Serbest kalmasının ardından YENİDÜZEN’e konuşan Karapaşaoğlu, ‘ağır’ suçluların günde 1.5 TL’ye çalıştırıldığını da söyleyerek, “Cezaevinde muazzam bir emek sömürüsü var” dedi.
İŞTE KARAPAŞAOĞLU’NUN AÇIKLAMALARININ SATIR BAŞLARI:
- “Koğuşlarda kırık camlardan yağmur geliyor, şiltelerin üzeri hep ıslanıyor”
- “Odaların kapısı yok, camlar açık. İnsanlar soğuğu battaniye ile önlemeye çalışıyor”
- “Tam karşımızda 17-18 yaşlarındaki çocukların koğuşları vardı. Çocuklar birbirleriyle cinsel ilişkiye giriyorlar, ‘uyuz’ hastalığına yakalanıyorlarmış”
- “Cezaevinde sıcak su yalnızca Pazartesi ve Cuma günleri var. Onun dışında sıcak su yok”
- “Hapishanenin insan hakları savunuları tarafından denetlenmesi gerekiyor”
- “(Güneyde cinayetten aranan) APOEL eski başkanı ile aynı koğuştaydık. Koridorda yatıyordu. Tanıştık, suçu nasıl işlediğini anlattı”
- “Bir gün boyunca cezaevinde vicdani retti anlattım. Bana karşı ilk başta ön yargılıydılar. Daha sonra hepsi beni sahiplendi. Sarılarak, ayrıldık…”
- “Yasa geçmezse 4 kişi daha yargılanmaya başlayıp, büyük ihtimalle de hapse atılacak. Toplu hapse gidişler olabilir”
- “Birileri, vicdani reddi önemsizleştirmeye çalışsa da kamuoyunun bu olayı sahiplenmesi, askerlikle ilgili meselenin ülkenin önemli bir yarası olduğunu gösteriyor”
Ayşe GÜLER-Mert ÖZDAĞ
3 gün hapis yatan vicdani retçi Halil Karapaşaoğlu, Merkezi Cezaevi’nde ‘insanlık dramı’ yaşandığına dikkat çekti, yaşadıklarını anlattı.
Karapaşaoğlu, mahkumların kapısı olmayan, kırık camlı koğuşlarda kaldığını, bazı tutukluların ise koridorlarda yattığını ifade etti.
‘Ağır’ suçluların günde 1.5 TL’ye çalıştırıldığını da söyleyen Karapaşaoğlu, “Cezaevinde muazzam bir emek sömürüsü var” dedi.
Karapaşaoğlu, 40 kişi için 3 tuvalet, 2 tane duş olduğundan da bahsederek, “Duşlar oldukça pisti. Duşların yanında, tabakları yıkamak için bir alan var. Aynı zamanda biri duş alıyor, biri bulaşık yıkıyor, diğeri de çamaşırlarını yıkıyor” şeklinde konuştu.
Kaldığı koğuşun tam karşısında, 17-18 yaşlarındaki çocukların bulunduğu koğuşun olduğunu anlatan Karapaşaoğlu, buradaki çocukların birbirleriyle cinsel ilişkiye girdiğini hatta uyuz hastalığına yakalandığına yönelik bilgi aldığını da söyledi.
Hapishanenin insan hakları savunucuları tarafından denetlenmesi gerektiğini kaydeden Karapaşaoğlu, serbest kalmasının ardından YENİDÜZEN’e konuştu, tüyler ürperten açıklamalar yaptı.
İşte Halil Karapaşaoğlu ile yaptığımız röportajın tamamı:
“Yabancı mahkumlar duygularını, ihtiyaçlarını hiçbir şekilde aktaramıyor”
YENİDÜZEN: Serbest kaldıktan sonra cezaevi ile ilgili dikkat çekici açıklamalar yaptın, ‘ülkenin utancı’ olduğunu ifade ettin. 3 günlük sürede neler yaşadın?
KARAPAŞOĞLU: Asıl mesele, cezaevinin kapasitesinin çok fazla üzerinde olması… Basın da sürekli buna vurgu yapıyor, sendikalar da bu durumdan bahsediyor. Suç oranlarının neden arttığı asıl meseledir. Bunların tartışılması, önüne geçilebilmesi için de acil önlemlerin alınması gerekiyor. Mazbata konusu çok önemli bir problem… İnsanlar, birilerine kefil giriyor, kefil girdiği insan ödemeyince de doğrudan cezaevine düşüyor. Cezaevinde çok fazla göçmen gördüm. Özellikle çalışma izni yenilenmeyen insanların cezaevine düşmesi de ciddi sorun… İnsanlar kaçak durumuna düşüyor ve cezaevine geliyor. Cezaevinde; Lübnanlı, Vietnamlı, Rus, Türkmen, Afrikalılar var. En büyük sorun iletişim… Mahkumlar duygularını, ihtiyaçlarını hiçbir şekilde aktaramıyor. Hasta oluyorlar, bunu ifade edemiyorlar, ‘ölüme terkedilme’ gibi bir şey oluyor. Uyuşturucu ciddi şekilde yayılmış durumda. Ufacık çocuklar, uyuşturucudan içeriye girmiş durumda. Cinayetten, tecavüzden hapse girenler de var. Tecavüzlerin, kadına şiddetin, cinayetlerin neden arttığını da tartışmak gerekiyor. Bunca yıldır, hükümet edenler taş taş üstüne koymamış…
YENİDÜZEN: Sen hangi koğuştaydın?
KARAPAŞAOĞLU: Ben A koğuşundaydım. 40 kişiydik. Mahkumlar koğuşlara sığmadığı için koridorlarda yatıyordu. Yazda nefes alamadıkları için koğuşun camlarını kırmaya başlamışlar. Kırılan camlar, kış aylarında tamir edilmiyor. Kırık camlardan yağmur geliyor, şiltelerin üzeri hep ıslanıyor. İnsanlar şilteleri geri çekmek zorunda kalıyor.
YENİDÜZEN: Yani, camlar kırık ve hala açık mı?
KARAPAŞAOĞLU: Evet, hala açık… İşin enteresan kısmı da kimse bu duruma bir şey yapmıyor, herkes görmezden geliyor. Odaların içerisi 5 kişilik olmasına rağmen, 10 kişi kalıyoruz. Cezaevi yalnızca tek bir sobaya izin veriyor. Bu sobayı da mahkumlar kendi paraları ile alıyor. Cezaevinin elektrik faturasının yüksek gelmesi nedeniyle ikinci sobaya izin verilmiyor. Bunun yanında kahve, çay ihtiyaçlarını cezaevinin kantininden karşılıyor. Ancak buradaki fiyatlar da dışardaki fiyatlardan daha pahalı… Odaların kapısı yok, camlar açık. İnsanlar soğuk girmesini battaniye ile önlemeye çalışır. Ailesi olmayan insanların hiçbir şekilde para kazanma durumu yok. Onları, ağır cezalıları çalışmak için dışarıya gönderiyorlar. Günlükleri de 1.5 TL… Mahkumlar da bunu mesele etmiyor. Çünkü onların derdi dışarıya çıkıp, kafalarını değiştirmek. Ancak burada muazzam bir emek sömürüsü var. Demirci, marangoz atölyelerinde devletin ihtiyaçlarını da karşılıyorlar. Bunun dışında 40 kişi için 3 tuvalet, 2 tane de duş vardı. Tuvaletlerin içerisine bir şey atıldığında, hemen tıkanıyor, dışkılar dışarıya taşıyor. Mahkumlar bunu bir şekilde halletmek zorunda kalıyor. Duşlar oldukça pisti. Duşların yanında, tabakları yıkamak için bir alan var. Aynı zamanda biri duş alıyor, biri bulaşık yıkıyor, diğeri de çamaşırlarını yıkıyor. Çamaşırları kurutmak için alan yok. Sosyalleşecekleri hiçbir şey yok. Cezaevinde çok ünlü bir yer var, ismi de ‘sinema’… Cezaevine ilk mahkum olarak geldiğinizde buraya düşüyorsunuz. ‘Sinema’ da ranza da yok.
“Çocuklar birbirleriyle cinsel ilişkiye giriyorlar, ‘uyuz’ hastalığına yakalanıyorlarmış”
YENİDÜZEN: ‘Sinema’ diye tabir edilen yer neresidir?
KARAPAŞAOĞLU: Eskiden bu bölge sinemaymış, daha sonra koğuşa dönüştürmüşler. Orada tecavüz suçluları, cinayet suçu işleyenler ya da mazbatadan hapse girenler var. Bu mahkumlar oraya düşüyor, ardından koğuşlara dağıtılıyor. Örneğin trafik ve mazbata suçlularını hep ‘A’ koğuşuna veriyorlar. Eğer bu koğuş boşalınca ‘sinema’ koğuşundan birini alıyorlar ki burada çocuklar da var. Tam karşımızda 17-18 yaşlarındaki çocukların koğuşları vardı. Çocuklar birbirleriyle cinsel ilişkiye giriyorlar, ‘uyuz’ hastalığına yakalanıyorlarmış. 2-3 ayda bir de ilaçlanıyorlarmış. Daha sonra da koğuşlar ilaçlanıyorlarmış.
Bunun yanında cezaevinde sıcak su yalnızca Pazartesi ve Cuma günleri var. Onun dışında sıcak su yok. Günü geçirmek için spor yapan insanlar var, onların yanında namaz kılanlar… Kartonu atıp, namaz kılıyorlar. Spor yapanlar bu iki gün dışında soğuk su ile yıkanıyorlar. Bu kez hasta oluyorlar. Doktordan randevu almaları birkaç haftayı buluyor. Mahkumların ifade ettiğine göre İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars, cezaevine gelmiş. Atölyeleri gezmiş, konser verdirmiş ama hiçbir bakan bugüne kadar koğuşların içerisine girmemiş. Şimdi yeni cezaevi yapılıyor. Ama asıl mesele bugüne kadar gelen hükümetlerin ne yaptığıdır? Örneğin; cezaevine girişte bile defter ve kağıtla uğraşıyorlar, bilgisayar sistemi yok. 1 saat dosyamı aradılar. Bunlar çağdışı… Mahkumların meyve sebze günü haftada bir, çoğu zamanda çürük geliyormuş. Hapishanenin insan hakları savunuları tarafından denetlenmesi gerekiyor. Koğuşların içinde yemek yemeğe yer yok. 5 kişilik odada 10 kişi kalıyoruz. Ortada bir masa var, 4 kişilik. Yemek yemek için insanlar birbirini bekliyor. Afrika ve Latin Amerika’daki hapishane ortamı var. Bir şekilde müdahale edilmesi gerekiyor.
YENİDÜZEN: Mahkumlar cezaevinin bu kadar kötü durumda olmasına ne diyor?
KARAPAŞAOĞLU: Mahkumlar bunu normalleştiriyorlar, şikayet edemez hale geliyorlar. Mahkum olarak suç işlediklerini düşünüyorlar. Mesela APOEL eski başkanı ile aynı koğuştaydık. Koridorda yatıyordu. Tanıştık, suçu nasıl işlediğini anlattı. Cezaevinde şunu da öğrendim; gazeteciler geldiği zaman, belirli mahkumlar seçiliyormuş. Onlarla röportaj yapıyorlarmış. Mahkumlar; ‘gazeteciler geldiğinde de konuşamayız. Verdiğimiz demeçler, bize geri dönebilir’ diye şikayet ediyordu. Cezaevinde bir oda varmış. Bu oda hücreymiş. Hücre, tuvalet kadar bir yermiş. Eğer itaat etmez, sorun çıkarırsanız sizi bu odanın içerisine günlerce hapsederlermiş. Mahkumlar da bundan korkup, düşüncelerini ifade etmek istemiyor.
“Bir gün boyunca vicdani retti anlattım. Beni sahiplendiler, sarılarak ayrıldık…”
YENİDÜZEN: Cezaevine girdiğin ilk gün neler oldu?
KARAPAŞAOĞLU: İlk gittiğimde mahkumlar sıra sıra yanıma geldi, ‘vicdani retti’ anlatmamı istedi. Ben bir gün boyunca cezaevinde vicdani retti anlattım. Mahkumlar, ikinci günde beni buldu, dertlerini anlatmaya başladılar. Bana karşı ilk başta ön yargılıydılar. Çünkü milliyetçi temelde çok insan vardı. Daha sonra düşüncelerimi ifade ettim, hepsi beni sahiplendi. Sarılarak, ayrıldık…
YENİDÜZEN: Çalışanların davranışları nasıldı? İnsanlık dışı ortam sadece bina ile ilgili miydi?
KARAPAŞAOĞLU: Evet… Gardiyanların copları yoktu. Örneğin son istihdam edilen gardiyanlar üniversite mezunuymuş. Onların durumu, anlayışı çok farklı… Hiçbir gardiyanın mahkumlara kötü davrandığını görmedim. Nitekim bana da çok iyi davrandılar.
VİCDANİ RET SÜRECİ… BUNDAN SONRA NE OLACAK?
“Yasa geçmezse 4 kişi daha yargılanmaya başlayıp, hapse atılacak”
YENİDÜZEN: Vicdani ret konuşuldu, peki bundan sonra ne olacak? Başka dava var mı?
KARAPAŞAOĞLU: Benim bir davam daha var. Askeri Mahkeme’de ceza aldığım gün bana bu dava tebliğ edildi. Bunun ne gün olduğunu bilmiyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğiz. Ertelenir, ertelenmez, ne olur bilmiyoruz. Ardından Erman’ın davaları başlayacak. Onun da 4 cezası var, ödemedi… Birkaç içinde onun da mahkemesini bekliyoruz. Bu arada Haluk ve Murat ile ilgili Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde. Eğer AİHM, bizim lehimize sonuç çıkartsa bile bu kararı tanıyıp, tanımama Savcılık ve yargının elinde. Bu karar tanınmazsa; Haluk, Erman, Murat ve benim davalarımız aynı anda başlayacak. Yasa geçmezse 4 kişi daha yargılanmaya başlayıp, büyük ihtimalle de hapse atılacaklar.
YENİDÜZEN: ‘Toplu’ bir hapse atılma süreci mi yaşanacak?
KARAPAŞAOĞLU: Evet…
YENİDÜZEN: Mahkemenin, daha önce Murat ve Haluk’un davalarında AİHM’i izleme tutumu vardı. Eğer lehinize bir şey çıkarsa bu kararı uygulayacağı anlamına gelmez mi?
KARAPAŞAOĞLU: AİHM’in Vicdani retle ilgili kararları var. Ancak yargılamada bunlar dikkate alınmadı.
YENİDÜZEN: Peki, şu anda konuşulan yasa hayata geçerse ne olacak?
KARAPAŞAOĞLU: Yasa geçerse, tüm vicdani retçilerin davası düşecek.
YENİDÜZEN: Yasa incelendiğinde, ‘vicdani ret’ askerlikle ilgili, seferberlikle ilgili değil… Seferberlikle ilgili nasıl bir uygulama olacak?
KARAPAŞAOĞLU: Yasa bunu belirtmedi, bir boşluk var. Bir kişi vicdani retçi olarak tamamlandığında, ‘seferberlik’ de askere hizmet olduğu için o da kamu hizmetine dönüşecek diye düşünüyorum. Ama nasıl olacak bilmiyorum. Bizim kırmızı çizgimiz; askerin, ordunun içinde sivil hizmeti kabul etmiyoruz. Yıllardır dile getiriyoruz. En büyük kavga da bu noktada kopacak. Bu yasayı görmek için Brüksel’den de temsilciler gelecek. Yasayı inceliyorlar.
YENİDÜZEN: Toplumda da ciddi destek var. Son olarak nasıl bir mesaj vermek istersin?
KARAPAŞAOĞLU: Süreçten çok mutluyum. Ben sadece bir simgeyim. Daha önce Haluk ve Murat vardı. Benden sonra da Erman’ın davalar başlayacak. Kişiler geçicidir. Asıl olan mücadele verdiğimiz alan. Kamuoyu süreci çok fazla sahiplendi. Halen, destek mesajları alıyoruz. Bizi yalnız bırakmadılar. Mücadeleye destek verenlere teşekkür ediyorum. Bu, ülkenin en büyük yarasıdır. Birileri, bunu önemsizleştirmeye çalışsa da kamuoyunun bu olayı sahiplenmesi, askerlikle ilgili meselenin ülkenin önemli bir yarası olduğunun göstergesidir.