Derya ULUBATLI
Kapalı Maraş (Varosha)’ya yönelik “Türk Tarafı”nın attığı adımlar dünyada kınanırken, Kıbrıslı Türk akademisyenler de bu süreci “çıkmaz sokak” olarak tanımladı. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte Maraş’ın yüzde 3.5’lik bir bölümünün askeri bölge statüsünden çıkarılarak mülk sahiplerine iade edileceğini duyurması geniş yankı yarattı. Kıbrıs odaklı son gelişmeleri uzman akademisyenlere sorduk.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın adaya yaptığı son ziyaret sırasında yapılan açıklamaya, Birleşmiş Milletler’in tepkisi gecikmedi. Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC yetkilileri tarafından atılan bu adım üzerine toplanan BM Güvenlik Konseyi (BMGK), bu açılımı kınadığını bildiren bir açıklama yaptı.
Erdoğan tarafından yapılan “iki devletli çözüm” vurgusunun da kabul edilemez olduğunu dile getiren Güvenlik Konseyi yetkilileri, Maraş adımını “provokatif” olarak nitelendirdi.
Akademisyenler ne diyor?
Bu gelişmelerin ardından YENİDÜZEN, konuyla ilgili adanın kuzeyindeki akademisyenlerle konuştu.
Akademisyen Prof. Dr. Yücel Vural konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Maraş ile ilgili kararların tek taraflı alınamayacağını, bunun ancak BM ile istişare içinde yapılabileceğini ifade etti. Bu konuda ısrarcı olunmasının Türkiye’yi uluslararası toplumla çatışmaya sokacağını söyleyen Vural, BM’nin konuyla ilgili atacağı adımların da önemli olduğunu vurguladı.
Bir diğer akademisyen Yrd. Doç. Dr. Umut Bozkurt ise BM Güvenlik Konseyi’nin bu konudaki tavrının baştan beri değişmediğini, kınamanın beklenen bir karar olduğunu kaydetti. Türkiye’nin konuyla ilgili adımlarını riskli bulduğunu da aktaran Bozkurt, geri adım atılmaması halinde müzakerelerin çıkmaza gireceğinin altını çizdi.
Öte yandan DAÜ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, bu kararı Türkiye hakkında AİHM’de açılacak mal davalarına karşı bir önlem olarak değerlendirdi. Bahsi geçen kararın Kıbrıslı Rum yetkililere karşı yapılmış bir misilleme olarak da yorumlanabileceğini aktaran Sözen, Türkiye’nin Maraş açılımıyla Kıbrıs Rum toplumunun müzakerelerdeki tavırlarına misilleme yaptığı görüşünü belirtti.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı İpek Borman ise BM Güvenlik Konseyi'nin kapalı Maraş'la ilgili yaptığı açıklamanın “malumun ilamı” olduğunu ve bilinen, beklenen bir sonuç olduğunu ifade etti.
Vural: “Maraş açılımı BM ile istişare içinde yapılmalı”
“Maraş açılımı BM ile istişare içinde yapılmalı… Aksi takdirde Türkiye’nin uluslararası toplumla yaşadığı çatışma derinleşir”
Akademisyen Prof. Dr. Yücel Vural, Birleşmiş Milletler üyesi bir ülke olan Türkiye’nin, BM kararlarına aykırı hareket etmesinin çok yanlış olduğunu dile getirdi. Vural sözlerine şöyle devam etti: “BM’nin 550 ve 789 numaralı kararlarına göre Kapalı Maraş bölgesi ancak BM yönetiminde açılabilir ve mülk iadesi de yine BM kararları çerçevesinde yapılmalıdır. BM Güvenlik Konseyi’nin 550 ve 789 no’lu kararları nedeniyle, Kapalı Maraş özel bir statüye sahiptir ve buradaki özel mülkiyet Kıbrıs’ın kuzeyinde Kıbrıslı Rumların terk ettiği özel mülkiyetten farklı bir kategoride yer almaktadır. Bir ülke BM üyesi olurken Güvenlik Konseyi’nin kararlarını onayladığını ve bu kararlara uyacağını da peşinen kabul etmektedir. Bu kararları eleştirebilirsiniz ama, tam da kararların öngördüğünün tersini yaptığınız zaman da uluslararası toplumla çatışmaya davetiye çıkarmış olursunuz. Türkiye Cumhuriyeti aldığı bu kararla üyesi olduğu kuruluş ile de ters düşmüş oldu”.
Vural şu ifadeler kullandı: “Türkiye ya da Kıbrıs’ın kuzeyi adına yapılan açıklamalarda AİHM’nin konuya yaklaşımı ile BM Güvenlik Konseyi’nin kararları birbirine karıştırılıyor. ‘Özel mülkiyet haklarına saygı göstereceğiz’ deniyor ama o bölgenin BM yönetimine devredilmesi gerektiğine dair kararlar görmezden geliniyor”
Öte yandan Vural, bölgeye sivil yönetimin girmesinin Türkiye ile uluslararası toplum arasındaki çatışmayı derinleştireceğini de vurguladı.
Kapalı Maraş bölgesine girilmesi kararının sadece Türkiye’yi uluslararası toplumla çatışmaya sokmakla sınırlı kalmayacağını sözlerine ekleyen Vural, bu durumun müzakereleri de olumsuz etkileyeceğinin altını çizdi ve şunları söyledi: “Bu durumda müzakerelerin geleceği de ciddi bir açmaza girecektir. Zaten müzakere süreci çökmüştü, ve bu kararla başlamasını engelleyen çok ciddi nedenler yaratılmaktadır. Bu noktada BM’nin alacağı tavır çok önemlidir. Bir tarafta hiçbir şekilde geri adım atmayacağını bildiren Türkiye Cumhuriyeti, diğer tarafta bu kararı kınadığını ve geri adım atılması gerektiğini söyleyen BM Güvenlik Konseyi… BM’nin atılan adımın geri alınması için ilgili devleti ve siyasal aktörleri zorlayıcı ekonomik, siyasal ve askeri yaptırımlarda bulunup bulunmayacağı da merak konusudur”.
Bölgeye sivil yönetimin girmesinin yeni ve tehlikeli bir durum yaratacağını dile getiren Vural, BM Güvenlik Konseyi’nin bundan sonra alacağı kararların kınama boyutunun ötesine geçerek bazı siyasal ve ekonomik yaptırımlar içerebileceğini belirtti. Vural, “BM Güvenlik Konseyi doğrudan doğruya yaptırım uygulayamayabilir. Yine de, atılan adımların geri alınmasını istediği için, AB ve diğer bazı devletler, BM Güvenlik Konseyi’nin bu kararına dayanarak Maraş’ta faaliyette bulunacak kişi ve kuruluşlara yaptırım kararı alabilecektir” şeklinde konuştu.
Vural, Kapalı Maraş’ta eşdeğer mal uygulaması yapılmasının mümkün olmadığını, bunun BM kararlarına aykırı olduğunu dile getirdi. Yerel yönetimleri buraya sokmanın ve buraya yatırım yapmanın Türkiye’nin vereceği bir karar olmadığını söyleyen Vural, “Kıbrıs’ın kuzeyi olarak ancak özel mülkiyetin geri verilmesi yönündeki engelleri kaldırabiliriz. Eşdeğer mal uygulamasını yürürlüğe sokmak ya da Maraş’a kamusal yatırım yapmak tek taraflı alınacak bir karar değildir” dedi.
Bazı Kıbrıslı Rumlara mal iadesi yaparak BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla oluşan Kapalı Maraş statüsünün değiştirilemeyeceğini vurgulayan Vural, “Bu adımdan sonra yeni sorunlar ortaya çıkacaktır. Bu adımı sürdürmekte ısrar edileceği açıklandığına göre, Türkiye ile uluslararası toplum arasındaki gerilim de yeni bir aşamaya sürüklenecektir” şeklinde konuştu.
Bozkurt: “Türkiye’nin adımları müzakereleri zora sokabilir”
“Türkiye’nin attığı adımlar çok riskli, müzakereler çıkmaza girebilir…”
Akademisyen Yrd. Doç. Dr. Umut Bozkurt, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Maraş açıklamasının ardından gelen BM Güvenlik Konseyi kınamasının beklenen bir durum olduğunu dile getirdi.
BM’nin bu konudaki tavrının net olduğunu ve bunu daha önce de açıkladığını söyleyen Bozkurt, “Türkiye’nin Maraş’ı açması zaten baştan beri sıkıntılı bir durumdu. Şahsen BM’nin kararlarına saygı gösterilmesi ve Maraş’ın BM yönetiminde açılması gerektiğini düşünüyorum. Mülk iadesi yapılacaksa bu da yine BM kuralları çerçevesinde olmalı” şeklinde konuştu.
Bozkurt Türkiye Cumhuriyeti destekli Maraş açılımını, Erdoğan’ın iç siyasetteki dengeyi kurmak için attığı bir adım olarak nitelendirdiğinin de altını çizdi. Bozkurt, “Buradaki mesele BM’nin tepkisinden çok, Türkiye’nin neden bu adımı attığıdır. Şahsi fikrim Erdoğan’ın iç siyasetteki dengeyi kurup, seçimlerde MHP’nin desteğini alabilmek için bu adımı attığı yönündedir. Öte yandan bu adım Türkiye’nin ABD ve AB ile olan ilişkilerini de yıpratmaktadır. Bu sebeple, dış ilişkileri dengede tutma çabası ve Kıbrıs Türk muhalefetinden gelen boykot, Erdoğan’ın daha büyük adımlar atmasını engellemiştir” dedi.
Türkiye’nin bu konuda attığı adımların çok riskli olduğunu ve adadaki müzakere sürecini çıkmaza sokabileceğini savunan Bozkurt, “Türkiye’nin attığı bu adımlar çok risklidir. Uluslararası toplumun tepkisi olmasaydı bu karar bizi müzakereler açısından geri dönüşü olmayan bir yola sokabilirdi. Federasyon ve kalıcı bir çözüm için BM’nin kararları doğrultusunda hareket etmeliyiz” vurgusu yaptı.
Sözen: “Karar, AİHM’de açılacak mal davalarının önünü kesmek için alınmış bir önlem”
“Karar, hem AİHM’de açılacak mal davalarının önünü kesmek için alınmış bir önlem, hem de Kıbrıslı Rum liderlere misilleme…”
Prof. Dr. Ahmet Sözen, Türkiye’nin Maraş ile ilgili bu kararını “kaçınılmaz bir adım” olarak değerlendirdi. Birçok Kıbrıslı Rum vatandaşın kuzeydeki taşınmaz mallarına ulaşabilmek için Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuru yaptığını söyleyen Sözen, açıklamasına şöyle devam etti: “Rumlar kuzeydeki mallarına ulaşmak için Taşınmaz Mal Komisyonu’nu kullanıyor, ama Maraş’ın durumu farklı. Burası askeri bölge olarak geçtiği için orası için yapılan başvurular değerlendirilemiyor. Bu da bazı Kıbrıslı Rumların AİHM’e başvurmasına yol açıyor. Bir müddet sonra AİHM’de Türkiye aleyhine açılmış birçok mal davası olacak. Türkiye’nin bunlardan kurtulmak için bir adım atacağını tahmin ediyordum”.
Sözen, bahsi geçen davaların önünü kesmek için Türkiye’nin üç seçeneği olduğunu dile getirdi: “Bu davaların çözümü üç şekilde bulunabilirdi; birincisi kapsamlı bir çözümde uzlaşıp kendi içinde yeni bir mülkiyet rejimi oluşturmak, ikincisi BM’nin kurallarını genişletmeyi teklif ederek karşılıklı güven yaratıcı önlemler oluşturmak ve adanın kuzeyinin de faydalanabileceği yeni maddeler eklemek, üçüncüsü ise bölgenin belli bir kısmını askeri statüden çıkarıp, insanlara mallarını geri vermek. Türkiye üçüncü seçeneği uygun buldu.”
“Bu açılımı Rum yetkililere karşı yapılmış bir misilleme olarak da görüyorum”
Kişisel dileğinin kapsamlı bir çözüm olduğunu da belirten Sözen, BM’ye farklı kurallar çerçevesinde uzlaşmanın da teklif edilebileceğini söyledi. Sözen, Maraş konusunda Türkiye’nin mevcut şartlarda ‘kötünün iyisi’ sayılabilecek bir çözüme gitmeyi tercih ettiğini söyledi. Yapılanın Türkiye için alınabilecek en hızlı çözüm kararı olarak görüldüğünü vurgulayan Sözen, öte yandan bu adımı Kıbrıs Rum tarafına yapılmış bir misilleme olarak gördüğünü de belirtti. Sözen, “Bunu sadece AİHM için atılmış bir karar olarak değil, Kıbrıslı Rum yetkililere karşı yapılmış bir misilleme olarak da görüyorum. Bu, Annan planına ‘hayır’ demiş, Crans Montana’da uzlaşmaktan kaçınmış ve eşit güç ortaklığına dayanan bir birleşmeye yaklaşmamış Kıbrıslı Rum liderlere, adım atmaları için yapılmış bir misilleme gibidir” şeklinde konuştu.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı İpek Borman: “‘Ben yaparım, olur' siyaseti ile ancak uluslararası hukuk ihlaline imza atarsınız.”
“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına rağmen ‘ben yaparım, olur' siyaseti ile ancak uluslararası hukuk ihlaline imza atarsınız.”
Uluslararası İlişkiler Uzmanı İpek Borman, BM Güvenlik Konseyi'nin kapalı Maraş'la ilgili yaptığı açıklamanın “malumun ilamı” olduğunu ve bilinen, beklenen bir sonuç olduğunu belirtti. Borman şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ortada kapalı Maraş'a ilişkin alınmış Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları varken ve bu kararlarda ‘Maraş'a sakinlerinin dışında başkalarının yerleştirilmemesi ve bölgenin BM idaresine devredilmesi’ açık bir şekilde ortadayken, 'ben yaparım, olur' siyaseti ile ancak uluslararası hukuk ihlaline imza atarsınız. Bu siyasetle Kıbrıslı Türkleri yine dünya ile karşı karşıya getirirsiniz diye eleştirip durmamız da bundan dolayı değil miydi zaten? Ama Maraş'ta attığınız adımların, doğru olmadığını bile bile ve ısrarla, uluslararası hukuka uygun olduğunu iddia ederek Pandora'nın kutusunu açtılar ve bizi yine dünyadan kopuk bir siyasetin içine hapsettiler. Öyle bir ezber bozdular ki günlerdir dünya ülkelerinden kınama açıklamaları ardı ardına geliyor. Uluslararası siyasette böyle bir dava savunuculuğunun eşi benzeri olduğunu hiç sanmıyorum. Dışişleri Bakanlığı açıklaması diyor ki: “KKTC Bakanlar Kurulu askeri statüden çıkardığı bölgenin tekrar açılmasına matuf bir karar istihsal etmemiştir. BMGK’nın, kapalı Maraş’ın ‘tekrar iskâna açılmasına’ ilişkin Rum tarafının mesnetsiz iddialarına dayanarak açıklama yapması üzücüdür.” Halbuki konu bu değil zaten ve BMGK da konunun bu olmadığını ortaya koyabilmek için, geçen seferki kararından farklı olarak, açık açık 'BMGK, Maraş'ın BM idaresine devri dahil olmak üzere kararlarının tam olarak uygulanmasının önemini vurgular' demiştir. Ama tabii BM kararlarıymış, uluslararası hukukmuş, bunların bizim siyasetimizle ne ilgisi var ki! Biz yaparız, olur!