“Çıkarma Plajı” ve “Altınkaya Lokantası” sahipleri 1974’ten beridir hala “kayıp”… (1)

Sevgül Uludağ

“Çıkarma Plajı” diye bilinen Beşinci Mil Plajı ile “Altınkaya Lokantası” diye bilinen lokantanın sahibi, “kayıp” yakını Panikos Ekonomidis, 20 Temmuz 1974’te “kayıp” edilen annesi, babası ve kızkardeşini aramaya devam ediyor… Panikos Ekonomidis, çok değerli arkadaşımız, iki toplumlu gruplarda son derece aktif ve İki Toplumlu Koro’nun kurucusu, birlikte “Sınırı Aşan Eller” (“Hands Across the Divide”) kadın örgütünü kurduğumuz Keti Ekonomidu’nun eşi…

Panikos’un “kayıp” annesi, babası ve kızkardeşinin öykülerini bundan onyıllarca önce değerli arkadaşım Keti’den dinlemiştim – o bir “kayıp” yakınıyla evliydi ve bir “kayıp” yakınıyla evli bir kadın olarak, onun iki toplumlu etkinliklere henüz 1990’lı yıllarda katılmaya başlaması da bazı Kıbrıslırum tutucu çevrelerde tepkiyle karşılanmaktaydı…

Henüz o günlerden Keti’nin eşi Panikos’la röportaj yapmak istemiştim ancak Panikos henüz buna hazır değildi…

Panikos’la röportaj yapabilmem için aradan 28 sene geçmesi gerekecekti! 1994’ten 2022’ye kadar… Bu röportajı da Andreas Fterakidis’in aracılığı ve Keti’nin girişimleriyle gerçekleştirebilecektim…

Travmaların nelere malolduğunu izah etmek için sözcükler kifayetsiz kalıyor…

Panikos’un yaşadıklarını izah etmek kolay değil: Annesini, babasını, kızkardeşini yitirdi… Onların başına ne geldiğine ilişkin hiç kimse ona hiçbir izahat vermedi… Tıpkı yüzlerce Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıp” yakını gibi, o da hala bekliyor… Geçtiğimiz günlerde onu ve Keti’yi, Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Sayın Hakkı Müftüzade ile bir araya getirdik – Hakkı Müftüzade ve ekibiyle görüştüler, Panikos Ekonomidis onlara neler bildiğini aktardı, Kayıplar Komitesi’nden sevdiklerinin gömü yerinin bulunması için ellerinden geleni yapmalarını istedi…

Panikos, “Çıkarma Plajı” bölgesindeki yüz küsur dönümlük arazilerini, plajlarını ve “Altınkaya Lokantası” tabir edilen kendilerine ait lokantayı yitirdi…

Bir manzarayı, denizini yitirdi…

Annesinin sıcaklığını, babasının sevecenliğini, kızkardeşinin gülüşünü yitirdi…

Ne desek boşuna aslında…

En iyisi onu kendi ağzından dinleyelim ve anlamaya çalışalım nelerin kayıp gittiğini, nelerin yitirildiğini…

Panikos Ekonomidis’le röportajımız şöyle:

SORU: Kaç yaşındasınız Bay Panikos Ekonomidis?

PANİKOS EKONOMİDİS: 70 yaşındayım şimdi…  1948 yılında dünyaya geldim. Ağustos ayında…

SORU: Babanızın adı neydi?

PANİKOS EKONOMİDİS: Porfiris… Annemin adı da Pağona… Bir erkek kardeşim, bir kızkardeşim vardı… Kızkardeşimin adı Ksenya idi… Erkek kardeşim ise George (Yorgos)…

SORU: Birkaç sene önce Strazburg’ta Avrupa Konseyi’nin “kayıplar”la ilgili bir çalışmasında tanıdıydım kardeşiniz George Ekonomidis’i… Anneniz ve babanız Girneli miydi?

PANİKOS EKONOMİDİS: Aslında Karava’dandılar…

SORU: Beşinci Mil plajı Karava’daydı yani…

PANİKOS EKONOMİDİS: Evet, orası Karava’dır…

“KÜÇÜK BİR LOKANTAYLA İŞE GİRİŞMİŞTİ…”

SORU: Babanızın işi neydi?

PANİKOS EKONOMİDİS: Bir lokantamız vardı… Aslında babam Beşinci Mil Plajı’na gittiği zaman küçük bir lokantayla işe başlamıştı. O zamanlar oralarda hiçbir şey yoktu. Ve yavaş yavaş arazi satın alıyordu babam oralardan…

SORU: Ve genişliyordu böylece…

PANİKOS EKONOMİDİS: Evet, genişliyordu… Ve nihayetinde büyük bir lokantası olmuştu…

SORU: Lokantanın adı “Altınkaya mıydı?”

PANİKOS EKONOMİDİS: Hayır, “Beşinci Mil Plajı” idi orası, lokantaya da öyle deniliyordu.

PLAJI DA ÇALIŞTIRIYORDU…

SORU: Beşinci Mil Plaj Lokantası idi adı…

PANİKOS EKONOMİDİS: Evet… Plajda bir lokanta açmıştı, küçük bir lokantaydı bu… Pek çok giysi değiştirme kabini vardı plajda, insanlar giysilerini değiştirip mayolarını giyip yüzmeye gidebilsinler diye…

SORU: Lokantada kim çalışıyordu? Anneniz ve babanız mı?

PANİKOS EKONOMİDİS: Hepimiz çalışıyorduk lokantada, tüm aile… Tabii yanımızda çalışanlar da vardı…

SORU: Beşinci Mil Plaj Lokantası bir balık lokantası mıydı yoksa kebap da mı yapıyordunuz?

PANİKOS EKONOMİDİS: Kebap vardı, balık hep vardı, mezeler vardı…

SORU: Lokanta hangi sene yapıldıydı, hatırlar mısınız?

PANİKOS EKONOMİDİS: 1950 yılında işe girişmişti babam… Yavaş yavaş arazi satın alıyor ve genişletiyordu arazilerini… Sonuçta 100 dönümlük arazimiz olmuştu… Büyük lokanta da 1950’li yıllarda yapılmıştı.

SORU: Yani 1974’e kadar lokantayı ve plajı çalıştırıyordu babanız…

PANİKOS EKONOMİDİS: Evet, tümümüz de çalışıyorduk plajda ve lokantada… Bütün ailemiz…

“ASKERİ DARBE PAZARTESİ GÜNÜ OLDUYDU…”

SORU: Önce darbe oldu 15 Temmuz 1974’te… Karava’da gerginlik falan var mıydı darbe döneminde? Sizi kaygılandıran şeyler oluyor muydu o günlerde?

PANİKOS EKONOMİDİS: Askeri darbe Pazartesi günü olmuştu yani 15 Temmuz’da. Biz gençleri askere çağırmışlardı. Girne’de askere gitmiştik, Girne yakınlarındaki askeri bir kampa… Ancak askerde bize herhangi bir şey söylememişlerdi, yani işgal olacağına ilişkin kaygılandıkları vs. gibi bir şey denmediydi bize…

SORU: Yani demek istersiniz ki darbeyi yapanlar mı çağırdıydı sizi askere?

PANİKOS EKONOMİDİS: Hükümet çağırdıydı bizi askere… Gitmek zorundaydık. Önce 15 Temmuz’da subayları çağırdılardı, yalnızca subayları… Ve bize Lefkoşa’ya gitmemiz söylenmişti. Ben Lefkoşa’dan bir arkadaşımı aramıştım, anlatsın bana neler oluyor diye. O da bana “Sakın gelme buraya” demişti, “çünkü burada birbirimizi öldürmekteyiz!”

Böylece ben Girne’de kalmaya karar vermiştim. Girne’nin dışındaki yere gitmiştik, Girne’nin birbuçuk mil kadar dışında askeri bir kamptı bu. Ve orada kaldık.

“CUMA GÜNÜ BİZE SİLAH VERECEKLERİNİ SÖYLEDİLERDİ…”

SORU: Lokantanızda eviniz de mi vardı?

PANİKOS EKONOMİDİS: Evet… Cuma günü bize silah vereceklerini söyledilerdi, bize ne yapacağımızı ve nereye gideceğimizi söyleyeceklerini de belirtmişlerdi… O ana kadar hiçbir şey bilmiyorduk…

Bizlere silahları vermişlerdi…

SORU: Yani bu 19 Temmuz 1974’tü…

PANİKOS EKONOMİDİS: Evet, 19 Temmuz’du bu, ikindin geç saatlerde… Silahları temizledik… Aslında bir arkadaşımla birlikte ben, silahların temizlenmesini sabah saat 3’te tamamlamıştık. Tarih 20 Temmuz 1974’tü, sabah saatın üçü… Silahların temizlenmesini tamamlayınca bu arkadaşıma “Hade gel Beşinci Mil Plajı’na gidip birer bira içelim” demiştim. Arabayı aldım ve lokantaya gittik… Plaja indik… Arabanın kapısını açıp aşağıya inmişti arkadaşım. O zaman nasıl oldu, ne oldu bilmiyorum ama arkadaşıma, “Arabaya bin da gidiyoruk” demiştim. Arkadaşım da bana “Ama delisin bir şey?” demişti… “Hani buraya bira içmeye geldiydik?”

Ben ona tekrardan “Arabaya bin da geri dönelim” demiştim…

Böylece bindi arkadaşım arabaya ve kampa geri döndük…


Panayotis Ekonomidis

“ATMOSFER ÇOK AĞIRDI, KENDİMİ RAHAT HİSSETMİYORDUM…”

SORU: Orada kalsaydınız, belki de şimdi hayatta olmayacaktınız büyük olasılık…

PANİKOS EKONOMİDİS: Bilmiyorum ama orada birşeyler olduğunu hissetmiştim, atmosfer çok ağırdı ve kendimi rahat hissetmiyordum… Böylece Girne’ye, askeri kampa geri dönmüştük. Hiç uyumamış olduğumuz için çok yorgunduk… Ayakkabılarımızı çıkarıp birkaç saat uyumaya karar vermiştik. 5’i 10 geçe bir uçak geçiyordu, uçak bomba atmıştı, kampa değil, kampın dışına bomba atmıştı. Yanlışlıkla mı olmuştu bu yoksa bilinçli miydi, bilemiyorum. 5’i 10 geçerdi derim çünkü o anda saatime bakmıştım. 5’i 10 geçiyordu.

Gün içerisinde tüm gençleri askeri kampa gitmeye çağırmışlardı. Yani Karmi’den, Ayyorgi’den, Trimiti’den, Karakum’dan, Termiya’dan, bu gibi köylerden insanlar gelmişti. Kampta 3 bin kişi kadar olmuştu insan sayısı… Gligyodissa Kampı’ydı bu… Burada bir kilise vardı, kilise “Gligyodissa Kilisesi” olarak anılmaktaydı, “Panaya Gligyodissa Kilisesi”. Ve bu isim o zamanlara kadar oradan gelmeydi…

“KAMPTA EMİR VERECEK YETKİLİ YOKTU…”

Uçaklar gene gelmişti… Ve bölgeyi bombalamaya çalışıyorlardı… Askeri kampta büyük bir karmaşa vardı. Emir verecek ve insanlara ne yapacaklarını söyleyecek kimse yoktu çünkü ortada.

İnsanlar oradan oraya koşuşturuyordu, uçakların geldiğini görüyorlardı, uçakların geldiği yönün tersine koşmaya çalışıyorlardı… Çok büyük bir karmaşa hakimdi…

Bize ne yapacağımızı ve nereye gideceğimizi söyleyecek herhangi bir yetkilinin olmadığını anlayınca, ben de kendi görev yerime gitmeye karar vermiştim. Benim askerdeki yerim Lapta’da, Lambusa’daydı, topçu birliği… Oraya gitmeye karar vermiştim. Ve Beşinci Mil Plajı’ndan da geçip neler olup bittiğine, ailemin nasıl olduğuna bakmaya karar vermiştim.

“GEMİLERDEN BİRİ PLAJA ÇOK YAKINDI…”

SORU: Ancak o ana kadar çıkarmanın Beşinci Mil Plajı’ndan yapıldığını bilmiyordunuz…

PANİKOS EKONOMİDİS: Hayır, hayır… İşgal ben oradayken başlamıştı…

Ben Glikyodissa’dan ayrılıp da Beşinci Mil Plajı’na gittiğimde evin odalarına girip çıkıyor, ailemin nerede olduğunu araştırıyordum… Gemilerden birisi plaja çok yakındı…

Daha önce sabah saat 3’te arkadaşımla birlikte oraya gittiğimde ortalık karanlıktı… O anda bir şey görmemiştik…

SORU: Yani siz henüz kamptayken, çıkarmanın sizin ailenize ait plajda gerçekleşmekte olduğundan habersizdiniz…

PANİKOS EKONOMİDİS: Evet, habersizdim… Bilmiyordum bunu…

“POLİS, LOKANTANIN TUVALETLERİNE GİRMİŞTİ…”

SORU: Haberiniz yoktu bundan… Gidince gördünüz…

PANİKOS EKONOMİDİS: Gittim, evdeki odaları dolaşıyordum, ailemi arıyordum… Ailemden herhangi birisini bulmaya çalışıyordum…

Oraya gittiğimde bir polis bulmuştum, lokantanın tuvaletindeydi bu polis. Karava’ya gidecekti ve buradan geçmişti bu polis. Thermiyalı’ydı bu Kıbrıslırum poli (şimdiki adı Doğanköy – S.U.)… Motosikletiyle Karava’ya (şimdiki adı Alsancak – S.U.) gidiyordu çünkü görev yeri orasıydı bu adamın.

Bana anlattığına göre oradan geçerken tam başının üstünden bir uçak geçiyormuş, çok korkmuş, motosikleti bırakıp lokantaya doğru koşturmuş… Ve tuvaletlere girmiş…

“GÖRDÜKLERİME İNANMAKTA ZORLANIYORDUM…”

Annemle babamı ve kızkardeşimi ararken ben, işgal da başlamıştı. Üstümde askeri üniforma vardı… Tam bir askeri üniforma içerisindeydim, hiç eksiksiz. Lokantanın dışında durup plaja doğru bakıyordum. O zaman plaja doğru gelen çıkarma gemilerini görmüştüm…

Dürüst olmak gerekirse, sanki de bir film sahnesi gibiydi… Ve gördüklerime inanmakta zorlanıyordum…

Çıkarma gemileri plaja varınca ve askerler koşarak ve bağırarak çıkarken bu çıkarma gemilerinden, dürüst olmak gerekirse ne yapacağımı bilmiyorum.

Polis bana dönüp, “Ne dersin? Teslim olalım mı?” diye sormuştu bana…

Ben de ona, “Delirdin mi?” demiştim… “Teslim olmak mı?! Plajda neler olduğunu görmüyor musun?” demiştim.

Koşup kaçtık oradan… Bulunduğumuz noktadan arabaya kadar olan mesafeyi koştuk, arabayı aldık ve Girne’ye doğru gittik. Ancak bulunduğumuz noktadan lokantaya kadar olan mesafe, açık bir alandı… Ve plaja ayak basan askerler de lokantaya doğru ateş ediyorlardı. Bir mucize miydi neydi, ne olduğunu bilmiyorum çünkü arabayı alıp da Girne’ye doğru gittiğimizde, Ayyorgi’de durduk… Polise “Arkamı bir yokla” dedim. “Kan var mı arkamda?”

Arkama dokandı ve “Yoktur” dedi…

“Bir daha bak” dedim polise… “Eminsin? Sırtımda kan yoktur?”

O da bana, “Ne oldu sana?” dedi. “Niçin ısrar eden?”

Çünkü bana göre vurulmadan o mesafeyi almak imkansızdı…


Beşinci Mil Plaj ve Lokantası'nın kayıp sahipleri Porfiris ve Pağona Ekonomidis, kızları Ksenya ve oğluları Panayotis ve George ile...

(Devam edecek)