“İslam âlemindeki köktendinciliğin panzehiri de İslam’ın içinden çıkacak, çıkabilirse... Bu aslında Müslümanlığın imtihanı. Şu anda Müslümanlık bir silahlı örgüt gibi görünmeye başladı. İslam bir din olarak varlığını sürdürüp gelişecek mi yoksa bir silahlı örgüt görüntüsü içinde mi kalacak, bunu Müslümanlar belirleyecek. Yeniden dinin bir felsefesi, bir özü olduğunu, tasavvufu keşfedebilirlerse, katillerle değil Yunus Emre’yle övünmeleri gerektiğini fark ederlerse, bu darboğazdan çıkarlar. “Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri, isteyene ver sen anı, bana seni gerek seni” diyen Yunus Emre’yi İslam âleminin yeniden okuyup, değerlendirmesi gerekiyor. Zaten Yunus’un kıymetini anladıklarında Wolinski’ye de kıyamazlar. İslam’ı kim temsil edecek? Yunus Emre mi yoksa eli silahlı katiller mi? ” Çetin Altan, 11.01.15, Hürriyet Gazetesi
Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırı üzerinde ciddiyetle düşünmemiz gereken konuların başında geliyor. Yemen El Kaidesi’ne bağlı islami teröristlerin gerçekleştirdiği belirtilen katliam ağır izler bırakarak tarihe geçecektir.
Olayı eğitimsiz gençlerin çılgınlığı olarak değerlendirmek, işin özünü, olası riskleri ve gidişatı tam olarak göremediğimiz anlamına gelir.
Katliam tarihe, insan aklına dayalı düşünceye ve eleştiriye ölümcül saldırı olarak geçecektir.
“Fransa’nın 11 Eylül’ü” ardında, ABD’de gerçekleşen saldırıdan çok daha derin yaralar bırakacağa benziyor. Gerçekleşen bu olayın Fransa’da gerçekleşmesi iki anlamda dikkat çekici. Bir, düşünsel eleştiri geleneğinin en köklü, rasyonel düşüncenin en yaygın ve belirgin olduğu ülkede gerçekleşmiş olması. İki, ciddi bir müslüman nüfus barındıran ülkede gerçekleşmesi.
“Şunu açıklıkla söylemeliyim ki, bugünlere (son bir-iki yılı kastediyorum) kadar değer verdiğim birçok Müslüman insanın Türkiye'de, Irak'ta, Nijerya'da, son olarak Paris'te olan biten karşısındaki tavrı bende moral bırakmadığı gibi, giderek içimde öfke büyütüyor. O laf dolandırmalar, o kınayamamalar, o kaçınmalar, o pısırıklıklar, o ufak hileler, o yüreksizlikler, kalpsizlikler... niye bunlar? Affedemeyeceğimi ve yüzlerine bakmak istemeyeceğimi hissediyorum. Bir zehir akıyor içime.
Niyesinden de vazgeçtim. Bütün bu hileli oyundan sonra Allah'ın kendilerinden razı olacağını sanabiliyorlarsa, işte orada dinden de şüphelenmenin sınırına gelinmesi gerekmez mi? Benim anladığım, din size sadece, çok geniş manada söylüyorum, bir muhit temininden başka bir şeye yaramıyor. Tabiî rastgele bir muhit değil bu; çoğunluğun muhiti. Şöyle bir silkinip dürüstçe aynaya bakmayacaksanız, buyurun, saraylarınızla, para dolu kutularınızla, göz çıkaran, çocuk öldüren polisinizle, kafa kesen mücahitinizle, katliamcı profesyonelinizle, ölmüş çocukların annelerini yuhalayarak, Batı'nın İslâmofobisindan bahsederek birlikte yaşayın. Ve işlenen günahlara, sırf Müslümanlar işlediği için meşruiyet bahaneleri üretin.
Şu iki basit gerçeğin üstünü kimse örtemez, yaratacağı sonuçları kimse önleyemez:
Bir inanç, görüş, vs. adına yapılan katliam, o inancı, görüşü vs. kirletir.
Ve işlenen günah karşısındaki tavır, topluca o inanç sahiplerinin cibiliyetini ortaya koyar.” Ümit Kıvanç (Kendi bloğundan).
Haklı !