İnsan, fotoğraflara bakarken dahi ürperiyor!..
Neredeyse bir çocuğun boyunu aşan sel, dolu…
Güzelim köy yollarının kimi kerpiç kimi beton evleri, adeta ‘çamura’ boyanmış.
İnsanların yüzündeki çizgilere yansıyor gerginlik, telaş, çaresizlik…
***
Yağmurdan korkar olduk…
Oysa ki nasıl bir bereket…
Ama her sene aynı…
Güzelyurt’ta… Mesarya’da…
Lefkoşa’nın sanayisinde…
Bir “lanet” manzara ki kurtulamıyoruz…
***
Venedikli yapmamış…
Lüzinyan yapmamış…
İngiliz yapmamış…
Kıbrıslı Rum yapmamış…
En akıllı (!) Kıbrıslı Türkler çıkmış ki dere yataklarını, havzaları, su geçitlerini betonla doldurmuşuz…
***
Her ‘sel felaketi’nin ardından ‘dere yatakları’ndaki yapılanmayı konuşuyoruz, senelerdir…
Peki sorarım siz, hiç duydunuz mu, “dere yatağına inşa edilmiş” bir evin yıkıldığını…
Bir tek ev, öyle beş, on, yüz değil!..
TEK BİR EV, BİNA yıkıldı diye, duydunuz mu?
***
Bu ülkenin kaderi işte budur…
KADERSİZLİĞİ…
Aptallığı!..
Herkes de öğrendi ki “yanlış” dahi olsa yaparsınız…
Kimse de yıkamaz…
Kimse geri döndüremez bu kararı…
Kimse geri alamaz, elinizdeki malı!..
***
O nedenledir ki, “önce inşaatını tamamla, sonra izin alırsın” mantığı yürümüş gitmiştir…
Okulu bile önce ‘eğitime’ açar, sonra ‘diplomayı’ verir, en sonunda ‘iznini’ alır sözüm ona “geleceği aydınlatacak” kesimler!..
***
Ve güzelim köy yollarının kimi kerpiç kimi beton evleri, adeta ‘çamura’ boyanırken…
Böylesi bir “çamur deryası”nda yol alırız, geleceğe…