Cezaevinde Hak İhlalleri, Şiddet ve Taciz

Amerikan Elçiliği’nin Kıbrıs’ın kuzeyine dair hazırladığı İnsan Hakları Raporu 2018 yayınlandı. Raporda insan hakları ihlalleriyle ilgili çarpıcı yorumlar ve tespitler yer alıyor.

Amerikan Elçiliği’nin Kıbrıs’ın kuzeyine dair hazırladığı İnsan Hakları Raporu 2018 yayınlandı. Raporda insan hakları ihlalleriyle ilgili çarpıcı yorumlar ve tespitler yer alıyor.

Gazeddakibris.com’da yayınlanan haberde, Raporun cezaevi ve polisin tutumuyla olan ilk kısmında cezaevi ve gözaltı merkezlerindeki koşulların pek çok açıdan uluslararası standartlara uymadığı ve özellikle hijyen, tıbbi bakım ve yiyecek ile ilgili alanların standartlardan en fazla uzaklaşıldığı yerler olduğu belirtildi.

Cezaevinde taciz ve şiddet

“Merkez Cezaevinde”, polis memurlarının ve hapishane gardiyanlarının cezalandırma muafiyeti ile tutukluları taciz ettikleri de belirtilen raporda,  ayrıca henüz duruşmaya çıkmamış göz altındaki kişilerle mahkumlar  arasında şiddet olayları da yaşandığı kayıt altına alındı.

Polis TSK’ya bağlı

Polis ve Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetleri’nin TSK’ya bağlı olduğu da ima edilen raporda, şu ifadelere yer verildi: “Polis ve Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetleri nihayetinde, Türkiye’ye kamu güvenliği ve savunması sorumluluğunu “geçici olarak” veren “KKTC Anayasası” gereği Türk silahlı kuvvetlerinin operasyonel emri altındadır”

Raporda ayrıca, yıl boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Karpaz’daki Maronit köyünde 18 evi işgal ettiğin de kayıt altına alındı.

 

İşte raporun ilk kısmı:

  • Cezaevi ve gözaltı merkezlerindeki koşullar pek çok açıdan uluslararası standartlara uymamaktadır; özellikle hijyen, tıbbi bakım ve yiyecek ile igili alanlar standartlardan en fazla uzaklaşıldığı yerlerdir.
  • “Merkez Cezaevinde”, polis memurlarının ve hapishane gardiyanlarının cezalandırma muafiyeti ile tutukluları taciz ettiklerini belirtti. STK’lar ayrıca henüz duruşmaya çıkmamış göz altındaki kişilerle mahkumlar  arasındaki şiddet de dahil oldu.
  • Polis ve Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetleri nihayetinde, Türkiye’ye kamu güvenliği ve savunması sorumluluğunu “geçici olarak” veren “KKTC Anayasası” gereği Türk silahlı kuvvetlerinin operasyonel emri altındadır.

Bölüm1:

Kişinin Bütünlüğüne Saygı (İşkenceden, Politik adam ölürme suçlarından, İnsanlık dışı koşullardan arınma gibi alanları içerir)

Cezaevi ve Gözaltına Alınma Merkezlerinin Koşullarına İlişkin:

Cezaevi ve gözaltı merkezlerindeki koşullar pek çok açıdan uluslararası standartlara uymamaktadır; özellikle hijyen, tıbbi bakım ve yiyecek ile igili alanlar standartlardan en fazla uzaklaşıldığı yerlerdir.

Fiziksel Koşullar: Kuzey Kıbrıs’ta bulunan tek cezaevi Lefkoşa’nın kuzeyinde yer alır ve  kapasitesi yalnızca 311 kişiliktir. Yetkililere göre, bazı ek odalar hücrelere dönüştürülerek ve ranza sistemine geçilerek bu kapasite 480’e çıkarılmıştır. Eylül ayına kadar 528 mahkum ve tutukluyu içerisinde barındırmaktaydı. Sivil toplum örgütleri (STK’lar) ve ombudsman, aşırı kalabalıklaşmanın sorun olmaya devam ettiğini ve “Merkez Cezaevindeki” koridorlarda yatakların istiflendiğini bildirdiler. Söz konusu hapishanede yetişkinler ile yetişkin olmayan mahkumlar ayrıştırılmamıştır  ve çocuklar için gözaltı veya ıslah  merkezleri yoktur. Alan yetersizliği nedeniyle, henüz duruşmaya çıkmamış  göz altındaki kişilerle yargılanmış mahkumlar aynı hücrelerde kalmaktadır.

Eylül ayında polis 30 yaşındaki bir tutuklunun Girne’deki bir polis karakolunda intihar teşebbüsü ettiğini açıkladı. Polis, tutuklunun eşinin kendisine gözaltındayken getirdiği bir şortun bağcığını kullandığını söyledi. Tutuklunun eşi ise kesinlikle herhangi bir şort getirmediğini söyleyerek kocasını polisin öldürüğünü iddia etti. Tutuklunun babası da oğlunu polisin öldürdüğüne inandığını söyledi. STK’lar tutuklunun ölümüne polisin tacizinin katkı koyduğundan şüphelendiler. “Başsavcı Bürosu” konu ile igili araştırmaların yapılması için yıl sonunda devam eden bir soruşturma başlattı.

STK’lar, gözaltı merkezlerinde güvenlik kameralarının bulunmadığını ve “Merkez Cezaevinde”, polis memurlarının ve hapishane gardiyanlarının cezalandırma muafiyeti ile tutukluları taciz ettiklerini belirtti. STK’lar ayrıca henüz duruşmaya çıkmamış göz altındaki kişilerle mahkumlar  arasındaki şiddet de dahil olmak üzere güvenlik konusunda büyük sorunlar olduğunu bildirdi. Ombudsman, “Merkez Cezaevinde” tutuklulara yeterli yiyecek verilmediği ve polis gözaltı merkezlerinde ısıtma sorunu olduğuna dair şikayetler aldı. STK’lar, polis gözaltı merkezlerinde resmi bir prosedür bulunmadığından dolayı gözaltına alınan kişilerin çok uzun saatler aç bırakıldığını ve hatta bazen bu sürenin bir günden uzun sürdüğünü belirtti. Mart ayında, Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı (KTİHV) “Merkez Cezaevi” ndeki hücrelerinin bazen yeraltında oluşu, aşırı küçük oluşu, havalandırma sisteminin ve ışıklandırmanın olmayışı gibi sebeplerden eleştirdi.

Ocak ayında Mülteci Hakları Derneği (MHD) sanitasyonun “Merkez Cezaevinde” önemli bir sorun olmaya devam ettiğini ve yetersiz su tedarikinin mahkumların hijyen ihtiyaçlarını karşılayamadığını bildirdi. MHD, tutuklu ve mahkumlara sabun verilmediğini belirterek kişilerin bunları kendilerinin satın almak durumunda kaldıklarını ekledi.

  • İdare: Yetkililer, “Merkez Cezaevinde” kötü muamele ile ilgili iddialarını doğru şekilde incelemedi. Yetkililer, “Merkez Cezaevinde” tutuklulara kötü muamele edildiğine dair hiçbir şikayet ya da iddia almadıklarını bildirmiştir. Yetkililer, Müslüman mahkumlar ve tutuklular için olanakların uygun olduğunu belirterek dini ibadetlerini yerine getirirdiklerini ve bir imamın Bayram’da “Merkez Cezaevini” ziyaret ettiğini söylediler. Yetkililer, gayrimüslim mahkumlar veya tutuklular için dini ibadet yeri  bulunmadığını ve bunun için talep almadıklarını bildirdi. 
  • Bağımsız İzleme: Yetkililer bağımsız ve devletle bağı olmayan denetçilerin hapishanede gözlem yapmasına izin verdi. 
  • İyileştirmeler: Yetkililer, 21 yaşından küçük mahkum ve tutuklular için topluma yeniden entegre amaçlı bir rehabilitasyon pilot projesi yaptıklarını bildirdi.

 

Keyfi Tutuklama ve Alıkoymaya İlişkin

“Yasa”, keyfi tutuklama ve alıkoymayı yasaklar ve herhangi bir kimsenin mahkemede tutuklanmasına veya alıkonmasına itiraz etme hakkını sağlar ve yetkililer bu yasakları genel olarak gözetir.

Polis, “yasanın” uygulanmasından sorumludur. Polis şefi, ‘general’ olarak tabir edilen kişiye rapor vermekle yükümlüdür ki bu general da sözsel olarak güvenlik portfolyosunu elinde bulunduran “Başbakanlığa” bağlıdır. Polis ve Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetleri nihayetinde, Türkiye’ye kamu güvenliği ve savunması sorumluluğunu “geçici olarak” veren “KKTC Anayasası” gereği Türk silahlı kuvvetlerinin operasyonel emri altındadır.

23 Ocak’ta, yerel basın kanalları, polis yetkililerinin Afrika gazetesine yapılan protesto eylemlerinin şiddete dönüşmesine etkili bir şekilde müdahale edemediğini bildirdi [Rapor, Afrika Gazetesi protestoları ve polisin müdahalesine ilişkin daha detaylı bilgiyi ikinci bölümde ‘Basın Dahil olmak üzere İfade Özgürlüğü’ başlığı altında yayınladığından bu bölümüm çevirisi bir sonraki yazıda bulunacaktır.] 

Tutuklama Prosedürleri ve Gözaltı Muameleleri

Yetkililer genellikle tutukluların aile üyelerine ve kendi seçtikleri bir avukata hızlı bir şekilde ulaşmalarına izin verdi; ancak STK’lar yetkililerin tutukluların bir avukat görmesini önledikleri davaların da olduğunu belirtmiştir. 

Polis bazen, özellikle tutuklama zamanında yasal koruma önlemlerini almadı. “Yasa” nın aksine, bazı “mahkemeler” şüphelilerin ifadelerini verirken avukatlarının yanlarında bulunmasına izin vermedi. Şüphelilerin avukatının yanında bulunmasını talep ettikleri durumlarda bazen fiziksel korkutmalar bazen de daha ağır suçlamalarla tehdit edilmeler yaşandı.

KTİHV’na göre, gözaltı incelemesi sırasında yetkililer tutukluya kefaletle serbest bırakılması için itirafın belirtildiği bir kağıdı imzalaması yönünde baskı yapmaktadırlar. Polisin tutuklulara suçu kabul etmeleri için uzun süre tutuklu bırakma yönünde tehdit ettiği durumlar örnek verilmiştir. Dernek ayrıca, kameraların veya ses kayıt cihazlarının olmayışının ve sorgulama sırasında avukatın bulunma zorunluluğunun bulunmayışının polisin tutukluları suçlarını kabul eden ifadeleri imzalamaları için zorladığı veya şuçlarını itiraf eden ifadeleri imzalayana kadar fiziksel şiddete başvurdukları bir ortam yarattığını belirtti.

Ocak ayında, sarhoş olarak araba kullanırken tutuklanan bir şüpheli, polisin İskele Karakolu’nda her iki kolunu kırdığını söyledi. Polis, tutukluyu kendi kendini yaralamakla suçladı ve bununla ilgili video kanıtı bulunduğunu iddia etti, ancak söz konusu video şüphelinin avukatı tarafından talep edildiğinde herhangi bir kanıt sunmadılar. Tutuklu, iki polis memuruna işlerini kötüye kullanma davası açtı. “Genel Avukatlık Bürosu” na göre “Emniyet Genel Müdürlüğü” olayla ilgili soruşturma başlattı ve yıl sonunda devam etti.

Mülkiyet Tanzimine İlişkin:

Kıbrıslı Rumlar, 1974’ten bu yana Kıbrıs Türk makamları tarafından idare edilen bölgede bulunan mülklerin kaybı konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Türk hükümeti aleyhine dava açmaya devam etti.

Bir emlak komisyonu tarafından Kıbrıslı Rumların iddialarını ele alınmaktadır. Ekim ayı itibariyle toplam 6,485 başvuru olmuştur,  bunların 922’si dostane bi şekilde çözümlenirken 315’i resmi duruşmalarla sonuçlandı. Komisyon, başvuranlara tazminat olarak 292 milyon İngiliz Sterlini ödemiştir. Polisin, Kıbrıs Türk makamları tarafından idare edilen bölgede yaşayan Kıbrıslı Rumları ve Maronitleri sürveyansa maruz bıraktığı rapor edilmiştir. Yetkililer aksini bildirse de, bir Maronit temsilcisi, yıl boyunca Türk silahlı kuvvetlerinin Karpaz’daki Maronit köyünde 18 evi işgal ettiğini iddia etti.

GAZEDDAKIBRIS İÇİN ÇEVİREN: Aycan Akcin

 

Haberler Haberleri