Ben bir çınar ağacıyım Gezi Park’ında. Köklerim kuvveti, dallarım dağınık ve kalın ama inceciktir sesim. Siz insanlar işitemezsiniz. Velakin kuşlar işitirler beni. Dallarımda toplaşırlar gün boyu… Onlara masallar anlatırım. Çok uzun yaşadım ben. Çok mevsimler gelip geçti hayatımdan. Küçük bir fidanken büyüdüm serpildim. Kışın yapraklarımla mektuplar gönderdim uzadıkça daha iyi seyre daldığım şehrime. Öylece yaşayıp gidiyordum şu köşecikte. Bir sabah demirden canavarlar geldiler ve köklerimden sökmeye çalıştılar beni… Kuşlar, en yakın arkadaşlarım, bu parkı paylaştığım diğer ağaçlar ağlıyorlardı. Bazı insanlar gelmiş, onlar da ağlıyorlardı. İçlerinden biri bu demirden canavarların önüne geçti. Şimdilik kurtuldum. Yine de korkuyorum. Yakında bu parktan gidebilirim. Gitmeden bir masal anlatacağım size… Dinleyin!
Memleketin birinde dediğim dedik, astığım astık, kestiğim kestik bir padişah var imiş. Memleketin her yanında her şey, her daim ondan sual edilsin ister imiş. Şimdi dereler akmayacak dermiş mesela adamları dereleri susturmaya giderlermiş. Bu ağacın altında yavuklular öpüşmeyecek dermiş mesela, öpüşenleri ayırmak için eli sopalı bekçiler belirirmiş. Memleketi gezip durur; şuraya bir köprü yapıla adı da Yavuz Sultan Selim ola, şuraya bir cami, şuraya bir kışla yapıla, bunlara karşı çıkanlar şiddetle cezalandırıla diye buyururmuş. Rakı değil ayran içile diye ferman çıkarırmış bir başka gün… Memleketimizin her hatun kişisi üç çocuk doğurmalı diye buyururmuş ertesi gün. Görüldüğü gibi rakamları çok severmiş bu padişah. Gün boyu onları inceleyip dururmuş. O rakamlara bakıp envaı çeşit hesaplar yaparmış. Bazı rakamları büyütmeye, bazılarını küçültmeye çalışırmış. Bu padişahın sihirli bir gözlüğü var imiş. O gözlüğü taktığında ülkenin her yanında rakamları görürmüş. Onları istediği gibi değiştirmek için hesaplamalar yapar, adamlarına gerekli buyruklar verirmiş. Bu padişah, herkes kendi gibi düşünsün, herkes kendine benzesin istermiş. Özellikle kadınlar ve gençlerin hal ve tavrı, kılık kıyafeti çok mühimmiş padişah hazretleri nazarında. Hayalinde tüm kullarının kendi istediği gibi giyinip kuşanıp kendi istediği doğrultuda davranması var imiş. Hayallerimi nasıl gerçekleştiririm diye mütemadiyen tasavvurlar yapıp durur “Hünkârım, bu böyle olmamalı” diyenlere fena halde bozulur, öfkesi çok kabarırsa “zindana atıla, boynu vurula” diye esip gürlermiş.
Gel gelelim memleketin içinde kendilerinin çapulcu diye nitelediği bazı isyancılar var imiş. Bu isyancılar kendi aralarında haberleşme usulleri bulmuşlar. Misalen elektronik kuşlar kullanmışlar. Gece gündüz bu kuşların şakıyışları aracılığıyla birbirlerine haber salıp dururlarmış. Çoğunluğu sabilerden oluşan bu isyancıların sayısı çoğalıp durmuş böylelikle. Gezi parkında ağaçların kesileceğini haber aldıklarında koşup gelmişler mesela. Ana babaları bile şaşıp kalmış bu duruma. Çünkü onlar evlatlarını gün boyu elektronik kuşlarla hasbıhal eden, yerinden kımıldamayan, miskin ve muzır veletler sanırlarmış. Haber memleketin dört bir yanına hızla yayılmış ve tarihe Çapulcu İsyanları diye geçen olaylar meydana gelmiş.
Nam-ı diğer çapulcular ağaçlara renkli çaputlar bağlayıp onları korumaya başlamışlar. Altlarında kurdukları çadırlarda kalıp bekçilik etmişler. “Kestirmezük” diye feryat figana durmuşlar.
Bu durum karşısında küplere binen padişah gaz saçan, su püskürten canavarları devreye sokmuş. Çocukları gece gündüz gaza, suya boğmuş. Bu durumu haber alan memleketin yufka yürekli kulları da yardıma koşmuşlar, sabilere kol kanat germişler.
Padişahın kalbini yumuşatmaya memleketi bu durumdan çıkarmak için ona akıl vermeye kalkışanlar olsa da padişah hiçbirine pabuç bırakmamış, sağır sultanın bile duyduğunu duymazdan gelmiş. Mütemadiyen esmiş, gürlemiş. O esip gürledikçe isyancı çapulcular daha bir galeyana gelmişler. Çok sayıda yaralılar ve şehit düşenler olmuş. Velakin bunlar sulhsever çocuklar imiş. Tek silahları zekâları ve pırlanta gibi kalpleri imiş. Padişahın kolluk kuvvetleri zalimce saldırdıkları kafi değilmiş gibi araya fitne fesat katmaya, çapulcuları zor durumda bırakmaya çalışmışlar. Çapulcular da boş durmamışlar tabii. Elektronik kuşlar sayesinde kendilerine yapılan haksızlığı dünya âleme yaymışlar. Padişahın haksızlığını, zulmünü oraya çıkarmak için öyle şeyler yapmışlar ki işiten, gören “Maşallah” demiş.
Bu masalın sonunu merak ettiğinizi biliyorum. Ben de meraktayım çünkü öğrenmeye fırsatım olmadı. Olanları bana anlatmakta olan kuşlar demirden canavarları görünce ürküp firar eylediler. Şimdilik kaygılı bir beklemedeyim. Bu masal da diğer masallar gibi “onlar erdi muradına” diye bitsindir benim en büyük dileğim.