Ekonomik kriz, daha doğrusu değişim aracı olarak kullandığımız paranın yabancı paralar karşısında değer kaybetmesinden kaynaklanan krizden çıkış yolu kullandığımız parayı değiştirmektir.
Bu doğrudur. Ama bu doğrunun pratikte yaşam bulması hiç de kolay değildir. Hele kendi bütçenizin devletin cari harcamalarına bile yetmediği bir ülkede bunu yapmak mümkün değil.
Öyleyse bu basit önlemi yaşama geçirmek için once koşullarını sağlamanız gerekir. Euro AB üyesi ülkelerden bazılarının kullandığı ortak para birimidir. Bunu kullanmak için AB’nin iznine ihtiyacınız yoktur. Ama euro basamazsınız. Euro kullanan ülkelerin merkez bankalarının bastığı madeni paraları da siz basamazsınız. Buna izin vermezler.
Bu durumda tanınmamış bir ülke olarak euro kullanmak için birilerinin size euro tedarik etmesi gerekir. Bunu da elbette sizi tanıyan tek ülke Türkiye’den talep edeceksiniz. Üstelik bütçe açıklarınızı da kapatmasını isteyeceksiniz.
Türkiye bu ortamda hem bütçe açıklarınızı kapatacak, hem de kendi parasını güçlendirmek ve TL’ye güven artırmak için çaba harcarken sizin TL’den ayrılarak euro kullanmanıza nasıl yardımcı olacak?
Bu mümkün değil. Hiçbir KKTC yetkilisi Türkiye’den böyle bir talepte bulunamaz. Zaten bulunması da doğru olmaz.
O zaman biz kaderimize razı mı olacağız?
İşte asıl cevaplanması gereken soru budur. Bazı kesimler TL’den vazgeçmeyelim nasılsa TC bizim bütçe açıklarımızı kapatır. Ayrıca bize altyapı yatırımlarını da yapar. Dahası maaş ödemesine de katkı yapar, sırasında 13.maaşların ödenmesi için de yardımcı olur. Bu da bize yeter demektedirler.
Bazı kesimler de hemen Euro’ya geçelim. Maaşlar euro olarak ödensin, herşey euro olarak hesaplansın demektedirler. Hemen Euro’ya geçmek için neler gerektiğini yukarıda anlattım. Yani çözüm olmadan da euroya geçebilirsiniz ama bunun bedelini birilerinin ödemesi gerekir. Bu da gerçekleşmeyeceğine göre önce euro kullanacak altyapıyı hazırlamanız gerekir.
Bunun için öncelikle AB uyum yasalarını geçirmemiz gerekir. Ama yasalar yalnız başına bir anlam ifade etmez. Bu yasalara uyumu da sağlamamız gerekir. Yani AB üyesi ülkelerin düzeyine çıkacak yapılanmayı kurmamız gerekir.
Bunu zaten yapmalıyız. Çözüme hazırlanırken AB’ye de hazırlanmalıyız. Biz mevcut statükonun esiri olduk. Asıl görevlerimizi unuttuk.
Çözüm ve AB hedefinden her geçen gün biraz daha uzaklaştık. Günü kurtarmayı marifet saydık.
Böylece geldiğimiz yer burasıdır. Bundan daha ötesi yoktur. Ya yaşam biçimimizi değiştirecek ve çözüme, çözümle birlikte AB üyeliğine şimdiden hazırlanacağız. Ya da toplum olarak yok olup gideceğiz.
Ekonomik krizden çıkış yolu krize neden olan TL’den kurtulmaktır. Ama bunun için once kendi ayakları üzerinde duran bir yapı kurmamız ve çözüme ve AB üyeliğine hazır olmamız gerekir.
Bunun için koşullar olgunlaşıyor. Türkiye’de özellikle sermaye çevreleri krizden çıkışın AB ile ilişkileri yeniden güçlendirmekten ve üyelik müzakerelerini ileri götürmekten geçtiğini tesbit ettiler.
Bu doğru bir tesbittir. Bunun için once Kıbrıs sorununda da yeni gelişmelerin olması gerekir. Tam da bugünlerde Rum tarafından da olumlu sinyaller geliyor. Son olarak önceki gün Rum basınında mülakatı yayınlanan Disi başkanı Averof Neofitu “Anlaşmanın ilk gününden ve hatta anlaşmadan önce bile sıfır asker, sıfır garanti gibi kesin tezler, Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olmaz. Bunlar maksimalist (aşırı) tezlerdir” dedi. Rum müzakereci Mavroyannis de çözüm konusunda olumlu açıklamalarda bulundu.
Hem Türkiye’deki krizle bağlantılı değerlendirmeler, hem de Rum tarafından gelen olumlu sinyaller Kıbrıs sorununda birşeylerin pişirilmekte olduğunun işaretleridir. Bu çerçevede biz de artık seyirci olmaktan çıkarak, sürece dahil olmalıyız.
Bu amaçla hükümet bir yandan krizle boğuşurken, öte yandan da çözüme ve AB üyeliğine şimdiden hazırlanabilmemiz için sorumluluk üstlenerek adım atmaya başlamalıdır.
Çare Euro’dur. Euro için önce AB’ye girmemiz gerekir. AB’ye girmek için de çözüm şarttır.