Büyük ölçüde Türkiye’nin de içinde bulunduğu güçler tarafından kışkırtılarak Suriye’yi yangın yerine çeviren savaş 5 yılda artık tüm bölgeyi tehdit eder hale geldi. “Vekalet savaşı” diyorlardı Suriye’de yaşanan savaşa. Küresel güçlerin, türlü çeşit gruplar vasıtasıyla yürüttüğü bir savaş yani. Ama artık öyle bir noktaya geldi ki, “vekalet mekalet, formalitelere gerek yok” hesabı, önce Rusya iniverdi Suriye’ye, ardından birer ikişer İngiltere, Fransa, Almanya pozisyon almaya başladı. ABD, zaten başından beri işin içerisindeydi. Türkiye ise “kardeşim Esad’dan” “düşmanın Esed’e” geçiş sürecinde dünya medyası ve diplomasi kulislerinde artık diplomatik dil kullanmaya bile gerek duyulmadan anılacak, suçlanacak kadar işin içerisinde. “Eğit-Donat” denilen sistemle açıktan açığa Suriye muhalefetine askeri destek veren Türkiye, “ölçüyü kaçırması nedeniyle” zaman zaman zaten ABD yönetimiyle karşı karşıya geliyorken, şimdi doğrudan Rusya ile burun buruna kaldı.
Kendi içerisinde etnik/demokratik sorunları çözememiş bir Türkiye’nin, komşusunun etnik-mezhepsel kırılganlığına oynaması, bununla da kalmayıp bir anda neredeyse tüm komşularıyla çatışma noktasına gelmesi, Cumhuriyet tarihinde neredeyse bir ilk. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in ifadesiyle sadece Rusya ile yaşanan birkaç haftalık krizin maliyeti 9 milyar doları buldu. Rusya’dan her yıl gelen 4 buçuk milyon turistin bir anda ayağının kesilmesinin, ihracat anlaşmalarının iptal edilmesinin, Rusya’daki inşaat faaliyetlerinin durmasının faturası henüz hesaplanmadı. Ülkede 2-2 buçuk milyon civarında olduğu söylenen Suriyeli sığınmacıların ekonomik, sosyal ve siyasal maliyeti bu faturaya dahil değil. Hatta galiba asıl ağır fatura bu nedenle ödenecek. Türkiye’nin kırılgan etnik- mezhepsel yapısına, bir de ülkeyi önce transit geçiş yolu olarak kullanan fakat artık ülkede konuşlanmaya başladığına dair güçlü emareler beliren cihatçılarla daha da büyük bir bedel ödemenin eşiğindeyiz. Türkiye’deki geleneksel İslam’a bakarak kimse pek ihtimal vermiyor “böyle şeylere” ama aslında Gazeteci Ruşen Çakır çok Türkiye’den “sıcak bölgelere” giden Cihatçıların “geri dönmeye başladığını” ve Türkiye için asıl kıyametin bundan sonra başlayacağını uzun zamandır söylüyordu.
Türkiye Afganistan’a, Çeçenistan’a, Irak’a, Suriye’ye cihatçı ihraç ediyordu uzun süredir. Bunlar artık dönüyorlar ve Suriye’deki İslam Devleti etrafında yoğunlaşma eğilimi gösteriyorlar. Ruşen Çakır yalnız değil artık bu tespitinde. Bu arada Suriye’deki İslam Devleti (IŞİD) Türkiye Müslümanlarını artık açıktan açığa hedef almış görünüyor. Çok sayıda propaganda sitesi, çok sayıda örgütlenme merkezi faaliyette. Evini, ailesini bırakarak, hatta bazen çoluğunu çocuğunu alarak Suriye’ye İslam Devleti’ne “hicret edenlerin” haberleri her geçen gün artıyor.
2008’den bu yana Suriye’den Türkiye ve dünya medyasına haberler geçen Türkiyeli gazeteci Hediye Levent ile uzun bir röportaj yaptım www.reportare.com için. Çok önemli şeyler anlattı Hediye Levent.
“Cihatçı gruplar birden bire ortaya çıkmıyor. Hiçbir yerde birden bire ortaya çıkmaz bu gruplar” diyor Hediye Levent ve ekliyor: “Toplumsal, ekonomik ya da politik sebepler Cihatçı grupları ortaya çıkarıyor. Uygun zaman geldiğinde birden bire sarmaşık gibi serpiliveriyorlar” diyor. Suriye’de devletin ve devlete bağlı kesimlerin Cihatçı gruplara karşı körleştiklerine işaret ediyor. “Rejim, sadece sol muhalefeti, entelektüelleri hedef alan bir istihbarata ve reflekse sahipti” diyor. Bu körleşme, Cihatçı grupların işine yarıyor. Devletin, istihbarat güçlerinin dikkat merkezinde olmadıkları için kolaylıkla örgütlenebiliyorlar.
Türkiye için tehlikenin büyük olduğuna da işaret ediyor Hediye Levent. “Türkiye’de bir Cihatçı sorunu var. Bizim toplumumuz Cihadın ne olduğunu, Cihatçıları bilmiyor. Bizim devlet refleksimiz de muhalif gruplara odaklı. Solculara, Kürtlere odaklı devlet! Cihatçıların ne olduğuna dair ne halkın ne de güvenlik kurumlarının bir fikri var bence. O yüzden çok ama çok ciddi sorunlar yaşayacağız” diyor.
Hediye Levent Türkiye açısından çok önemli bir tehlikeye daha işaret ediyor: “Halen Türkiye içerisinde çok sayıda yabancı Cihatçı var. Bunlar yol olarak kullanıyorlar Türkiye’yi. Daha da önemlisi, Türkiye içerisinde bağlantılarını sağladılar bunlar. Türkiye’den Suriye’ye gelip savaşan çok sayıda insan var. Henüz sempatizan olan, gelip savaşa katılmamış olanlar var. Çok tehlikeli bir süreç bu ve halk bunları tanımıyor. Bizde hâla her beyaz sakallıyı mübarek sanıp elini öpmek için koşanlar var. Her Allahuekber diyenin önünde saygıyla eğilecek insanlar çok”
1 Ocak 2015’ten bu yana Türkiye’nin çeşitli illerinden 913 IŞİD üyesinin yakalandığı açıklandı önceki gün. Yakalananların 324’ü Çin, 99’u Rusya, 83’ü Filistin, 57’si Afgan, 63’ü Türkmen, 23’ü Tacikistan uyruklu… Finlandiya’dan Gürcistan’a, Almanya’dan ABD’ye, Belarus’tan Senegal’e, Endonezya’dan Cezayir’e kadar tam 55 ülkenin vatandaşından söz ediyoruz. Ve bunlar “yakalanabilenler”… Ve bunlar Jandarma’nın resmi bilgileri…
Türkiye’de halen kaç ülkeden, kaç Cihatçı’nın ne tür silahlarla yuvalandığını kimse tahmin edemiyor.
Cihatçıların ülke çeşitliliği ve yakalananların sayısının her geçen gün artması, Türkiye’nin nasıl bir ülkeye dönüşmekte olduğuna dair fikir veriyor.
AKP, Türkiye’den bir Ortadoğu lideri çıkaramayacak ama dünya çapında “terörizm destekçisi etiketini” üzerimize kolay kolay çıkmayacak biçimde yapıştıracak bu gidişle.
Hediye Levent röportajını okumanızı öneririm… Suriye’nin Türkiye’ye hiç de uzak olmadığını, işin şakasının olmadığını biraz daha iyi anlamak için…
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ
Kıbrıs’ın tartışmasız en iyi gazetesi YENİDÜZEN 40. Yaşını kutladı. Başta Cenk Mutluyakalı olmak üzere, YENİDÜZEN’i “gazete” yapan tüm YENİDÜZEN emekçilerini yürekten kutluyorum.