Okurlarımızın 2006 yılından başlayarak 2008 ve 2009 yıllarında ısrarla sözünü ettiği Çatoz’daki cami avlusunda ikinci bir kuyuda bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın gömüldüğü yönünde anlattıkları, Kayıplar Komitesi’nin bu kuyuda geçtiğimiz günlerde başlattığı kazılarla doğrulandı ve cami avlusundaki ikinci kuyuda bazı insan kalıntıları bulundu. Çatozlu okurlarımıza ısrarla ve inatla bu ikinci kuyunun da olası bir gömü yeri olduğu yönünde paylaşmış oldukları çok ayrıntılı bilgiler için sonsuz teşekkürler diyoruz… Burada kazı başlatan Kayıplar Komitesi’nin kazı ekiplerine de “Çok kolay gelsin” diyoruz…
Çatoz’da cami avlusundaki tuvalet kuyusunda yapılan kazılar esnasında 19 “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlar bulunmuş ve bu kazı esnasında gerek kazı ekipleri, gerekse biz çok ciddi tehditler almıştık.
Kazılar esnasında ve kazılar sonrasında okurlarımız, cami avlusunda ikinci bir kuyu daha bulunduğunu ve bu kuyuya da bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın gömüldüğünü ısrarla söylemeye devam etmişlerdi.
Aralık 2006’da bu sayfalarda paylaştığı bilgilere yer verdiğimiz bir okurumuz şöyle diyordu:
“Caminin avlusunda bir kuyu daha vardır. Bu kuyu da bir toplu mezardır. Çatoz’da bu iki kuyuda toplam 80 civarında Kıbrıslırum’un cesedinin yattığı sanılıyor. Kayıplar Komitesi, bu alanı iyice araştırmalı ve cami avlusundaki ikinci kuyuyu bulmalıdır.
Voni’den ilk gece alınan ve Çatoz’a götürülen grup, uzun süre tutulmadı, aynı günlerde öldürüldüler. Onların cesetleri de bu kuyularda olabilir.
Bu tutukluların bir kısmı bir evde tutuluyorlardı, iki-üç kişi “Sizi komutan görmek ister” diyerek onları kuyunun başına getirirlerdi. Kıbrıslırum esirlerin gözleri bağlı olurdu. Kuyunun başında iki kişi vardı. Bunlardan biri esiri süngüler, sonra da başına pala vurup keserdi...”
Nisan 2008’de bir başka okurumuz ısrarla bu ikinci kuyudan söz etmekteydi:
“Çatoz’da içinde 24-25 kişinin bulunduğu ve Kayıplar Komitesi’nin kazı yapmış olduğu kuyunun dışında bir kuyu daha vardır. Bu kuyu, camiye ait olmayan, bir Ceneviz kuyusudur. Üzeri dümdüz olduğu için, dıştan bakıldığında, burada bir kuyu olduğunu anlamak mümkün değildir. Bu kuyu da, Kayıplar Komitesi’nin kazı yaptığı kuyudan 10 adım kadar ötede, caminin avlusundadır. Bu kuyuda da benim bildiğim 16-17 kadar Kıbrıslırum “kayıp” insan bulunuyor. Ya bu kuyuda, ya da Kayıplar Komitesi’nin açmış olduğu kuyuda bulunan bir “kayıp” Kıbrıslırum genci ben kurtarmaya çalışmıştım ama başaramamıştım. Bu genç, Mağusa’da limanda işçi başı olarak çalışan Nikos’un oğlu idi. Nikos’un eşi Alman idi... Eğer bu genci ilk kuyuda bulamamışlarsa, mutlaka bu ikinci kuyuya gömülüdür... Bu genç nikahlı idi... Bu kuyuda bulunan grup mevzilerden toplandıydı...”
Nisan 2009’da ise bir başka okurumuz ikinci kuyuyla ilgili şu bilgileri paylaşmıştı:
“1950’lerin sonlarında oralarda oyun oynarken, o zamanın muhtarı, o köyün despotu idi. Kimse karşı gelemezdi. İstediği çocuğu tokatlayabilirdi. Koymazdı bizi caminin avlusunda oynayalım, kirletmeyelim diye...
“Kuyunun içerisinde bir Zencirli Arap var, gidersanız yanına alacak sizi” diye bir hikaye uydurdular, biz çocukları korkuturlardı.
Benim hatırladığım bu kuyu minarenin tam altındadır, içinde da 15 ile 55 arası birileri olabilir diye anlatılır. Sayı olarak kesin bir şey söyleyemem ama çok geniş bir kuyu olduğunu biliyorum o kuyunun. Hatırladığım kadarıyla büyük bir dolap kuyusuydu. Dolayısıyla o kuyunun içerisine esirlerden bazılarını öldürüp attıklarını ve bu esnada da hemen yan taraflardaki bazı evlerden çocukların olaylara şahit olduğunu işitmiştim. Ben şahit olmadım ama bir gün oralarda kahvede otururken, birisinin gözleri bağlı bir genci oraya doğru geçirdiğini gördüm. Ama gidip tanıklık yapmadım.
Bu kuyuya atılanlarla ilgili olarak genellikle kurşun kullanılmadığını işittim. Gidip olayları yerinde görme cesareti gösteremedim, o cesareti bulamadım kendimde. Gidip bakamadım.
Savaş sırasında caminin şerefesinde bayrak vardı, Rumlar bu caminin burnundaki bayrağa atarlardı ve düştü...
Savaştan bir süre sonra orayı tamir etmek göreviyle oraya gittiğimizde F. koydu skaloşaları, çıktı, onu onarırken, o kuyunun başında oralara çimento dökerdik, temizlik yapardık. Bir grup arkadaşla bir iki torba kireç dökerek, o kuyunun üzerini de çimentoyla kapattık.
Kapak vardı üzerinde ama ilelebet kapansın diye o şekilde kapattık bir betonla. Beton döktük. Sanırım kuyunun olduğu yer belirgindir.
1974’te bu kuyuların üstüne toprak falan attıydılar. Kapattılar kuyuları o dönem. Ama tabii cesetler eridikçe tekrardan çöktü... Kemikler tekrar görüldü falan... Onun için ilelebet kapatılmak istendi ve çimentoyla tamamen kapatıldı…”
Devam edecek...