Chloe Van Soeterstede; “Zihinlerde iz bırakmaya çalışıyorum”

“Adanın güneşini çok seviyorum. Sanırım sizin sıcaklığınız ve samimiyetiniz de güneşten geliyor. Ayrıca buradaki konserlere ilgi yoğun oluyor. Genç öğrenciler de çok ilgi gösteriyor. Etkilendiklerini hissediyorum.”

Simge Çerkezoğlu

Chloe Van Soeterstede henüz 29 yaşında bir orkestra şefi. Henüz 22 yaşındayken Arch Senfoni isimli bir orkestra kurarak, bunun şefliğini yapan sanatçı, şu an Avrupa’nın farklı ülkelerinde orkestra şefliği yapıyor. Adından sıklıkla söz ettiriyor. Fransız sanatçının ailesinde müzikle ilgilenen kimse olmamasına rağmen, küçük yaşta gittiği konser, tiyatro ve bale gösterileri sayesinde müziğe ilgi duyduğunu, beş yaşında viyolonsel çalmaya başladığını anlatıyor. Müziğe olan ilgisi aldığı konservatuar eğitimi ve çalışma azmiyle birleşince, bu günlere ulaştığını söyleyen sanatçı, Bellapais İlkbahar Müzik Festivali kapsamında KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın şefi olarak sahneye ikinci kez çıktı. Dinleyicilerden bir kez daha tam not alan sanatçıyla, genç yaşındaki başarılarının sırrını, Kıbrıs’a dair görüşlerini konuştuk.  

“İNSANLARLA OLMAYI, MÜZİĞİ PAYLAŞMAYI TERCİH EDİYORUM”

Chloe genç yaşta orkestra şefi olabilmek için gösterdiği yoğun çabayı anlatıyor. Tüm bunları başarabilmek için de küçük yaştan bu yana çok çalıştığına vurgu yapıyor.     

“Henüz sekiz yaşında konservatuara başladım. Haftanın belli günleri temel eğitim alır, haftanın belli günleri de pratik ve teorik olarak müzik eğitimi alırdık. Zaman içinde enstrüman çalmaktan aldığım keyif yanında, bir orkestra ile çalışmaktan, onlarla şarkı söylemekten çok daha fazla keyif aldığımı fark ettim. Tek başıma olmak ve viyolonsel çalmaktan öte, insanlarla olmayı, müziği paylaşmayı tercih ediyordum.  Etrafımda benimle müzik yapan insanlar olsun istiyordum. Edebiyat ve müzik temelli aldığım lise eğitimim yanında, orkestra şefliği eğitimine de başladım. Elbette çok zor oldu. Çok gençtim. Çok çalışmam gerekiyordu. Ancak zaman içinde orkestra şefliğinin tam bana göre olduğunu anladım. Orkestra şefi olmak için, tüm enstrümanları bilmek, özellikle de klasik müziğin temelini özümsemiş olmak gerektiğini de fark ettim. Bu nedenle üniversite için Londra’ya gittim. Bir enstrümanda uzmanlaşmam gerekiyordu. Böylece viyolonsel eğitimimi tamamladım. Tabii bu süreçte orkestra şefliği üzerine de yoğunlaştım. Bu yolda yürümeye devam ettim. Zaman içinde arkadaşlarımla bir orkestra kurduk. Klasik müzik çalıyorduk. Ben de orkestra şefliği yapıyordum. Zamanla bu orkestrayı geliştirdik, konserler verdik.  Zaman içinde orkestra şefliği konusunda kendimi geliştirdim. İtalya’da Avrupa Birliği Gençlik Orkestrası’nda çalıştım.  BBC Filarmoni, Royal Liverpool Filarmoni Orkestrasında çalıştım. Fransa ve İngiltere’de pek çok farklı orkestralarda şeflik yaptım, pek çok festivale katıldım. Bu arada orkestra şefliği üzerine yüksek lisans eğitimimi tamamladım.”  

“SANAT HAYATTA HİÇBİR ŞEYE BENZEMİYOR”

Avrupa’da farklı orkestralarla çalışan sanatçı, tüm bu deneyimlerin kendisi için eşi benzeri olmayan kazanımları beraberinde getirdiğini anlattı.

“Zamanımın pek çoğu, farklı gruplarla, dünyanın farklı yerlerinden müzisyenlerle çalışmakla geçiyor. Sekiz kişilik orkestralar da oluyor, on dokuz kişilik de olabiliyor. Özellikle BBC Flarmoni ve Liverpool Filarmoni Orkestraları sayesinde çok fazla müzisyen tanıdım. Sanat hayatta hiçbir şeye benzemiyor. Herkese ulaşabilen bir yanı var. Bazı insanlar rap müzik, bazıları klasik, bazıları caz dinler. Ama sonuçta müzik herkese bir şekilde dokunur. Elbette klasik müziğin apayrı bir yeri var. Sözleri olmadığı için, tamamıyla evrensel bir dil gibidir. Sözcüklere ihtiyaç duymadan, herkese ulaşma şansımız, duygularına dokunma şansımız var. Müzik tüm engelleri ortadan kaldırıyor. Ben de bu sayede dünyanın farklı ülkelerinden müzisyenle, çalışıyorum, anlaşıyorum, iletişim kuruyorum. Bazen konuşmaya bile gerek kalmıyor, yüzlerinden onları anlayabiliyorum. Bunlar gerçekten sihir gibi. Müziğin yarattığı bir sihir gibi… Bizi sözcüklere ihtiyaç duymadan bir araya getiriyor.”

“KENDİMİ MUTFAKTAKİ ŞEFE BENZETİYORUM”

Orkestra şefi olmak, bana öyle geliyor ki, orkestradaki en önemli kişi olmak anlamına geliyor. Chloe orkestradaki rolünü bizimle paylaşıyor. Kendini mutfaktaki şefe benzeterek, rolünü çok anlaşılır biçimde özetliyor.

“Benim için elbette orkestra şefi olmak, diktatör olmak anlamına gelmiyor. Ben sadece bir orkestraya rehber oluyorum. Onları yönlendiriyorum. Elbette bunu yaparken ne istediğimi biliyor, bunu da orkestraya açıklıyorum. Müzikal olarak birlikte hareket etmeyi olanaklı kılıyorum. Elbette disiplin ve orkestradaki herkesin beni doğru anlaması çok önemli… Böylece bunların devamında teknik detaylar ve müzik süreci takip ediyor. Kendimi mutfaktaki şefe benzetiyorum. Yemekleri birileri hazırlıyor, ama yemeklere lezzeti katan şef oluyor. Aslında benim orkestradaki rolüm de biraz böyle. Bizler çoğunlukla popüler, insanların bildiği eserleri çalıyoruz. Ancak ben dinleyiciler bu eserleri benim şefliğimde dinlerken, benden bir iz, benden bir sürprizle karşılasınlar istiyorum. İnsanların kalbine dokunarak, zihinlerinde iz bırakmaya çalışıyorum. Hiçbir zaman kimseye bir şeyleri dikte etmiyorum, bunun dengesini sağlamaya çalışıyorum. Hayatta bir tutkum var, o tutkunun peşinden gidiyorum. Bunu yapabildiğim için çok şanslıyım, mutluyum.”      

“YAPTIĞIM HATALAR ÜZERİNDEN GİDEREK, EN İYİ SONUCA ULAŞMAYA ÇALIŞTIM”

Chloe bir orkestra şefi olarak henüz çok genç ama çok da başarılı. Zaman zaman gençliğinden ve kadın olmasından dolayı bazı olumsuzluklar yaşıyor mu diye sorduğumda, aldığım evet cevabı beni çok da şaşırtmıyor. Çünkü bazı algılar dünyanın neresine giderseniz gidin çok değişiklik göstermiyor. Başarısının sırrını, tüm bunların üstesinden nasıl geldiğini bizimle paylaşıyor.

“Elbette çok çalışmam başarımdaki en önemli sır. Ben her zaman hatalarımdan ders alırım. Yaptığım hatalar üzerinden giderek, en iyi sonuca ulaşmaya çalıştım. Her zaman daha iyisini yapmaya çalışırım. Kendime meydan okumayı çok severim. Bir dahaki sefere her zaman daha iyisini yapacağım derim. Bazen insanlar kendi orkestran mı var diye şaşırıyor. Oysa ben bunu henüz 22 yaşımdayken hayata geçirdim. Belki de gençlere bir tavsiye verecek olsam bu; yapın, hayalleriniz için beklemeyin olurdu herhalde. Zaman zaman orkestradaki müzisyenlerden çok daha genç yaşta olduğum oluyor. Ama ben şunun farkındayım ki hayatta her zaman bu müzik bile olsa, ben her şeyi, her müzik aletinin detaylarını bilemem. O nedenle de herkese saygı çerçevesinde, çok dinleyerek, bir müzisyenin bana kendi enstrümanıyla ne söylediğini anlamaya çalışarak, orkestradaki her üyeye kendini ifade etme şansı veriyorum. Ben bunu-bunu isterim diye dikte etmek yerine, en iyisini yakalamaya çalışırım. ” 

GÜNEŞTEN GELEN SAMİMİYET      

Her insanın farklı tutkuları olduğunu, bunu bulduktan sonra da mutlak başarıya ulaşmanın mümkün olduğunu söyleyen sanatçı, ikinci kez sahne aldığı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na ilişkin de değerlendirmelerde bulunuyor.

“Aslında buraya ilk kez geldiğimde bu derece sıcak bir karşılama beklemiyordum. Herkes beni çok güzel karşıladı. Herkes çok esnekti. Enstrümanlar konusunda bazı değişiklikler yaptım. Yaptığım bu değişikliklere ilişkin hiçbir sorun yaşamadım. Bana orkestra şefi sensin, elbette sen karara vereceksin dediler. Her zaman çok olumluydular. Çok iyi bir iletişim yakaladık. Onları çok seviyorum. Birlikte iyi çalışıyoruz. Beni çok kısa zamanda kavradılar. İyi bir orkestranız var. İyi bir orkestranın en önemli özellikleri alıcılarının her zaman açık olması, söylediğiniz şeyleri kolayca anlamalarında saklıdır. Sizin orkestranızın da böyle olduğunu düşünüyorum. Elbette zaman içinde orkestra çok daha iyi olacaktır, bizler de gerçekleştirdiğimiz her konserle, daha da iyi sonuçlara ulaşacağız. Emin olun gelecek yıl yine gelirsem, çok daha iyi bir performans ortaya koyar, çok daha iyi bir konser yaparız. Müzikal anlamda da çok iyi oldukları kanısındayım.”

Adaya dair çok güzel duyguları içinde barındıran sanatçı, buradan her zaman çok mutlu ayrıldığını söylüyor…

“Bana yeniden gelir misin diye sorduklarında çok mutlu oldum. Yeniden gelmek, buradaki kibar ve beni her zaman samimiyetle karşılayan insanlarla birlikte olmak çok güzel bir duygu… Avrupa’da bu samimiyeti bulamazsınız. Adanın güneşini çok seviyorum. Sanırım sizin sıcaklığınız ve samimiyetiniz de güneşten geliyor. Ayrıca buradaki konserlere ilgi yoğun oluyor. Genç öğrenciler de çok ilgi gösteriyor. Etkilendiklerini hissediyorum. Benim de konserlerimin ardından istediğim budur. İnsanlar eve gitsin ve ne kadar inanılmaz bir konserdi diye düşünsün istiyorum. Yorumlardan da mutluluk duyuyorum. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve eşi de çok kibar insanlar. Buradan her zaman çok mutlu ayrılıyorum.”

         

    

 

  

 

 

 

 

 

Dergiler Haberleri