Başlangıç neresidir? Bir hikayeyi her anlatmaya başladığımda sanki öylesine bir yerinden başlamışım duygusuna kapılıyorum. Ne anlatsam eksik kalıyor. Zaten hikayeyi dinleyen de kafasında benim yaşadığımı değil de başka bir filmi canlandırıyor. Sonra tutup onu başkalarına aktarıyor. O başkalarına gidense bambaşka bir hikaye oluyor sonuçta.
Size her anlattığım da korkarım biraz öyle. Vaktinizi ele geçirmiş bir hikaye anlatıcısı olarak sizi kendi masumiyetime inandırmaya çalışmak bir çeşit oyun gibi geliyor bana. Anlatıyı öyle bir inşa ederim ki bana inanırsınız. Sözcükleri hizaya getirip yazacağım sahnelerle sizleri istediğim doğrultuda yönlendirebilirim. Hatta öyle afili cümleler kurarım ki bana hayran kalabilirsiniz. Sizi baştan çıkarıp içimi acıtan kişilere karşı öfkeyle doldurarak kendi safıma alabilirim.
Hep böyle oluyor... Birisini tanıyorum ve içimde onun hikayesi başlıyor. Aslında kafamda boşlukları doldurarak kurmaya başladığım anlatıya onun bütün hayatını dahil etmek istiyorum. Bugün yaptıklarını anlamlandırmak için kuşkusuz çocukluğunu da istiyorum. Ama bu bir psikanalist tavrı değil. Birisine bağlanınca bensiz geçen bütün zamanlarını kıskanıp onları da kendime almak istiyorum. Biraz da ona dönüşmek, onunla bir olmak arzusu bu… Bir de hayata dair bitmek tükenmez bir merakla ilgisi olmalı… Hani insanlar çocukluklarına dair hikayeler anlatırlar, onları dinler, dolaştıkları yerlerde dolaşır, duydukları korkuyu, kederi filan hissederiz ya… Biraz da böyle bir şey…
Neden mi hikayelerden söz ediyorum? İçimi acıtıyorlar çünkü… Çocukluğumdan beri boşluğa anlatılar yazıp durdum. Bu dünyadan kaçmanın bir yoluydu biraz da bu... Beğenmediğim bir dünyaya dahil olmaktansa onun gizli anlatıcısı olmayı seçmiştim. O yüzden sessiz ve düşünceliydim genelde. Çevreyi izler ve yaşananları kitap cümlelerine dönüştürürdüm. Başkalarının neler yaşadığını merak ederdim hep. Kendi yaşadıklarım ise birer hikayeye dönüştüğünde onları ele geçirip bana verdikleri kederi hafifletirdim.
Şu sıralar, bir süredir içimde büyüyen hikayeye bir son yazmak, ona veda etmek istiyorum. Bitiş biçimi canımı fena halde acıtıyor çünkü… Böyle bir son, hiç bana benzemiyor, onurumu kırıyor. Üstelik, hikayenin sonu, onun önceki zamanlardaki güzelliğini de bozuyor.
Şu an, size kendi hikayesinin sonunu beğenmeyen ve onu değiştirmek isteyen bir hikaye anlatıcısından söz etmek bile iyileştirici geliyor bana. .
Bu hikaye anlatıcısı, bir gün bu dünyadan gittiğinde bütün hataları, utanılacak ve gurur duyulacak yanlarıyla, her şeye rağmen içten kalabilmiş bir geçmiş bırakmak istiyor geriye… Kimseyi kasıtlı acıtmış olmak istemiyor. Belki de sadece kendini anlamak ve anlaşılmak istiyor.
Günlerdir düşünüyor; insan kendine bu kadar acı veren bir hikayeye neden veda edemiyor diye… Başkalarından gelen zulümle başa çıkmanın bir yolunu arıyor.
Sonra fark ediyor ki aslında tek bir hikaye yok. Aynı yaşanmışlığın sayısız farklı anlatısı olabiliyor. Başka ayrıntıları seçince farklı bir anlatı çıkıyor ortaya. Hem hikayenin diğer kahramanlarında gizli hakikati ne ölçüde bilebilir insan? Neyin yalan neyin gerçek olduğunu, hangi taktik ve stratejinin kurbanı olduğunu nereden ayırabilir? Bir sözün ardındaki esas niyeti ne ölçüde kavrayabilir?
Hikayenin bütün kahramanlarının iç karmaşası birbirine karışmış ve ortak hikayeleri oluşmuştur. Hikayeyinin üstünde yükselteceği ayrıntılara göre bir anlatıda zalim görnünen ötekinde bir kurban olarak karşımıza çıkabilir.
Hem insanın kendi paradigması içinden fazla anlam veremeyeceği başka boyutlar da vardır çoğu durumda. Hayat, bazı karşılıklı çıkarlara dayalı gizli sözleşmelerle doludur.
Belki de düzgün biçimde veda edilememiş ilişkilerle başa çıkmanın yolu onları hikayelere dönüştürüp verdikleri derin kederi başkalarıyla paylaşmaktır. Edebiyatın bu dünyadaki varlık nedeni biraz da bu olmalı. Kurgunun ele geçirmiş olduğu şey hakikatin en kapsamlı tezahürüdür denilebilir. “Ne anlatsam, nasıl anlatsam eksik ve yanlış”tan şiir kurtarabilir insanı.
Hem kişilerin hem de ulusların kendi haklılıklarına dair anlatıları vardır. Bunu kanıtlamak üzerine seçilir bütün ayrıntılar. Başrolünde olduğumuz bu hikayeler kendi masumiyetimizin, ötekilerin zalimlğinin hikayeleridir. Ama gün gelir, biz sonsuza kadar haklı olduğumuza inanmışken diyalog yerle bir eder bazı yalanları. En çok acıtan ise sessizliktir. Sessizlik, içinde savunusunu yapamayacağın sayısız suçlama barındırır çünkü… Gülün Hafızası şiirimde söylediğim gibi :
“Susarsın
Susmak ki susuzluktur
Gönül bahçelerinde
Her hikaye yanlıştır başkasının dilinde”
Dilerim kimse bir sessizlik vermesin kimseye… Cehennem sessizliği terimi böylesi durumlar için türetilmiş olmalı.