Cumhurbaşkanı sayın Tatar, ‘BM yetkililerinin kendilerine empoze ettiği hiçbir şey olmadığını, kimsenin ekonomik vaatler kullanarak Kıbrıs Türkü’ne bir dayatma yapamayacağını’ açıkladı (Yenidüzen, 9 Mart 2021).
Sayın Tatar’ın, bir gazetecinin sorduğu soru üzerine böyle bir açıklamayı yapmış olması, gerçeği değiştirmiyor.
Cenevre’de baskı anlamında ne yapılır henüz tam olarak belli değil ama, tarafların her ikisinin de bu toplantıya ciddi bir baskı tehdidi altında hazırlandıkları ve Cenevre’de bazı gerçekliklerle yüzyüze kalacakları apaçık ortada.
İşte taraflara yöneltilen açık ya da gizli baskılardan birkaçı.
1. BM parametrelerini reddetmeye ya da sürüncemede tutmaya karşı yapılan baskılar:
‘Artık federasyon modeli öldü’ denmesine rağmen, BM’nin birkaç ertelemenin ardından Cenevre görüşmesini öngörmesi diplomatik bir baskıdır.
Bu baskı, hem BM Güvenlik Konseyi kararlarını reddeden Türkiye/KıbrıslıTürk tarafına hem de bu kararları kabul ettiğini açıklamakla birlikte, çözüm yönünde aktif bir hareket içinde olmayan KıbrıslıRum tarafına yönlendirilmiştir.
BM, Türkiye ve sayın Tatar’ın ne söylediğini ve ne yapmaya çalıştığını elbette anlamıştır.
Buna rağmen, ‘iki devletli çözüm modelini bir de İsviçre’de dinleyelim’ denilerek Cenevre toplantısında ısrar edildiğininin sanılması ciddi bir yanılgıdır.
Öte yandan, KıbrıslıRum yetkililerin ve liderlerin yaptığı açıklamalar, bu baskıyı hissettirmekte ve yansıtmaktadır.
‘Vallahi-billahi federal çözüm’ demelerinin başka bir anlamı olamaz.
BM Genel Sekreteri, bir yandan iki tarafın kayıt altına alınmış uzlaşmalarıyla, diğer yandan da BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla bağlıdır.
Her ikisinde de bir değişiklik olmadığına göre, ‘Cenevre’ye buyrun’ demenin anlamı ‘ artık sadede gelin!’ demektir.
KıbrıslıRum tarafına ‘işte o çok arzuladığınız federal çözüm önünüzde, buyrun alın’ denecektir.
KıbrıslıTürk tarafına ise ‘ya artık bu iki devlet macerasından vazgeçin ya da çözümü engelleyen taraf olma yaftasını boynunuza asın’ denecektir.
Tercih taraflara kalmıştir.
2. Uluslararası Kamuoyu baskısı:
Acaba, Kıbrıs’ta bazı KıbrıslıRum siyasetçileri ve partileri memnun edecek şekilde, federasyon dışında bir çözüme kim destek vermektedir?
Bu soruya şimdilik verilecek tek bir yanıt vardır: Hiçbir devlet, Kıbrıs sorununun federasyon modelinden uniter modele kayarak çözülebileceğini öngörmüyor ve bu tür taleplere destek vermiyor.
Ayni şekilde, uluslararası kamuoyu, büyük bir koro halinde, iki devletli çözüm modelini reddederek, Türkiye’yi yalnızlaştırmadı mı?
Cenevre yolculuğu için valizlerini hazırlayanlar, uluslararası kamuoyunun bu haklı beklentisini elbette bir baskı olarak hissedeceklerdir.
3. ‘Birleşik Federal Kıbrıs’ hedefinin stratejik bir proje olarak yarattığı baskı:
Eksik bazı süreçleri barındırsa bile, Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyeliğinin gerçekleşmesi ve çözümden sonra da federal bir yönetim modeliyle AB üyeliğinin devam edecek olması stratejik bir projeye dönüşmüş durumdadır.
Yani bunun ‘Türkçesi’ şu anlamlara geliyor:
AB gözlemci olarak katılsın veya katılmasın, Cenevre’de hiç kimse bu projeden geri dönülmesine rıza göstermeyecektir!
Kıbrıs, artık, Ortadoğu’nun veya ona bitişik herhangi bir bölgenin istikrarsız ve anti-demokratik dinamiklerinin etkinlik kuracağı bir alan olamaz.
AB’nin sınırları, Kıbrıs’ın üyeliği nedeniyle, Doğu Akdeniz’e ulaşmıştır.
KıbrıslıTürkleri de kapsayacak şekilde, Kıbrıslılara karşı girişilecek herhangi ‘nahoş’ bir davranış, tüm AB’ne karşı bir düşmanlık anlamına gelecektir.
Her ne kadar da Kıbrıs’ın kuzeyi AB yasa ve kurallarının uygulanmadığı bir alan olsa da, bu bölge müstakbel Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir parçasıdır.
Bu bölgede yaşayanlar da genel olarak AB’nin vatandaşlarıdır ya da AB yasa ve kurallarına göre bu alanda bulunma hakkına sahip olabilecek insanlardır.
Bu stratejik projeden geri adım atılmasını bekleyenler, yani Kıbrıs adasında siyasal istikrarsızlık yaratarak başka siyasi mecralara yelken açanlar, öncelikle kendi siyasal istikrarlarını tehlikeye atmış olacaklardır.
4. Tek meşru çözüm modeli olarak federasyonun yarattığı baskı:
Federasyon ayni zamanda KıbrıslıRumlar ve KıbrslıTürkler arasında en popüler çözüm modelidir.
Yani, federal çözüme verilen destek başka hiçbir çözüm modeline verilmemektedir.
Eğer Kıbrıs sorununa bulunacak çözüm bir uzaşmaya dayanacaksa, bu çözümün adının federasyon olacağı artık ayan-beyan ortadadır.
Şimdi tüm bunlar, Cenevre yolunda ve cenevre görüşmeleri sırasında taraflara dönük baskı değil midir?
Yukarıda sayılan unsurları, herhangi bir şekilde dikkate almayan bir siyasal anlayış, bir paratoner’in yıldırıma yaptığı gibi, tüm baskıları üstüne çekmez mi?