rock müziğin en azından bizim kuşakta muhalif bir duruşu var. Böyle bildik, böyle öğrendik ve böyle de müzik yaptık. Muhalif derken laf olsun diye değil. Yaşadığımız toplum ve dünya içindeki olumsuzluklara karşı onların şarkısını yapmak anlamına geliyor. Rock müzikte hep böyle bir duruş var. Şimdi yeni kuşak 18 yaşlarında hayata atılıyor ancak sistemin size babanızdan başlayarak empoze edilen bir yaşam biçimi var. Bu durum, hükümete, devlete hatta eğitim sitemine kadar gidiyor. Size diyorlar ki benim istediğim gibi olacaksın. Benim dediğim gibi giyineceksin, eğitim alacaksın ve yaşayacaksın. Rock müzisyenlerinin de dayatmaya karşı isyankarlığı var. Bizim tavır koyan tarzımız var ama bu tavır gün geçtikçe azalıyor. Elbette gençler arasında yapanlar var. Kendi yaşamlarından şarkı üreten gençler de var. Rock müziğin de başka müzik türleriyle aynı algılanması hepsinin bir potaya konması yanlış. Rock müziğin söyleyecek sözü, mesajı olmalı. Ancak dünyada da bu müziğin içi boşaldı. 69 kuşağının bir yaşanmışlığı var ve o zaman çok dolu dolu da şarkılar çıkardı. Fakat müzik piyasası zamanla endüstrileşmeye doğru gitti. Müzik para kazanma aracı oldu. Elbette para kazanacağız ama bunun için de her şey mübah değil.”

Dergiler Haberleri