Ertuğrul SENOVA
Gece yarısı evinin önünde yüksek sesle rahatsızlık yarattıklarından dolayı uyardığı şahıslar tarafından önce sözlü, ardından da bıçakla tehdit edildiğini söyleyen gazeteci Kadir Sidal YENİDÜZEN’e konuştu, hem kendisinin, hem de ailesinin can güvenliğinin olmadığını belirtti.
Pazar günü sabaha karşı meydana gelen olayın ardından polis tarafından tutuklanan iki kişinin ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldıklarını söyleyen Sidal, ertesi sabah yine aynı şahısların evinin çevresinde gezdiklerini, gözlem yaptıklarını gördüğünü ifade etti.
Söz konusu şahısların yaklaşık 1 hafta önce adaya geldiklerini ve birkaç gün önce Lefkoşa’daki bir reklam şirketinde işe başladıklarını söyleyen Sidal, ülkeye giriş – çıkışlarla ilgili yeterli denetimin yapılmamasından dert yandı.
Sözünü ettiği şahısların tutuklanmalarının ardından salıverildiklerini, mahkemeye çıkartılmadıklarını ifade eden Sidal, “Pasaport ve kimlikleri üzerilerinde. Bana veya aileme zarar verip adadan kaçabilirler. Ardından da polis, yasal eksikliklerin, personel eksikliğinin, teçhizat eksikliğinin ardına sığınabilir” şeklinde konuştu.
Saldırgan olduklarını söylediği şahısların çalıştığı işyerine de tepki gösteren Sidal, “İşyeri, işçiye ihtiyacı olduğu için, ‘iş saatleri dışında ne yaparlarsa yapsınlar, beni ilgilendirmez’ diyerek bu kişileri korumaya yöneldi. Yeter ki ucuz iş gücünü sağlayalım, ne yaptılar ne ettiler bizi ilgilendirmez diyorlar” ifadelerini kullandı.
“Madem polisi aradın, bu iş burada kalmayacak, sınır dışı da edilsem de seni bulacağım”
YENİDÜZEN: Olay gecesi neler yaşandığını anlatabilir misin?
Kadir Sidal: “Saat, sabaha karşı 02.00 civarıydı. Evin önünde bir gürültü vardı. Ben uyuyordum, bebeğin ağlamasına kalktım. 7 aylık bebeğim korkarcasına ağlayarak uyandı. Önce bebeği sakinleştirdim, sonra baktım dışarıdan sesler geliyor. Ben de pencereye çıktım, ‘saatin kaç olduğunun farkında mısınız’ diye sordum. ‘Farkındayız’ dediler. ‘Bebeğimi gürültünüzle korkutuyorsunuz’ dedim, 3 kişiydiler, biri özür diledi, diğer 2 kişiyi alıp eve geçirdi. Yaklaşık 10 – 15 dakika kadar gürültü devam etti. Ben de bebeğin yanına geri döndüm. 15 dakika sonra, bu kez apartmanın içinde, çok daha gürültülü şekilde sesler geliyordu. Benim evin kapısını arıyorlardı. ‘Kimdi bize seslenen’ diye bağırıyordu. Ben de kapıları zorlayacağını fark ettim, polisi aradım. Polisi aradığımda, görüşme sırasında biri kapımın önündeydi. Muhtemelen polis arama kaydına da sesler yansımıştır. Polis, ‘biz hızlıca geliyoruz, sakın çıkmayın’ dedi. İlk başta çıkmayı planlamıyordum. Ama kapı kapı dolaşıp, apartman içinde nara atmalarından korktum, endişe ettim. Eşimi ve çocuğumu en arka odaya götürüp kilitledim. En azından bir şey olacaksa, bana olsun dedim. Sonra balkona çıktım, ‘Sen misin beni uyaran, gel aşağıya, sadece seni mi rahatsız ettik, gel aşağıya’ dedi. Ben de evi öğrendiklerini de düşünerek aşağıya indim. Beni itip kakmaya başladı, ‘ne oldu, biz kötü bir şey mi yaptık’ diye soruyordu. Ben de ‘bağırıp çağırıyor, rahatsızlık veriyorsunuz’ dedim. Sonra ikisi de beni itip kakmaya başladı. Ben de ‘bana dokunamazsınız, evinize geçin’ diye uyardım. Sonra bir tanesi, ‘dokunursak ne olur, bak ben dokunuyorum’ dedi, araya komşular girdi. Ardından küfür etmeye başladı ve 20 – 30 santimlik bir ekmek bıçağı çıkardı, üzerime saldırdı. Komşum ve oradaki bir arkadaşı araya girdi, bıçak yere düştü, bir arkadaşı da bıçağı yerden alıp apartmana götürdü. Ardından bana vurmaya çalıştı, yine komşular araya girdi. Sonra polis olay yerine geldi. Bana saldıranlar, bıçağı saklamaya çalıştı. Bıçak apartmanın altındaydı, polisi görünce evin içine götürdüler. Ardından saldırganlardan biri, ‘madem polisi aradın, bu iş burada kalmayacak, sınır dışı da edilsem seni bulacağım. Demek burada bu işler iyilikle hallolmuyormuş, bizde başka yollar da var’ diyerek tehdit etti. Bu söylediklerine hem polis hem de komşular şahittir. Daha sonra onları polis aracına bindirdiler, ben de kendi arabamla giderek ifade verdim. Ardından polis tekrardan apartmana dönerek bıçağı emare olarak aldı. Sarhoş şekilde ifadelerini aldılar, ardından salıverdiler.”
“Adaya 1 hafta önce geldiler. 3-4 gün önce de işe başladılar”
YENİDÜZEN: O geceden sonra söz konusu şahıslarla başka bir olay yaşadınız mı?
Kadir Sidal: “Bu sabah (Pazartesi) işe gitmek için kalktım, bebek erken uyanmıştı. Pencereyi açtım ve karşıdaki balkondan bize baktıklarını gördüm. İkisi de bizim eve bakıyordu. Sonra aşağıya indiler, evin çevresini gezindiler, gözlemlediler, sonra da yürüyerek kaçtılar. Sonradan öğrendim ki bir reklam şirketinde çalışıyorlar. Adaya 1 hafta önce geldiler. 3-4 gün önce de işe başladılar. Olay gecesi, işten arkadaşlarıyla bir club ya da bara gidip eğlenmişler, sonra da eve dönünce böyle bir olay çıkarttılar. Kaldıkları evi onlara iş yerleri ayarlamış. Orayı bir lojman olarak kullanıyorlar. O gece, iş yerlerinden birileri yanıma gelip şikâyetçi olmamamı istedi, ‘çok iyi insanlar’ olduklarını söyledi. Çalıştıkları iş yeri de bu olayın farkında ama hiç sorumluluk almıyorlar. Eşim ve çocuğum evde kalamıyor. Ben de çalışmak zorundayım. 7/24 orada olamam ki zaten orada olsam bile ben de güvende değilim.”
“İşyerinin umurunda bile değil, yeter ki ucuz iş gücü sağlansın”
YENİDÜZEN: İş yeri sizinle iletişime geçti mi?
Kadir Sidal: “Evet geçti ama lojmanları taşıyalım bile demedi. Şikayetçi olmamam istendi. Bu insanlar ikici kez bize, aileme rahatsızlık vermeye çalıştı. Bu insanlar bu ülkeye çalışmaya, ekmek parası kazanmaya geliyor. Ama ne sistem ne de işyeri herhangi bir araştırma yapmadan ülkeye alınıyorlar. İş yeri bu insanları işten durdurmadı, farklı bir lojman da göstermedi. Benimle ilgili herhangi bir tedbir alınmadı. Davamda tarafız bile demediler. İşyeri, işçiye ihtiyacı olduğu için, iş saatleri dışında ne yaparsa yapsın beni ilgilendirmez diyerek bu kişileri korumaya yöneldi. Bu adamlar burada kalmaya devam edecekler. Bu firmaların umurunda değil, yeter ki ucuz iş gücünü sağlayalım, ne yaptılar ne ettiler bizi ilgilendirmez diyorlar.”
“Mahkemeye çıkmadılar, pasaport ve kimlikleri üzerilerinde. Bana veya aileme zarar verip adadan kaçabilirler”
YENİDÜZEN: Polisin olaya bakış açısı nasıl, talebini ne?
Kadir Sidal: “Bu insanları mahkemeye bile çıkarmadılar, serbest bıraktılar. Nereye gidecek, ne yapacaklar diye bir tedbir almadılar. Ertesi sabah böyle bir şeyle karşılaştım. Polise, bu sabah evimin önündeydiler dedim, mahallende kalıyorlar ne bekliyordun şeklinde bir ifadeyle karşılaştım. En azından mahkemeye çıkarılmaları, davanın başlaması halinde en azından saldırganlar işin ciddiyetini anlayabilirlerdi. Şu anda pasaportları, kimlikleri üzerilerinde. İsteseler bugün çıkıp kaçarlar. Mahkeme emri olmadan polis kimlik veya pasaporta el koyamaz. Bu kişiler bana veya aileme zarar verip ülkeden kaçabilirler. Böylesi bir durumda polis de yasal eksikliklerin, personel eksikliğinin, teçhizat eksikliğinin ardına sığınacak. Bunun önüne geçilmeli.”