Bir Kıbrıslırum okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:
“Cumartesi günü sizi ASTRA radyosunda “kayıplar”la ilgili soruları yanıtlarken dinledim. Ben da bildiğim bir gömü yeri hakkında size bilgi vermek istedim.
1974’te ben askerdim, Çatoz ile Maratovuno (Ulukışla) arasındaki yoldaydık. Bu bölgede bir tepede Kıbrıslıtürkler’in makineli tüfeği vardı. Bu bölgede şiddetli çarpışmalar oldu ve karşılıklı ateş açtık. Kıbrıslıtürkler’in makineli tüfeğiyle açılan ateş sonucu, bizim birlikten iki Kıbrıslırum asker çok ağır yaralanmıştı. Yaralanan bu askerlerden birisinin kardeşi da bizim birlikteydi. Kardeşinin yaralandığını görünca, o da makineli tüfeğin bulunduğu mevzidekilere saldırmıştı. Sonuçta çarpışmalarda mevzide bulunan üç veya dört Kıbrıslıtürk öldürüldü.
Ondan sonra Kurumanastır’dan (Çukurova) bir şiro getirdik ve bu mevzide öldürülmüş olan Kıbrıslıtürkler’i gömdük.
Tam olarak size bu yeri tarif edecek olursam Pirgos Digeni diye bir tepe vardır, buradan sağa, Maratovuno’ya (Ulukışla) doğru döndüğünüzde toprak bir yol vardır. Bu toprak yolda dereyi geçtiğiniz zaman, karşısınızda bir tepecikte Kıbrıslıtürkler’in makineli tüfeği vardı.
Biz yolun sağına gömdüydük kendilerini hatırladığım kadarıyla, solda ise zeytinlikler vardı, sanırım bu civarda bir da mezarlık vardı.”
Bu Kıbrıslırum okurumuzun verdiği bu bilgiler için sonsuz teşekkürler. Kendisi bu alana gelerek bu yeri bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermeyi kabul etti.
Kıbrıslırum şahidin sözünü ettiği yerin Çatozlular arasında “Şeher Gaşı” diye bilinen yer olduğu, makineli tüfek mevzisinde bulunan üç Kıbrıslıtürk’ün Çatozlu Mehmet Yorgancı, Davulcu’nun Hüsnü ve bir diğer Kıbrıslıtürk’ün olduğunu sanıyoruz.
Bir Çatozlu bize şunları anlattı:
“Bu olay birinci harekatta meydana geldi. Sözünü ettiğiniz mevzidekilerin kurşunları bitmek üzereyken imdat çağrısı yapmışlar ve yardım gelecek umuduyla mevzide kalmışlardı. Fakat yardım gönderilmedi veya gönderilemedi. Mevziden kaçabilenler kaçtı, kalanlar öldürüldü. Daha sonra Kıbrıslırumlar bu tepeleri ele geçirdiler ve ikinci harekata kadar bu tepeler onların elinde kaldıydı. Mevzide öldürülen üç kişiyi Kıbrıslırumlar dere yatağına gömdüydüler. İkinci harekattan sonra onları bulup defnettik. Köye geldiğiniz zaman size bu mezarları gösterebilirim…”
Bu Çatozlu okurumuza da paylaştığı bu bilgiler için sonsuz teşekkürler…
***
“Fodu Ebe’nin öyküsü...”
Bir okurumuz şunları paylaşmak istediğini söyledi:
“Abohor’da (Cihangir) 50 yaş ve altındakileri doğurtan bir cira varmış, bölgede her kim gebe ise tek tek defterine yazar, velesbidiynan gezer elinde tansiyon aleti tansiyon ölçer ve idrara bakarmış. Bunun için devletten de para almazmış ama bunun yapılması bölgede gebelerin tek tek tesbit edilip evde ziyaret edilmesi bugün Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde uygulanan ebelik ve doğum sistemi ile aynı değerde bir hizmet...
Gelelim bizim “Ebe cira”a ki adı Fodu cira. Ama bizim köyde adı hep “Ebe cira” diye geçer.
Parası olandan para ama bu paranın değeri şu kadar olacak diye bir kural yokmuş. Kim ne verirse az ya da çok kabul edermiş, bir tek yumurtaya bile doğum yaptırdığı söylenir.
Şimdi diyeceksiniz ki nereden çıktı bu Fodu Ebe. dün bir toplantıda eklamsi ve bulguları anlatılıyordu. Birden aklıma Fodu Ebe geldi. 1950’lerde velesbidiynan gezip lefgomalı gebeleri tesbit edip Rum-Türk demeden hayat kurtaran bu kadın geldi aklıma ve bu kadın 1974’te doğurtmuş olduğu yüzlerce, belki de binlerce kişinin ebesi olmakla beraber köyünden, Eksemodoş’tan (Düzova) kovulmuş ve bir daha köyüne dönememiştir, İngiltere’de köyüne, Mesarga’nın toprağına hasret bir şekilde ölmüştür.
Köyde anlatırlarken bu Fodu Ebe ciranın ne Türklüğü’nden ne de Rumluğu’ndan bahsedilir. Sadece o bizim bölgenin “Ebe cirası”ydı ve bir doğum anısı anlatılmaya başlandığında gerek erkeği gerek kadını olsun söze şöyle başlardı:
“Baban eşşekle gitti çok yağmur da yağıyordu. Geceydi göz gözü görmüyordu, “Ebe cira”yı aldı geldi. Eve geldiklerinde “Ebe cira” sırılsıklamdı, sıcak su gaynattılar, ellerini yıkadı ve yarı Türkçe, yarı Rumca gonuşarak “Manamu manamu” diyerek seni doğurttu. Sonra nenen bir çorba yaptı karnını doyurduk, deden bir torba pamuk getirdi eşşeğe bağladı, “Ebe cira”yı da üzerine bindirdi. Eksomodoş’a götürdü. Çok yalvardık sabah olsun yağmur dursun öyle git diye ama durmadı “Manamu başka gagorisler da gelecek, onlar beni evde bulsunlar” deyip gitti...”
İşte bizim bölgenin Fodu Cira’sı yani “CİRA EBE”Sİ.
ŞİMDİLERDE BÖYLE İNSAN YOK. YERİ CENNET OLSUN....”