“Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’ın Öyküleri” sosyal medya grubu yöneticisi akademisyen-grafik sanatçısı, araştırmacı-yazar, Avustralya’dan arkadaşımız Konstantinos Emmanuelle bir süre önce Kıbrıs’tan “Çakulet Hanım”ın öyküsünü kaleme almış ve bu da büyük ilgi çekmişti. Konstantinos Emmanuelle, “Çakulet Hanım” (Chocolatou) için güzel bir de afiş hazırlamıştı... Bugün, okurlarımızla “Çakulet Hanım”ın öyküsünü paylaşmak istiyoruz... Değerli arkadaşımız Konstantinos Emmanuelle, şöyle yazıyor:
*** “Kıbrıs’ın Öyküleri”nde (“Tales of Cyprus”) en popüler öykülerden biri de “Çakulet Hanım”ın (Chocolatou) veya Hristina Kiprianu’nun (bekarlık adıyla Yorgallidis) öyküsü oldu. “Çakulet Hanım”ın öyküsü 2016 yılında Larnaka’da küçük bir antikacı dükkanında gizemli bir fotoğraf bulmamla başlamıştı. Dükkan sahibinin bu genç kadının kim olduğuna ilişkin hiçbir fikri yoktu, bir zamanlar Lefkoşa’da yaşamıştı bu genç kadın ve “Çakulet Hanım” (Chocolatou) adıyla biliniyordu...
*** Bu konuda aylar süren araştırmalarım ardından, nihayet bazı aile bireylerini bulmuştum, Rita Severis’e ait CVAR müzesinden birkaç arkadaşın yardımlarıyla... Ve böylece “Çakulet Hanım”ın hayat hikayesini yazabilecek kadar bilgiye sahip olmuştum. Eğer “Çakulet Hanım”ın öyküsünü okumamışsanız, rahat bir koltuğa gömülün ve okuyun derim...
*** “Çakulet Hanım”, 23 Nisan 1910 tarihinde Larnaka’ya bağlı Aradip köyünde Hristina Yorgallidis adıyla dünyaya gelmişti. Annesinin adı Maritsa, babasının adı Tanasis idi. Son derece fakir bir aile oldukları için kızlarına düzgün bir eğitim sağlayamamışlardı. 12 yaşına gelinceye kadar ilkokula devam etmişti Hristina ancak ondan sonra çeşitli evişlerinde annesine yardım etmek üzere evde kalması gerekmişti.
*** Hristina, olağanüstü bir güzelliğe sahipti. Aslında onu genç bir kızken tanımış olanlar, Kıbrıs’ın en güzel kızı olduğunu anlatıyorlardı. Hristina çok parlak genç bir kadındı ve Kıbrıs’ın en sofistike ve gözkamaştırıcı kadınlarından birine dönüşecekti. Her zaman macerasever ve karizmatik birisi olarak hatırlanacaktı... Koyu renk teni ve tatlı huyları nedeniyle ona “Çakulet Hanım” (Chocolatou) diyecektiler...
*** Hristina’nın olağanüstü güzelliği pek çok erkeğin bakışlarına ve tekliflerine neden olacaktı. Bu erkeklerden birisi de Gaston Mavroidis idi (1885-1950). Gaston, Larnaka’nın önde gelen tüccarlarından biriydi. Şirketi G.P.L. Mavroidis Ltd. Ada çağında tanınıyor ve Kıbrıs’a otomobilleri ilk ithal eden şirket oluyordu.
*** Gaston, “Çakulet Hanım” Hristina’yla tanışıp ona aşık olduğunda neredeyse 40 yaşındaydı. Hristina ise o günlerde henüz ondört yaşındaydı. Ailelerine kızlarıyla evlenmek istediğini söylediği zaman derhal bunu kabul ettiler. Böylesi başarılı bir işadamıyla evlenince kızlarının refah içerisinde bir hayat sürdüreceğini biliyorlardı. Ancak Kıbrıslırum Ortodoks Kilisesi, “Çakulet Hanım” ile Gaston arasındaki büyük yaş farkı nedeniyle düğün seremonisini yerine getirmeyecekti – böylece onlar da Mısır’ın İskenderiye kentinde sivil bir evlilik gerçekleştireceklerdi...
*** Gaston sözünü tutmuş ve yeniyetme gelinine iyi bakmıştı. Evlenir evlenmez, “Çakulet Hanım”ın evde özel dersler alması için düzenlemeler yapmıştı. Böylece Hristina çok iyi eğitim görmüş bir kadına dönüşecekti. İngilizce ve Fransızca dillerini çok iyi konuşuyordu (o günlerde bu ender birşeydi), ayrıca piyano çalıp şarkı da söylüyordu. Görünen oydu ki sesi çok güzeldi ve çoğu zaman o günlerin çok ünlü bir Yunan şarkıcısı ve yıldızı olan Sofia Vembo’yla kıyaslanıyordu sesi...
*** “Çakulet Hanım” Gaston’a ailık değildi ancak kendisine bu kadar iyi davranıp yüksek derecede eğitim görmesine ve sofistike bir kadına dönüşmesine yardım etmesinden ötürü ondan çok hoşlanıyordu... 1925 yılında kızları Elsi dünyaya gelmişti...
*** “Çakulet Hanım” henüz 15 yaşındaydı ama anne olmuştu. Ne yazık ki birkaç yıl sonra Gaston’dan boşanacaktı. Anne-babasının boşanması nedeniyle Elsi, çocukluğunun çoğunu Larnaka’da yatılı bir Katolik okulunda geçirecekti... Anne ve babasından her zaman çok iyi sözcüklerle, büyük bir hayranlıkla söz ediyordu... Babasının gerçek bir centilmen olduğunu biliyordu – babası, çok terbiyeli bir aristokrattı. Çok iyi eğitim görmüş, geniş bir kültüre sahipti. Tıpkı annesi gibi babası da çok iyi piyano çalıp şarkı söylüyordu ve Elsi’ye daha kültürlü bir yaşam deneyimi sundukları için onlaa müteşekkirdi.
*** “Çakulet Hanım”, 1950 yılında Gaston vefat edinceye kadar, onunla çok iyi dost olarak kaldı.
*** 1927 ile 1931 tarihleri arasında “Çakulet Hanım” Larnaka’daki evini İsveçli arkeolog Alfred Westhom ve ekibine kiralamıştı, onlar Kıbrıs’ta “İsveç Seferi”ndeydiler.
*** Rita Severis’in kaleme almış olduğu “Kıbrıs’ın İsveçlileri” başlıklı kitapta Wetsholm tarafından kaleme almış bir mektup vardır ki bu mektupta “Çakulet Hanım”ın evinde kalmalarını anlatıyor: “Lefkoşa’dan ayrılıp Larnaka’ya giden başdöndürücü asfalt yolda yol aldık, kalıntıların çok yakınında bir ev kiralamayı başardık. Bu çok garip bir evdi, sıradan biçimde giyinmiş ancak aşırı makyaj yapmış “Çakulet Hanım” adlı bir kadına ait bir evdi bu. Evin beş odası ve bir mutfağı, büyük bir holü, iç avluya bakan uzun bir verandası var. Boş odalar, Rumlar tarafından ve İsveç Seferi’nin eşyaları için, yakındaki alandan gelen seramik kasaları için kullanılıyor.
Ben ise “Çakulet Hanım”ın çift kişilik şahane yatağında uyudum, fantastik bir şiltesi vardı, sustalıydı bu... Çok büyük bir makyaj masası vardı ve gardrobu, bunlar da emrimeydi... “Çakulet Hanım”ın yatakodası, sanki de lüks bir otel odası gibiydi... Tam karşıda, yolün öteki tarafında bir oturma odası vardı ki bu da çok hoştu, payalı halılar, yumuşak sandalyeler, yastıklarla bezeli sofalarla vs. doluydu... Büyük bir nargile ve dans müziği içeren plaklarıyla bir de gramofon vardı ki bunlar da evin hanımına aitti. Bir kazıda sahip olabileceğimi asla düşleyemeyeceğim büyük bir lüks içeriyordu herşey. Herşey çok temizdi ve herhalde çok da yeniydi. Evde elektrik de vardı çünkü kentin dışında olsak dahi, hala kentte yaşadığımız varsayılıyordu. Tüm içindekilerle birlikte evin kirası 100 krona idi – bu da ayda beş lira demekti. Bu çok büyük bir paradır ancak İsveç Seferi, kendi payına düşeni ödüyor...”
*** “Çakulet Hanım”, hayatında pek çok zorlukla karşılaşmıştı, doğumundan hayatının sonuna kadar... Pek çok erkeğin yaklaşımlarını sürekli olarak geri püskürtmeye çalışırken, hayatı boyunca dört kez evlenmişti...
İkinci kocası Jack isimli bir Britanya pilotuydu. Bu adam hakkında fazlaca birşey bilinmiyor, bir tek Kıbrıs’taki Britanya Kuvvetleri’nde pilot olarak çalıştığı ve birbirlerine aşık oldukları dışında... Jack’ın Kıbrıs’taki görev süresi tamamlanınca İngiltere’ye dönmek istemişti ve “Çakulet Hanım”ın da onunla birlikte gitmek isteyeceği varsayılıyordu ancak “Çakulet Hanım” Kıbrıs’ı çok seviyordu ve adadan ayrılmayı reddetmişti. İşte bu nedenle sonunda boşanacaklardı. Jack, İngiltere’ye yalnız başına, büyük olasılıkla kırık bir kalple dönecekti...
*** “Çakulet Hanım”ın üçüncü kocası Solis Haramabidis idi, ne yazık ki kendisi bir kumarbazdı. “Çakulet Hanım” kocasını, kumardan vazgeçmesi için pek çok kez uyarmış olmasına karşın o bunu reddetti ve on yıl evli kaldıktan sonra “Çakulet Hanım” onu terketti ve ondan boşandı. Çocukları yoktu.
*** 1947 yılında “Çakulet Hanım”, dördüncü kez, bu defa Savvas Kiprianu ile evlendi ve ölünceye kadar onunla kaldı. Savvas, başarılı bir girişimciydi ve Lefkoşa’da “Greka” isimli bir kundura fabrikasına sahipti. Birlikte bir evlada sahip oldular, bir kızları olmuştu, ona Oriana adını vermişlerdi – Oriana 2014’ün Aralık ayında 65 yaşındayken lösemiden vefat edecekti...
*** “Çakulet Hanım”ın Savva’yla evlilikleri inişli çıkışlı olmuştu. Tıpkı eski kocası gibi, Savvas da kumar oynamayı seviyordu ve yıllar içerisinde çok para kaybedecekti bu yüzden. “Çakulet Hanım”, bir kez daha kocasını kumar oynamaktan vazgeçmesi, aksi halde onu terkedeceği uyarıları yaparken buldu kendini. Bunun sonucundan korkmuyordu. Dinamik ve güçlü bir kadındı, neye layık olduğunu ve kendisine nasıl davranılması gerektini çok iyi biliyordu “Çakulet Hanım”.
*** 20 Kasım 1995 Pazartesi günü, “Çakulet Hanım” bir kalp krizi geçirerek vefat etti. Seksenbeş yaşındaydı...
*** Olağanüstü güzelliğinden başka “Çakulet Hanım” son derece karizmatik birisi olarak tanınıyordu. Çok güçlü bir karakteri vardı, çok iyi eğitim görmüştü, kültürlüydü ve kendine özgü büyük bir mizah duygusu vardı. Tüm bunların ötesinde iyi yürekli bir insan olarak hatırlanacaktı... Hiçbir istisna olmaksızın herkese dost olabiliyordu, Cumhurbaşkanları ve aristokratlarla da, sıradan insanlarla ve çingenelerle de...
*** “Çakulet Hanım”, her zaman iyi bir anne ve nine olarak da biliniyordu. Torunu Hristaki, “Çakulet Hanım”ın kendisine her zaman iki tavsiyede bulunduğunu hatırlıyor. Birincisi ona “Kadınlara her zaman büyük saygıyla davran” diyormuş. Örneğin bir kadını bir içki içmeye ya da yemeğe çıkarıp da hesabı onun ödemesine izin vermemesini söylüyormuş. “Erkekler, erkek gibi davranmalıdır” diyormuş ona. İkincisi de partnerine ilişkilerini bozacak şeyler söylememesi imiş. “Bir şey söylemeden iki defa düşün. Dürüstlük iyidir ancak dürüst olmaya çalışırken eğer partnerin üzülecekse, bundan kaçın” diyormuş...
*** Torunu Hristaki, “Çakulet Hanım”ın cömertliğini de hatırlıyor: “Her zaman bize cep harçlığı verirdi ama arkadaşlarımıza da cep harçlığı verirdi. Garsonlara ve mağazalardaki çalışanlara, nereye giderse gitsin her yerde, her zaman büyük bahşişler verirdi” diyor...
*** Bu insani davranışlardan başka “Çakulet Hanım”, hayvanları da çok sever ve onlara bakarmış... Tıpkı bir masal prensesi gibi, bahçeye çıktığı zaman serçelere seslenir, onlar da çevresinde uçuşur ve onları yedirirmiş... Evinde her zaman kediler ve köpekler ve hatta atları varmış... Doğaya olan sevgisini tüm torunlarına da aktarmış... Yıllar içerisinde edindiği bilgeliğinden yararlanmak isteyen pek çok kişi ona şu veya bu konuda fikir danışmaya gidiyormuş... “Çakulet Hanım”, pek çok yönden kendine özgü birisiymiş... Onunla tanışan birisi, onu asla unutmuyormuş...
*** Bu öyküyü yazmamda bana yardımcı olan “Çakulet Hanım”ın ailesine, özellike Hristakis Neokleus’a, Maria Hristina Patala’ya, Elmos Neokleus’a teşekkür ederim. Ayrıca CVAR’dan John Mihalidis ve Rita Severis’e nazik yardımları için teşekkürler...
(“TALES OF CYPRUS”ta yayımlanan Konstantinos Emmanuelle’in yazısını derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).