Cenevre konferansı öncesi, Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı, Al Jazeera’ye konuştu.
Al Jazeera’ye bugüne kadar gelinen süreci ve Cenevre’den beklentilerini anlatan Akıncı, bir sonuç alınamaması halinde yakın dönemde çözüm için bir fırsat daha olmayacağını ve Yunanistan ile Kıbrıs Rum tarafından yapıcı adımlar beklediğini ifade ediyor.
Akıncı’nın Al Jazeera’nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Müzakere sürecinde liderler ilk kez üç garantör ülke lideriyle bir araya gelecek Cenevre’de. Bu toplantıdan beklentiniz nedir? Bir referandum kararıyla dönme ihtimali var mı?
Hedef o. Tarafların amacı o. Artık bu iş bu kadar yıldan sonra bir sonuca bağlansın istiyoruz. Dediğiniz gibi ilk defa iki taraf ve üç garantör ülkenin bir araya geleceği bir tarih saptandı. Yıllardır böyle bir tarih yoktu. Dolayısıyla bu artık son aşama. Bugüne kadar Kıbrıs sorununun çeşitli başlıklarında epey ilerlemeler sağlandı ancak hâlâ uzlaşma bekleyen konular var. Yönetim başlığı, mülkiyet, toprak ve güvenlik-garantiler konularını içeren bazı konular bunlar. Eğer, Cenevre Konferansı’nda bu konular çözüme kavuşursa bir referandum tarihi söz konusu olabilir. Hedefimiz bu.
Ama başaramıyorsak ve Kıbrıs’ta bu çözümü federal bir çerçevede halledemiyorsak bunu da açık yüreklilikle dönüp toplumlarımıza anlatmamız gerekiyor. 50 yıldır bunu halletmeye çalışıyor iki toplum. 12 yıl önce çok yaklaştık, referanduma gittik. Kıbrıslı Türkler olarak 'evet' dediğimiz halde diğer toplum 'hayır' dediği için bu sonuca ulaşamadık. Şimdi ben çok net olarak şunu söylüyorum: Bizim neslin son denemesini yapıyoruz. Sayın Anastasiadis ve ben aynı kuşağın insanlarıyız. Bizden sonraki gelecek kuşaklara daha yaşanası bir Ada bırakmak istiyoruz. Ada’nın getireceği refahı, barışı, huzuru paylaşsın genç kuşaklar.
Orada bir karara varılamaması halinde yakın vadede çözüm için umutlar tükenmiş olacak bu durumda.
Maalesef. Eğer böyle bir durum söz konusu olursa yeniden böyle bir fırsat penceresinin kolay kolay açılabileceğini düşünmüyorum. O nedenle, bunun bir son fırsat olduğu değerlendirmesi yanlış bir değerlendirme değil.
2014’ten bu yana iki taraf müzakereler yürütüyor. Bu kez Türkiye ve Yunanistan da masada olacak. Bu nasıl bir etki yapacak sizce? Tarafların tutumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye katkıda bulunma konusunda elinden geleni yaptı. Mont Pelerin’de biz iki toplum liderlikleri olarak bir masada iç konuları konuşurken Türkiye ve Yunanistan temsilcileri de gelsin, güvenlik-garanti konularını konuşmaya başlasınlar diye bir görüş vardı. Bu görüşe Türkiye destek verdi. Böylesi bir yetkiliyi göndermeye kararlı olduğunu bana söylediler. Ama maalesef Yunanistan’dan böyle bir karar çıkmadı. Biz gerekli katkıyı vermelerini umut ediyoruz. Çünkü bir çözümün sadece Ada’ya değil Türkiye ve Yunanistan’a da yararlı sonuçlar doğuracağını öngörebiliyoruz. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan anlaşmalarını da olumlu etkileyeceğini öngörüyoruz.
Bölgemiz bir kan gölü. Artık yeni bir umuda ihtiyacı var bölgenin de, dünyanın da... Kıbrıs’ta iki farklı etnik kökene ve dine mensup iki toplum eğer ayrılığını bir tarafa bırakabiliyorsa, bunun çok güzel bir örnek oluşturacağını değerlendiriyoruz. Dolayısıyla Avrupa ve diğer ülkeler de yardımcı olmalı diye değerlendiriyoruz.
Hem Washington'dan hem Avrupa Birliği’nden ciddi anlamda bir destek var. Biden’ın seçim bölgesindeki Kıbrıslı Rumların etkisi de Amerika’nın yoğun ilgisine sebep oldu. 20 Ocak sonrası Trump döneminde bu yaklaşımda bir değişiklik bekliyor musunuz?
Temenni ederiz ki, Trump yönetimi göreve başlamadan bu konu halledilsin. Şimdiki yönetim ilgisini yoğun şekilde sürdürüyor. Daha dün akşam Biden’la telefonda görüştüm. Görevinin son dönemine yaklaşmakla birlikte desteklerini sürdürüyorlar. Sonraki dönemde de aynı desteği devam ettirmesini temenni ediyoruz. Ancak burada önemli olan Kıbrıslı Türk ve Rumlardır. Bizler kendi kendimize yardımcı olmazsak kimse bize yardımcı olamaz. Önce biz burada karar vereceğiz, kararlılığımızı ortaya koyacağız. Bunun için de bizim gösterdiğimiz barışçı yaklaşımı gerçekçilik ölçüleri içerisinde Rum tarafı da sergilemeli.
Cenevre’den çıkacak takvim için bir öngörünüz var mı?
9 Ocak’a kadar burada bütün başlıklarda ayrılık noktalarını yapabildiğimiz oranda yakınlaştırmaya çalışacağız. 9, 10 ve 11 Ocak günleri Cenevre’de iki toplum lideri olarak burada ne yaptıysak aynı çerçevede devam ederek toprak başlığında kendi haritalarımızı 11 Ocak’ta ortaya çıkaracak şekilde çalışacağız.
Biz yüzde 29,2 üzerinden, onlar belki 28,2 üzerinden hazırlayacaklar. Yüzdelik konusunda biz ciddi bir adım attık. Şimdi onların da bir adım atmasını bekleyeceğiz. Mont Pelerin’de yaşanan sıkıntı şuydu: Toprak konusunu noktasına, virgülüne kadar bitirelim, sonra garantiler-güvenlik başlığına geçelim dedik. Onun için bir çıkmaza girdik. Şimdi öyle değil. Vardığımız noktada iki taraf kendi haritalarını hazırlayacak ve bunun üzerine orada çalışmaya devam edilecek.
12 Ocak’ta güvenlik-garanti konuları için de Türkiye, Yunanistan ve İngiltere devreye girecek. Farklı odalarda farklı toplantıların yapılabileceği bir çalışma metodu üzerinde konuşuluyor. İlla ki beş taraf bir arada değil... Yeri ve zamanı geldikçe o da olacak tabii. Onun için beş ülke diyoruz zaten. Ama biz iki lider bir odada görüşürken diğer üçü farklı bir odada ya da Yunanistan ve Türkiye bir odada görüşebilecek.
Katılımcılar bu beşidir. Artı bir de iki tarafın da mutabık kaldığı bir gözlemci olarak Avrupa Birliği olabilir. Sayın Mogherini ya da Junker gelebilir. Brüksel’de yaptığım temaslarda bunu kendilerine ilettim. Başka davetli olmayacak. Biz zaten Birleşmiş Milletler gözetiminde yürütüyoruz bu süreci.
Eğer orada olumlu bir sonuç çıkarsa bu büyük bir başarı olacak. Referandumun da önü açılmış olacak. Orada bir referandum tarhi verilebilir diye değerlendiriyorum. Kesin olmamakla birlikte 2017 ortaları olabilir. Her şeyiyle bir bütün anlaşma metnini referanduma sunacağız.
Bu uzlaşma Ocak ayında sağlanabilirse ardından federal ortak devletin anayasası hazırlanacak. İki kurucu devletin kendi anayasaları hazırlanacak. Uygulamaya ilişkin bir takın teknik konular olacak. Bütün bunlar hazırlanır, yeter ki Ocak’ta başarı elde edelim.
Bunlar iki, üç ayımızı alırsa ortaya çıkacak büyük metnin toplumlar tarafından hazmedilmesi süreci başlayacak. Bütün bunların da yine iki, üç ay alması beklenebilir.
Masadaki en kritik konu garantörler ve dönüşümlü başkanlığın süreleri.
Dönüşümlü başkanlık olmazsa referandum da olmaz. Kıbrıs Türk halkının eşitlik ihtiyacının bir göstergesi olacak. Garantörlük konusunda da benim başından beri söylediğim şudur: Güvenlik ve garanti meseleleri iki tarafın da hassas olduğu konular. Bunlar toptancı yaklaşımlarla halledilecek konular değil. Bir taraf sıfır asker, sıfır garanti demeye devam ederse buradan bir anlaşma çıkmaz. Biz de 'noktasına, virgülüne dokundurmayız, nasılsa öyle devam etsin' dersek oradan da bir uzlaşma çıkmaz.
Ben öteden beri şunu söylemekteyim, biz güvenlik ihtiyacı içerisindeyiz, garantiye de ihtiyacımız var. Bu ihtiyacımız karşılanırken diğer toplum da bunu tehdit olarak algılamasın. Bunun yolları bulunabilir. Bunun ayrıntılarını konuşacağız. Katı yaklaşımlar terk edilirse, ki bunu Yunanistan’dan bekliyoruz, korkuları işbirliğine dönüştürebiliriz. Asıl güvenlik bu şekilde sağlanır. Bu bir günde olmaz. Bunu yaşayarak görmeliyiz. Bize AB’de olacaksınız, başka bir güvenceye gerek yok deniliyor. Böyle olmaz, bizim halkımız bunu böyle algılamıyor. Yaşayalım, görelim, ona göre yeniden değerlendirelim diyoruz. Bu da sanırım en mantıklı yaklaşım.
Yeniden değerlendirme için bir tarih de koyacak mısınız?
Diyorum ki en azından bir 15 yıl. 15 yıl bize bu kuracağımız yeni sistemin çalıştığını gösterecek. 1960’ta bir cumhuriyet kurduk, üç yıl yaşadı. Şimdi bunu üç dönem seçimlerle görelim. Toplumumuz, bir Kıbrıslı Türk’ün de bu federal yapının cumhurbaşkanı olabildiğini görsün.
Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki doğal gaz yatakları bizim de ortak olduğumuz bir zenginlik. İsrail gazıyla bu gazı birleştirip Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderdiğimizi görelim bu 15 yıl içinde. Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a gelen suyun Rumlar için de kullanıldığını görelim. Ekonomik anlamda karşılıklı bağımlılık oluşsun. Türkiye’nin dostluğundan Kıbrıs’ın her iki toplumunun da kazançlı çıktığını görsünler. Bu yeni bakış açılarını yaşamamıza fırsat versinler. Sonra dönüp yeniden değerlendiririz, garantörlere, askere ihtiyaç var mı... Ama bize ilk günden 'sıfır asker, merak etmeyin bir şey olmayacak' sözleri yeterli bir güvence vermiyor.
Siz de bahsettiniz, anlaşma sağlanırsa bölgedeki doğal gaz Avrupa için Rusya doğal gazına bir alternatif olacak. Şu an Rusya’nın güçlü olduğu Doğu Akdeniz’de dengeleri değiştirebilecek de bir gelişme olacak. Rum tarafında Rusya etkisinde güçlü milletvekilleri olduğunu da biliyoruz. Bu süreçte Rusya’nın nasıl bir rolü oldu?
Tabii ki bütün önemli ülkelerin bu sürece olumlu katkı yapmasını beklerim. Rusya da bunlara dâhil olmalı. Çünkü Rusya önemli bir ülke. Ortadoğu’da, Suriye’de önemli rolü olduğunu görüyorsunuz. Türkiye’yle bozulan ilişkileri düzelmeye başladı. Güney Kıbrıs’la çok yakın ilişkileri var. Dün Rus Büyükelçisi beni ziyarete geldi, ona da söyledim. Rum tarafıyla Ortodoksluk ve geçmişten gelen yakınlıkları var ama bizimle de daha yakın diyalog kurmaları, bizim görüşümüzü de dinlemeleri lazım. Bu süreçte pozitif bir rol oynamalılar. Biz bu konferansı iki toplum ve üç garantör ülkeyle yapacağız, AB de gözlemci olabilir. Bundan daha fazlası işleri karıştırır diye söylüyoruz. Bu tavrımızı da açık yüreklilikle onlara söyledik. Rusya’nın toplantıya katılmasına gerek yok ama katkı yapmalarını bekliyoruz.
Cenevre’den referandum kararı çıkarsa Rusya’nın sonrasındaki süreci olumsuz etkilemesiyle ilgili bir endişeniz var mı?
Cenevre’de olumlu bir sonuç çıkarsa bu olumlu sonucu en son noktaya kadar taşıyıp çözümü sağlayabilmek için herkesin olumlu davranmasını beklerim. Herhangi bir endişe ifade etmek istemem. Umarım bizi endişe ettirecek bir durum hasıl olmasın, arzumuz bu. Biz katkı bekliyoruz.