Doğu Akdeniz’de büyük ölçüde kontrolü bulunan Rusya, yıllardır Kıbrıs Cumhuriyet'indeki bazı milletvekilleri ve bakanlar üzerinden ekonomi ve diplomasi alanlarında etkisi altına almayı başarıyor. Ancak KKTC, bugüne kadar sürece olumlu bir katkı yapmayan Rusya’nın masada olma talebini kesin bir şekilde reddetti. Kıbrıs sorunuyla ilgilenen Amerikalı bir diplomatın Al Jazeera’ye verdiği bilgiye göre, Washington da Ada’daki Rus etkisini yakından takip ediyor.
11 Şubat 2014’te ortak açıklama metninin kabul edilmesinden bu yana müzakere sürecinde beş başlıkta ilerleme sağlandı. Ekonomi, Avrupa Birliği, mülkiyet konularında bazı pürüzler var. Toprak ve güç paylaşımı konusundaki ayrılıklar daha derin. Güvenlik-garantiler başlığının ise son aşamada üç garantör ülkenin de katılımıyla görüşülmesine karar verilmişti. Cenevre’de bu amaçla 12 Ocak’ta İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’dan üst düzey katılımla beşli konferans düzenleniyor. Güvenlik-garanti başlığı liderlerin katılımıyla görüşülürken bir yandan da Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum müzakere heyetleri de toprak ve güç paylaşımı konularındaki farklılıkları gidermeye çalışacak.
Birleşmiş Milletler’in aracılık ettiği konferansta Avrupa Birliği’nden yetkililerin de AB hukuku konusunda danışılmak üzere Cenevre’de olması planlanıyor.
Garanti ve güvenlik konusunda anlaşmaya varılması halinde diğer başlıklardaki yaklaşık 80 maddelik pürüzlerde de uzlaşma sağlanması ve referandum tarihinin belirlenmesi, Cenevre Konferansı’nın nihai hedefi.
En kritik konu güvenlik ve garantiler
1960’da sadece üç yıl sürdürülebilen Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantör devletler olmasına karar verilmişti. Bu ülkelerle ittifak anlaşması da yapılarak Ada’da dış tehditlere karşı asker bulundurmalarının da önü açılmıştı.
Müzakere sürecinde Kıbrıs Rum tarafı, Türkiye’nin garantörlüğünün tamamen kaldırılmasını, Avrupa Birliği üyesi bir ülke olarak Kıbrıs’ın böyle bir garantörlüğe ihtiyacı olmadığını söyleyerek talep ediyor. Referanduma götürülecek metinde bunun tarihinin konulmasında da ısrarcı. Yani metinde ‘5 ya da 10 yıl sonra garantörlük kaldırılacak ve Ada’daki yabancı askerler çekilecek’ maddesinin yer almasını istiyor.
Bu görüşü AB de destekliyor. Al Jazeera’ye konuşan AB yetkilisi bir Avrupa Birliği ülkesinde böyle bir garantörlüğe ihtiyaç duyulmadığını, iki toplumun da kendisini güvende hissedeceği bir formülün AB’nin de desteğiyle bulunabileceğini söyledi.
Ancak 1963-1974 arası yaşanan çatışmalar ve katliamlar sonrası Kıbrıslı Türk toplumu için bu bir seçenek değil. Bu sebeple müzakereler sırasında karar varılacak metinde de yer alması söz konusu olmayacak. Kıbrıslı Türk yetkililer bu durumu anlatırken “Garanti ve güvenlik konusunda Kıbrıs Rum tarafıyla gece ile gündüz farklıyız” ifadelerini kullanıyor.
Türk tarafından ’15 yıl deneme’ önerisi
KKTC, garantörlük konusunda uzlaşmaz bir tavır sergilemek istemediği için farklı bir öneri getirdi: Garantör devletler varlığını sürdürsün, Kıbrıs Federe Devleti’nde iki toplum da kendini tehdit altında hissetmeden sorunsuz bir şekilde 15 yıl geçirebilirse, 2032’de garantörlük konusu tekrar masaya yatırılsın. İki toplum için de kabul edilebilir görülürse ve garantör devletlere ihtiyaç olmadığına karar verilirse bu kavram ortadan kaldırılsın. Ancak birlikte yaşayıp görmeden, şimdiden kaldırılması için bir tarih konulmasın.
Garantörlüğün Birleşmiş Milletler’e bırakılması da gündeme geldi. Ancak Kıbrıslı Türkler, Srebrenica katliamı ve günümüzde hâlâ devam eden Halep olaylarını örnek gösteriyor ve böyle bir madde önlerine konulursa ‘hayır’ diyeceklerini dile getiriyor. Bu konu 12 Ocak’ta Erdoğan ve Tsipras’ın da oturacağı masadaki en kritik konu olacak.
Masadaki teknik ayrıntılar dışında, süreci etkileyen dış etkenler de Cenevre’de önemli olacak. Bunların başında da ABD ve Rusya geliyor.
Rusya da Cenevre’de olmak istiyor
Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’yle ilişkileri iyi olan, Doğu Akdeniz’de büyük ölçüde kontrolü bulunan Rusya, yıllardır Güney Kıbrıs'ın bazı milletvekilleri ve bakanlar üzerinden ekonomi ve diplomasi alanlarında etkisi altına almayı başarıyor.
Rusya bu sebeple Cenevre Konferansı’nda da BM Güvenlik Konseyi beş daimi ülkesinin de masada olması için baskı yaptı. Ancak KKTC, bugüne kadar sürece olumlu bir katkı yapmayan Rusya’nın masada olmasını istemediği için bunu kesin bir şekilde reddetti.
Kıbrıs sorunuyla ilgilenen Amerikalı bir diplomatın Al Jazeera’ye verdiği bilgiye göre, Washington da Ada’daki Rus etkisini yakından takip ediyor. ABD’nin gözlemci olarak masada olup olmayacağı ise henüz kesinlik kazanmadı.
Amerikalı yetkililer, bir yandan Rusya’nın etkisini takip ederken bir yandan da 2004’te sürece müdâhil göründüğü ve Kıbrıslılarda ‘süreci dış güçler yönlendiriyor’ algısı oluştuğu görüşünde. Bu sebeple her ne kadar bu kez Kıbrıs’ta çözüme daha çok ihtiyaçları olsa da daha az müdâhil olmak için çabalıyorlar.
Doğu Akdeniz’deki Rus etkisini azaltmak, çözüm sonrası bölgedeki üç müttefik ve istikrarlı ülke olarak Türkiye, İsrail ve Kıbrıs yakınlaşmasının sağlanması Washington’ın beklentisi.
ABD’nin beklentisi: Alternatif enerji yolları ve güvenlik işbirliği
ABD’nin çözüm beklentisi ve Rusya’nın olumsuz yaklaşımının arkasında iki sebep var. Biri; alternatif enerji yolları. Avrupa ülkelerinin doğal gaz konusunda Rusya ve eski Sovyet ülkelerine bağımlılığı, Kıbrıs’ta çözümün sağlanması İsrail gazının Kıbrıs üzerinden Avrupa’ya aktarılmasıyla ortadan kalkacak.
Bu yönde çalışmalar başladı bile. Güney Kıbrıs, İsrail ve Yunanistan’ın liderleri enerji işbirliği için son iki yıldır toplantılar yapıyor. ABD’li yetkiliye göre “Doğu Akdeniz’de böylesi bir işbirliğinde Türkiye’nin olmaması düşünülemez. Boru hatlarının geçeceği Kıbrıs’ta istikrar sağlanmadan ve bu üç ülkeden de çok daha büyük bir ekonomiye sahip Türkiye’nin desteği olmadan, girişimlerin sonuçlanması imkansız.”
Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin etkisi masada görülecek mi?
Al Jazeera’ye konuşan, son beş yıldır Kıbrıs’ı yakından takip eden bir AB yetkilisi ise en azından Cenevre Konferansı sırasında enerji hatlarının süreci çok fazla etkilemeyeceği görüşünde. Zira henüz bölgedeki hidro karbon miktarı, ne zaman çıkarılabileceği ve Avrupa için ne kadar kritik önemde olacağı bilinmiyor. Ayrıca Rusya doğal gazına alternatif olacak ve rekabetçi ortamda çıkacak olan bir doğal gazın fiyatı düşeceği için, gelirleri maliyeti karşılamaya yetmeyebilir.
AB yetkilisine göre masada Rus etkisini kırmayı hedefleyen büyük Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin değil, ekonomik kriz sırasında AB’den kopma noktasına gelen ve Rus etkisinin kaçınılmaz olduğu Yunanistan’ın olması da bu etkiyi azaltacak.
AB-NATO güvenlik işbirliği için çözüm şart
İkinci sebep de yeni güvenlik anlaşmaları ihtimali. Avrupa Birliği içindeki yetersiz güvenlik mekanizmasının güçlendirilmesi için NATO’yla işbirliği yapılması zaman zaman gündeme geliyor. Ancak AB içinde, NATO üyesi olan Türkiye’nin tanımadığı bir devletin varlığı, bu işbirliğinin yapılamamasının en önemli sebebi. ABD’li yetkiliye göre AB ve NATO üye devletlerinin arasındaki bu sorun ortadan kalktığında, Rusya’nın bölgedeki gücünü kırabilecek bir işbirliği de mümkün olacak.
Mülkiyet ve toprak konularında gelinen nokta
1974 sonrası Güney’den ayrılan Türkler ve Kuzey’den ayrılan Rumların bıraktıkları ev ve topraklar için ortak bir heyet kurulmasına karar verildi. Bu heyette iki taraftan eşit sayıda uzman görev yapacak. Başvuranların yerleştiği yerler ve terk ettikleri mülkleri üzerinden ortak heyet üç seçenekten birine karar verecek: İade, takas ya da tazminat.
Bu üç seçeneğin teknik detaylarıyla ilgili görüş farklılıkları, 12 Ocak’a kadar ara bölgede yapılan görüşmelerde mümkün olduğunca azaltmaya çalışılıyor.
Toprak başlığında ise yüzdeler konusunda henüz uzlaşmaya varılmadı. KKTC Ada’nın yaklaşık yüzde 35’ini kontrol ediyor. Anlaşma sağlanırsa Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin topraklarının yüzde 29,2’ye kadar inebileceği masada müzakere heyeti tarafından dile getirildi. Ancak Kıbrıslı Rum heyet yüzde 28,2 oranında ısrarcı.
Kasım ayı başında Mont Pelerin’de liderler öncülüğünde bir araya gelen müzakere heyetleri torpak konusunda uzlaşma sağlayamadı. Bu sebeple Cenevre’ye gidene kadar iki tarafın da kendi haritasını oluşturmasına, Beşli Konferans’ta bu haritalar üzerinden toprak başlığının yeniden müzakere edilmesine karar verildi.
Annan Planı’nda Güney Kıbrıs'a devredilmesi konusunda anlaşılan Güzelyurt ve Kapalı Maraş bölgesiyle ilgili sorularımıza Kıbrıslı Türk yetkililer, Kenan Evren’in sözlerini hatırlatarak yanıt veriyor: Kıbrıs'a çıkan kuvvetler, bir direnişle karşılaşmayınca planlanan hattan daha ileri gittiler. Daha sonra da o günkü hükümette durum görüşüldü ve neticede fazla toprak parçasının müzakerelerde taviz olarak verilebileceği düşüncesi benimsendi.
Türkiye’den KKTC’ye su götürme projesinde suyun depolandığı yer de Güzelyurt sınırları içinde. Bu suyun da iki tarafın ekonomik bağını güçlendirmeye ve bu şekilde ilişkileri geliştirmeye katkıda bulunması bekleniyor.