Çevre konusunda Devlet politikası yok

“Özel çevre koruma bölgelerini ilan ediyoruz ancak yönetmiyoruz. Yönetmekten neden bu kadar korkuyoruz? Altyapı tamam, yasalar uyumlaştırılmış, yönetim planları yapılmış, teknik donanım hazır, hizmetiçi eğitimler veriliyor, ama uygulamaya gelince yönetmek

YDÜ Çevre Eğitimi ve Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şerife Gündüz, çevre problemlerini oluştuktan sonra çözmek değil, oluşmasını önlemenin önemini vurguladı

Ödül AŞIK ÜLKER

   Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) Çevre Eğitimi ve Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şerife Gündüz, çevre konusunda devlet politikası olmasının önemini vurgulayarak, “Çevre konusunda devlet politikalarımız yok. Mevcut durumların süreklikliği yok, sürekli değişim içerisinde, yönetici olanların duyarlılığına veya ilgi alanlarına kalmış” diye konuştu.
 

  Doç. Dr. Şerife Gündüz, “Önleyici çevre politikaları olması gerekir. Çevre problemlerini oluştuktan sonra çözmek değil, oluşmasını önlemek gerekir” dedi.

   Beşparmak Dağları’nın özel çevre koruma bölgesi olarak ilan edilmesi gerektiğini de söyleyen Doç. Dr. Gündüz, daha önce özel koruma bölgesi ilan edilen yerlerin yönetimiyle ilgili de sorunlar yaşandığını anlattı.

   Doç. Dr. Şerife Gündüz, “Özel çevre koruma bölgelerini ilan ediyoruz ancak yönetmiyoruz. Yönetmekten neden bu kadar korkuyoruz? Altyapı tamam, yasalar uyumlaştırılmış, yönetim planları yapılmış, teknik donanım hazır, hizmetiçi eğitimler veriliyor, ama uygulamaya gelince yönetmekten korkuyoruz” diye konuştu.

   Karpaz’ın özel koruma bölgesi olarak ilan edildiğini ancak özel yasa gerektiren bir durumu olduğunu da belirten Doç. Dr. Gündüz, geçmiş yıllarda Karpaz Yasası adıyla hazırlanan ve kadük olan yasanın ele alınıp, meclisten geçirilmesi gerektiğini kaydetti.

   Doç. Dr. Şerife Gündüz, CMC’nin yeniden işletmeye açılacağına dair duyumlar aldıklarını ancak maden olarak yeniden çalıştırılmasının doğru olmayacağını ifade etti.

“Beşparmak Dağları özel koruma bölgesi ilan edilmeli”

• Soru: Taşocakları yine gündemde. Taşocaklarının Beşparmak Dağları’nda yarattığı tahribat Güney Kıbrıs tarafında AB’ye de şikayet edildi. Siz Beşparmak Dağları’nın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
• Doç. Dr. Gündüz:
Taşocakları geçmişte Güneşköy kumköy arasında  sahil boyunda bulunmaktaydılar.  90’lı yılların sonunda sahildekiler kapatılıp dağlara konumlandılar. Bu konumlandırma gelişi güzel yapıldı, sıkıntı da o noktada doğdu. Dağlar önemli ekolojik alanlardır, dağlardaki ekosistem de farklıdır. Girne dağları, batıdan doğuya, özel çevre koruma bölgesi ilan edilebilecek potansiyeldedir ve 2011 yılında potansiyel natura 2000 alanları  yönetim planları projesi çerçevesinde “Girne Dağları’nın Yönetim Planı”adlı bir rapor hazırlandı. Şu anda Girne dağlarında 16’sı aktif 19 taş ocağı vardır ve bunların 4’ü özel çevre koruma bölgesi olması gereken yerde aktif olarak çalışmaktadırlar. Bu durum, ilgili kurum ve kuruluşların üzerinde çalışıp söz konusu bölgelerdeki özel çevre koruma alanlarının sınırlarının tekrar belirlenmesiyle çözülmelidir. “Zararın neresinden dönülse kardır” deyip bu özel çevre koruma bölgelerini bir an önce ilan etmeliyiz. Bu bizim doğal mirasımızdır ve en önemli miraslarımızdan birisidir. Beşparmak Dağları’nı bir an önce özel koruma bölgesi ilan edip, 2011 yılında hazırlanan yönetim planlarının da Çevre Dairesi tarafından hayata geçirilmesi gerekir. Özel koruma bölgelerinde kullanım ve diğer aktiviteler kontrollü olur. Sadece koruma amaçlı değildir, geliştirilecek eğitsel faaliyetler, turizm faaliyetleri bu çerçevede oluşturulur. Dağların korunması sürdürülebilir kalkınma ve koruma için de önemlidir. 2011’den bu yana üç yıl geçti, hiçbirşey yapılmadı. Doğal kaynakların yenilenebileni ve yenilenemeyeni vardır. Dağlar elden gidiyor, dağlar yenilenmez doğal kaynakların başında gelmektedir. Taşocakları konusunda Prof. Dr. İlkay Salihoğlu başkanlığında, Yakın Doğu Üniversitesi’nden benim de içinde olduğum bir grup akademisyen çalışıyor. Raporda taşocaklarının mevcut durumu, çevreye etkileri, tümüne ihtiyaç olup olmadığı irdeleniyor. Raporun bir bacağı da ekonomik anlamda nasıl tedbirler alınabileceği ve taşocaklarının ekonomiye katkısıdır. Raporda öneriler de ortaya konacak.

“Karpaz’ın özel yasa gerektiren bir durumu var”

• Soru: Geçtiğimiz senelerde Natura 2000 alanı ilan edilmişti, bunlardan biri de Karpaz Özel Koruma bölgesiydi ama korunamadı. Yol çalışmaları sırasında tahrip edildi...
• Doç. Dr. Gündüz:
Doğrudur, Karpaz’da Özel Çevre Koruma Bölgesi’nden yol geçirilmeye çalışıldı ama herkes ayaklanınca yasal anlamda önüne engel çıktı ve yol orada durdu. Farkedilene kadar yolun bir kısmı yapıldı ama devam edemedi. Aslında Karpaz ne kadar koruma altına alınsa da, Karpaz’ın özel yasa gerektiren bir durumu vardır. Çünkü doğal güzellikleri çok göz önündedir ve bütün yatırımcıların gözü Karpaz’dadır. Aslında geçmiş yıllarda bir Karpaz Yasası hazırlanmış ancak hükümet değişiklikleri nedeniyle kadük olmuştu. Yasanın yeniden ele alınması ve meclisten geçirilmesi gerekir.

“CMC’yi maden olarak yeniden çalışır hale getirmek doğru olmaz”

• Soru: CMC’deki kirlilik de yıllardır çözüm bekleyen bir başka sorun. CMC konusunda neler yapılmalı?
• Doç. Dr. Gündüz:
CMC bölgesindeki atık havuzlarından geri kazanım yapıp CMC’yi yeniden işletmeye açmanın düşünüldüğüne dair duyumlar aldım. CMC’yi maden olarak yeniden çalışır hale getirmek benim kanaatimce doğru olmaz. Türkiye Maden Tetkik Arama’dan ekiplerin geldiği ve incelemeler yaptığına dair de bilgiler geliyor. Aslında AB’den gelen uzmanlar CMC ile ilgili bir fizibilite raporu hazırlamıştı. Bu raporda farklı bütçelerde alternatif projeler vardır. Ama maalesef bu da rafta kalan AB projeleri arasında oldu. Fizibilite raporları hazır, rehabilitasyonu için finansman bulunabilir. CMC’nin temizlenmesi bölge açısından çok olumlu olur çünkü Lefke’nin slow city projesi var, Bağlıköy’de ekoturizm çalışması yapılıyor. Ekonomik anlamda gelişmeye de ihtiyacımız var ama bunu doğal kaynaklarımızı tüketmeden yapmamız gerekmektedir.

“Suyla ilgili ev ödevimizi yapmadık”

• Soru: Yeraltı suları da tükeniyor. Çoğu kesimler bu konuyla ilgili Türkiye’den gelecek suya umut bağlamış durumda. Türkiye’den gelecek suyu nasıl kullanacağımız konusunda hazır mıyız sizce?
• Doç. Dr. Gündüz:
Yanlış tarım politikaları, vahşi sulama yöntemleri nedeniyle büyük miktarda su tükeniyor, fazla miktardaki çekimden dolayı kuyular da tuzlandı. Türkiye’den gelecek suya umut bağladık ama taşıma suyla değirmen kolay dönmez. Döndürecekseniz bile sistemli ve planlı olunması gerekir. 2014’de gelecek suyla ilgili baraj, boruların döşemesi yapıldı, bu çalışmalar sırasında meydana gelen çevre felaketi de ayrı bir tartışma konusu ancak biz suyla ilgili ev ödevimizi yapmadık. Su politikamız yok, Su Yasası yok. Gelecek suyun nasıl dağıtılacağı, nasıl işletileceğine dair bir çalışma yok. Alternatif tarıma hazır olup olmadığımız, pazar bulup bulamayacağımız konusunda çalışma yok. Su projesi iyi bir proje olabilir ama gelmesi değil nasıl kullanılacağı önemli. Gelecek projeleri önemli. Elimizdeki akiferlerin, su kaynaklarının durumunun da ortaya çıkması gerekmektedir. Anlık değil sürdürülebilir projelerin anlamı var. Önemli olanda projelerin sürdürülebilirliğidir. Bu da bizim başarımızdır. Projelerin anlam kazanması bizlerin elindedir. Bunu da başkalarından bekleyemeyiz. Anlık değil geleceğe yönelik planlar, politikalar ve uygulamalar yapmalıyız. En önemli eksiğimiz de budur.

“Çevre problemlerinin oluşmasını önlemek gerekir”

• Soru: Son günlerde gündemde olan bir diğer konu da tarım ilaçları...
• Doç. Dr. Gündüz:
Çevresel sorunlar doğal sistemleri ve sonra da insanları etkiler. İnsanı etkilediği zaman zaten insan sorgulamaya başlar, “Neden hasta oluyorum?”, “Neden kanser vakaları artıyor?”, “Acaba çevre kirleticiler bize kadar ulaşabiliyor  mu” gibi. Kirleticiler başta kanser, kalp, akciğer hastalıklarına sebep oluyor ve özellikle kanserden sevdiklerimizi kaybediyoruz. Bu yüzden ülkemizde kirlilik haritalarının çıkarılması gerekmektedir. Özellikle tarım ve hayvancılık yapılan yerlerdeki toprak, su ve ürün kirliliği tespit edilmesi gerekiyor. Tarım ilaçlarının kullanımı konusunda bağımsız bir denetim kurulunun mutlaka oluşturulması ve tarladan sofraya denetimin sağlanması şart. Devletin başlıca görevi vatandaşını korumaktır.    
   Önleyici çevre politikaları olması gerekir. Çevre problemlerini oluştuktan sonra çözmek değil, oluşmasını önlemek gerekir. Ama maalesef ülkemizde önleyici politikalar bir yana, çözümle ilgili kararlar da hep anlık alınıyor.


“Bilgiyi davranışa dönüştürme konusunda sıkıntılı bir halkız”

• Soru: Okullarda çevre eğitimi de yok. Çevre konusunda ne kadar bilgiliyiz?
• Doç. Dr. Gündüz:
Zaten bütün bu konular gelip eğitime dayanıyor. Genel çevre konularında yapılan anketlerde %79.6 bilgimiz olmasına rağmen bilgiyi davranışa dönüştürme konusunda sıkıntılı bir halkız. Toplumun bu durumunu sosyolojik anlamda ele almak lazım. “Çevreye yanlış bir harekette bulunan bir kişiyi uyarır mısınız” diye sorulan kişilerin % 90’ı “uyarırım” cevabını vermiş olmasına rağmen, “çevreyle ilgili bir aktivitede ücretsiz olarak destek olur musunuz?” sorusuna “evet” cevabı çok az gelmiştir. Bu da bize bilgimizi davranışa dönüştürmediğimizi göstermektedir. Herşeyi devletten bekleyemeyiz. Kişisel olarak da harekete geçmek gerekmektedir.

“Bakanlar Kurulu’nun alacakları kararları merakla bekliyoruz”

• Soru: 2014’te çevre konusundaki beklentileriniz nelerdir?
• Doç. Dr. Gündüz:
Çevre konusunda devlet politikalarımız yok. Mevcut durumların süreklikliği yok sürekli değişim içerisinde, yönetici olanların duyarlılığına veya ilgi alanlarına kalmış. Dolayısıyla her gelen hükümet kendine göre başka şeyler yapmaya çalışır. Su politikaları, yönetim politikaları bir an önce gündeme gelmeli. Karpaz Yasası bir an önce çıkarılmalı, taşocaklarıyla ilgili denetim ve etkin planlama yapılmalı. Bakanlar Kurulu’nun Beşparmak Dağları’nın Özel Koruma Bölgesi ilan etmesi çok önemli. Ancak özel çevre koruma bölgelerini ilan ediyoruz fakat yönetmiyoruz. Yönetmekten neden bu kadar korkuyoruz? Altyapı tamam, yasalar uyumlaştırılmış, yönetim planları yapılmış, teknik donanım hazır, hizmetiçi eğitimler veriliyor, ama uygulamaya gelince yönetmekten korkuyoruz.
   Kendini farklı lanse eden mevcut Bakanlar Kurulu, daha çevreci, kültürel ve doğal mirasa duyarlı insanların oluşturduğu bir Bakanlar Kurulu ise bu konularda atacakları adımları ve alacakları kararları merakla bekliyoruz.

Röportaj Haberleri