Cumartesi günü, Lefkoşa’nın kavurucu sıcağından çıkıp, daha serin bir kıyı ya da sahil aradık...
Hep Yeşilırmak, Yedidalga, Lefke ya da Baf veya Limasol yapmak yerine, eski adı Davlos, sonradan Kaplıca ama daha çok Trabzon’un bir köyü ya da kasabası gibi duran köye, Palmiye Restoran’a geldik...
İyi de ettik...
Mehmet Dursun kardeşimiz, eşi, iki oğlu ve kızı ile birlikte işlettiği bu restoranda, balık taze, salata muhteşem, çakıstes efsane, fiyat, benzeri yerlerdeki gibi...
-*-*-
Evet, eğer araç kullanacaksam, alkol almıyorum ya da alsam bile, yasal sınırında durmaya özen gösteriyorum...
-*-*-
Ayrıca anlatmıştım, Ronaldo tutturmuş, “Serhat olmazsa olmaz” diye, geçtiğimiz Perşembe akşamı Al Nassr’ın yöneticileri geldi, Gönyeli’de Naci Talat Anı Turnuvası’nda beni izlemişler falan...
Sol kıç tarafımda bir ağrı başladı; ağrı kesici ve kas gevşetici kullanıyorum; “sakın içme” dediler!
“Sakındım!”...
Bir duble rakı o kadar!
O da gurguradan aşağıya gidebildi mi bilemiyorum!
Diş kovuğunu doldurmadı!
Oysa orada rahat tek başıma...
Neyse, alkol propagandası yapıp, her kazığa “ohh” demeyi bırakın, “şükran” bile çeken ahaliyi boş yere kızdırmayalım!
Bu ayrı konu!
-*-*-
Girne üzerinden gittik!
Lefkoşa’dan Girne’ye giderken, bu tarihi kıyı kasabasını ilk gördüğünüz nokta, Ciklos Mevkii’dir!
Eskiden “Ciklos bükümü” derdik, şimdi “Ciklos Virajı” diyoruz!
Bu da ayrı bir mesele!
-*-*-
Eski Girne’yi bilenler ve mesela 30 yıl ülkeye gelmeyenler, burada şok şok şok yaşar!
Çünkü Ciklos’tan itibaren, karşınızda inanılmaz bir beton, apartman, renk cümbüşü söz konusudur...
-*-*-
Ve Girne’de bunca betonu, bunca apartmanı kaldıracak ne kanalizasyon ne de yol altyapısı vardır!
-*-*-
Trafik kesinlikle keşmekeş!
Tam bir plansızlık hali!
Bunca apartmana yetecek alt yapı ve trafik ihtiyacını geçtim; elektrik ve su kesinlikle sıkıntıdır...
Temizlik, görüntü, çevre, ses, beton “mutlak kirli”dir!
Toplu taşımacılık mı?
Cevap veriyorum; “kontrolsüz fahişelik”!
-*-*-
Denizin, sahilin bu kirlilikten nasibini almaması ise imkansızdır!
-*-*-
Devam edelim...
Ozanköy, Çatalköy ve yol; saatte 3 kilometre hızla gidilebiliyor...
-*-*-
Öğleden sonra 4 gibiydi saat...
Sağa dönenler, sola dönenler, onlarca, yüzlerce, hatta binlerce araç...
-*-*-
Devam edelim...
Acapulco’yu geç; Davlos’a kadar her yanda lüks inşaatlar...
Esentepe, Bahçeli, Küçük Erenköy, Tatlısu “binacık, binacık, binacık...”
Evet, hepsi güzel!
Evet, bunların hepsi yatırım!
-*-*-
Bu hafta bu konuyu televizyon programında da konuşmak için ayarlama yapıyorum...
Çünkü merak ettiğim şudur; “Bu kadar çok konut, villa, apartman yapılıyorsa, KKTC Bütçesi’nin Birleşik Arap Emirlikleri’ne kredi açmaması için bir sebep olabilir mi?”
Devletin kasasının para fazlalığından infilak etmesi gerekiyor!
Eğer vergisi, harcı, şusu ve de busu doğru; aynı zamanda dürüstçe tahsil ediliyorsa; KKTC’de şu anda kişi başına düşen gelirin, Norveç’i çatır çatır çatlatması ve Mahmut Anayasa’nın, “Sıçmışım Norveç’e, yaşasın KKTC” demesi gerekirdi!
-*-*-
Çevre felaketi açık!
Vergi usulsüzlüğü de açık!
Trafik rezaleti gözler önünde!
Üstüne, Teknecik yanından geçerken, kapkara zehir bacadan fora!
-*-*-
Peki, yok mu bu işin çaresi?
Yok mu bu felaketin çözümü?
-*-*-
Nüfus patladı; sürücüler kontrolsüz!
Ve sonuç!
Alın size bir sonuç:
“... Esentepe - Bahçeli ana yolunda 19 Temmuz’da meydana gelen trafik kazasında, alkollü bir sürücünün aracıyla çarpması sonucu hayatını kaybeden traktörün sürücüsü 46 yaşındaki Mustafa Nergiz’in sevenleri Girne’de eylem yaptı...”
-*-*-
Alın size bir başka sonuç:
“... Çayırova’da dün akşam alkol tesiri altında kaza yapan Matthew Ridley, tutuklandı.”
-*-*-
Ve alın size Polis’ten bir bilgi daha...
Yeni bilgi: “... Lefkoşa’da dün akşam meydana gelen kaza sonucunda, 2 kişi yaralandı 2 kişi tutuklandı...”
Tutuklanma sebebi mi?
Haberde bir cümle şöyle başlıyor; “... 92 mlgr alkollü içki tesiri altında, yönetimindeki ZUE 675 plakalı salon araç ile Ortaköy istikametine doğru seyrettiği sırada...”
Alkol!
Kiralık araç!
-*-*-
Ve alın size bir taze haber daha:
“Trafik denetimleri sonucu; kontrol edilen bin 499 araç sürücüsünden 399’u rapor edildi, 28 araç trafikten men edildi ve 2 sürücü tutuklandı...”
Bu 399’un 140’ı süratliydi...
22’si ise alkollü!
-*-*-
“KKTC bir başarı öyküsüdür”...
Ersin Tatar denen kardeş, her Türkiye ziyaretinde bu cümleyi kullanıyor...
-*-*-
Kafayı taktım bir kere!
Çok merak ediyorum, yukarıda anlattıklarım içerisinde “başarı” nerededir?
Kesinlikle “içine mıçtığımız” bahsettiğim bölgedeki tapulu araziler kime aittir?
-*-*-
Elbette bahsettiğim bölgedeki tapulu arazilerin neredeyse yüzde 95’i şu anda Güney Kıbrıs veya Dünya’nın başka ülkelerinde yaşam süren “Kıbrıslı Rumlara” aittir!
-*-*-
Yani, bir yandan “siyasi çözümsüzlük” akla gelmelidir; öte yandan; bu çalıntı ülke ya da sahte devlet üzerinde yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız doğal katliam!
-*-*-
Nüfus mu?
Bilmiyoruz!
Vergi mi?
Alamıyoruz!
Doğa mı?
Karada, havada, denizde “kirlettik”!
Trafik mi?
Ölüyoruz!
Ve adam çıkıyor bunlara “başarı” diyor!
Avusturya'nın başkenti Viyana, üst üste 10. kez dünyanın en yaşanılabilir şehri seçildi. İstanbul ise 231 kent arasında 130. sırada yer aldı. Bu yıl 21'incisi yayımlanan Mercer Yaşam Kalitesi Araştırması'na göre en yaşanılabilir şehirler listesinde Viyana'yı İsviçre'nin Zürih, Yeni Zelanda'nın Auckland, Almanya'nın Münih ve Kanada'nın Vancouver kentleri izledi. İlk on şöyle: Viyana, Zürih, Vancouver, Münih, Auckland, Düsseldorf, Frankfurt, Kopenhag, Cenevre ve Basel... Gülümseyen insanlara, suç oranına, konserlere, müzelere, eğitime, ulaşıma, bayındırlığa, temizliğe, hijyene falan bakıp, ona göre karar veriyorlar... KKTC’yi bir “şehir” olarak düşünün... İlk üçe girerdik değil mi? Her yanda bayrak, her yerde ezan sesiyle olsaydı, olurdu da... Yine de fotoğraftaki gibi manzaralara bakıp, avunabiliriz... Viyana’nın da böyle manzarası yoktur...