Bu hafta haberlere konu olan bir cinsel istismar davasında mahkemenin dikkatleri çektiği bir nokta vardı: 10 yıl içinde mahkeme önüne gelen cinsel nitelikli suçlar dokuz katı artmıştı. Rakamsal olarak oldukça fazla bir artışa işaret eden bu bulgu ilk bakışta üzerimizde korkutucu bir etki bıraksa da bu rakamsal artışı ancak bağlam içerisinde değerlendirerek anlamlandırabileceğimizi unutmamak gerekir.
Bu rakamsal artışı birkaç farklı noktadan açıklamaya ya da anlamaya çalışabiliriz. Örneğin geçtiğimiz 10 yıl içerisinde ülkedeki popülasyon da artmıştır. Buna bağlı olarak suç oranlarında genel bir artış söz konusu olabilir. Bu noktadan bakıldığında sadece cinsel nitelikli suçlar kategorisini değil, tüm suçlardaki oransal artışa bakmak anlamlı olacaktır. Cinsel nitelikli suçlarda artış vardır deyebilmemiz için, öncelikle nüfusa oranlı suç değerlerini belirlememiz gerekmektedir. Bunun ardından da suçlar içerisinde cinsel nitelikli suçların tuttuğu yeri. Eğer 10 yıl önce nüfusa oranlı suç değeri içerisindeki payı ile bugünkü payı arasında bir değişiklik yok ise veyahut bu değişiklik oldukça az ise aslında oransal olarak bir artıştan bahsedemeyiz.
Mahkemeye intikal eden cinsel suçların sayısında nominal olarak bir artışın oluşmasında başka bir sebepse, 2014 yılında gerçekleşen ve özellikle cinsel suçlara dair maddelerde yoğun çalışma yapılan Ceza Yasası değişikliği olabilir. Örneğin, bu hafta karara bağlanan 16 yaşından küçük çocuğun cinsel istismarı suçu 2014 yılındaki değişiklik ile tanımlanmış bir suçtur. Yasanın önceki hali sadece kız çocuklarına yönelik bir suçu tanımlamaktaydı. Elbette ki eşitlik ilkesine aykırı olan bu ve buna benzer diğer maddeler, bu hafta da bilfiil cezalandırıldığını görüp doğruluğunu yeniden hatırladığımız şekilde cinsiyet ayrımı yapan ifadelerden arındırılmıştı. Bu sebeple 10 yıl önce suç olmayan çeşitli fiiller bugün suç kapsamında olduklarından ötürü, doğal olarak mahkemeye intikal eden dava sayısında da bir artıştan söz etmek mümkün hale gelmiştir diyebiliriz.
Başka bir bakış açısı da belki bir miktar toplumsal umudu da barındırıyor olabilir. Genel olarak, hemen hemen tüm ülkeler ve hukuk sistemlerinde cinsel nitelikli suçların soruşturulma ve yargılanma oranı diğer suçlara kıyasla düşük seyretmektedir. Cinsiyetçi ve mağdur suçlayıcı tavırların yaygınlığı, maalesef evrenseldir. Bu da cinsel nitelikli suç mağdurlarının şikayetçi olmalarının ya da şikayetlerinde ısrarcı olmalarının önüne geçmektedir. Küçükler söz konusu olduğunda ise, gerek cinselliğe dair tabu ve ayıplayıcı yaklaşımlar gerekse çocuğun cinselliğe dair bilinç ve algısının kısıtlı olması böyle bir konuyu bırakın polisle yakına ile bireyleriyle bile konuşabilmesini kısıtlamaktadır. Çocukların cinsel istismarında, istismarcı çoğu zaman çocuğun yakını yetişkinler olduğu bilgisi de bize mağdurun başına gelenlere dair birisiyle konuşmaması yönünde korkutulduğu, daha ileri şiddetle tehdit edildiği gerçekliğini de unutturmamallıdır. Bu noktadan hareket ettiğimizde, mahkemeye intikal eden suç sayısının artışını mağdurların kendilerini şikayet etmeye daha elverişli sosyal olarak güvenli bir ortamda bulduklarını, belki söyleyebiliriz. Yani belki de işlenen suçun sayısı değil, bunun polis ve mahkemeye intikal oranları artmış olabilir. Bu da, toplum olarak belki bir nebze olsun daha bilinçli ve farkında olduğumuz sonucunu çıkarmamıza yardımcı olabilir.
Tabii ki bu yukarıda bahsettiğim açıklama olasılıklarına dair elimizde veri olmadığı için, kaldık mı yine sayısal fazlalık ile başbaşa? Bağlamda nereye oturduğunu bir kenara bırakacak olursak, sayısal olarak bu küçük ülke için büyük denecek bir değişiklikten bahsediyoruz. Bu da yine, bu küçük ülke için büyük bir soruna işaret ediyor. Dolayısıyla, sıradaki sorumuz bu sorunsal ile nasıl başa çıkabileceğimiz sorusu olmalıdır. Cinsel suçlarla başa çıkabilmek, her sorunda olduğu cinsel suçları anlamaktan geçer.
Yukarıda da bahsettiğim üzere, cinselliğin bir tabu olması, aslında bu alanda suç işlenmesini kolaylaştırıcı bir etkendir. Cinselliğin ayıp ve konuşulmayan bir konu olması, gizlilik örtüsü ile hem cinsel nitelikli suçları saklamakta hem de mağdurları bu örtünün gerisine hapsetmektedir. Cinsellik, aslında, kişinin beden otonomisinin bir uzantısı olarak rıza ve onayını kullanmak suretiyle istediği zaman ve istediği şekilde yaşayabileceği, doğal bir şeydir. Cinsel suçlar söz konusu olduğunda, modern ceza hukukunun korumak istediği de bu otonomi ve rıza gösterme hakkıdır. Bu sebepledir ki, cinsel suçların suç olmasının sebebi cinsellikle ilgili olmaları – yani “ayıp” şeyler olmaları değil – kişinin beden otonomisi ve rıza gösterme hakkını ihlal eden, kişisel sınırları çok derinlemesine aşan fiiller olmalarıdır.
Bir kişinin bedenine dair otonomisini bilfiil kullanabilmesi ve cinsel fiillere rıza göstermesi, kişinin olgunluğu ile doğrudan bağlantılıdır. Bu sebeple örneğin, küçüklerin ve zihinsel kapasitesi cinselliği anlayıp buna rıza göstermeye elverişli olmayan kişilerin rızasının olmadığı varsayılır. Rızanın yoksun olacağı diğer durumlar ise, kişinin değerlendirme yapıp rızasını özgürce göstermesine olanak tanımayan koşulların bulunduğu durumlardır. Rıza yoksunluğu, fiziki olarak değil zihni olarak ifade edilen bir kavramdır. Yani bir kişinin kafasına silah dayamak o kişinin fiziksel olarak direnç göstermesinin önüne geçse dahi bu kişinin gerçekleşen cinsel fiile rıza gösteriyor olduğu anlamına asla gelmez. Başka bir örnek vermek gerekirse, kişiler arasındaki ast-üst ilişkisi ya da otoriteye bağlı güç ilişkisi, astın amirinin talep ve isteklerine boyun eğmek zorunda hissetmesine yol açan baskıcı bir ortam oluşturacağından bu bağlamda da cinsel ilişkiye veya cinsel nitelikli fiile kişinin rıza göstermiş olacağından bahsedemeyiz.
Buraya sığdırmaya çalıştığım bu birkaç örnek ile değinmeye çalıştığım şey ise aslında şu: cinsel suçların önlenmesini istiyorsak eğer, kişinin özgürce rıza gösterebilmesinin veya rızasını geri tutmayı seçebilmesinin koşullarını yaratmalıyız. Bunun için ise önermek istediğim araç ise şu: Cinsellik Eğitimi. Çocukların yaş ve öğrenme kapasitelerine göre tasarlanmış, beden algısı, güvenli cinsellik, karşılıklı rızanın önemi konularını kapsayacak bir eğitim modülü. Kısacası biz kişilere doğal olan cinselliğe dair kendi bedenlerini nasıl koruyacaklarını ve yönetebileceklerini, başkalarının bedenlerine dair sınır ve tercihlerine nasıl saygı duyacaklarını öğreterek bu suçların mağduru olmalarını hatt suç işlemelerini azaltabiliriz.
Örneğin, bu hafta mahkum olan sanık, cinsel ilişkiye girdiği kişinin yaşının küçük olduğunu düşünmediğini mahkemede beyan etmişti. İdeal koşullarda, kendinden küçük olduğu çok açık olan birisiyle cinsel münasebete hazırlanan birisinin kişinin yaşına dair varsayım ile hareket etmek yerine hem kendini hem de karşısındakini güvence altına almak üzere bu bilgiyi açıkça teyit etmesi gerekirdi. Bunu da ancak, bu prensibi içselleştirecek bir eğitimden geçmiş ve bu farkındalığa sahip olsaydı yapabilecekti. Elbette, eğitimle tüm sorunu kökten çözebileceğimi iddia etmiyorum, fakat sorunu çözmek yolunda çok büyük bir yol katetmemize yardımcı olacağına inancım derin.
Standart eğitimin bile erişebilirlik, eşitlik, fiziki koşulların güvenliğinin açıkça eksik ve yoksun olduğu ülkemizde, cinsellik eğitimini konuşabileceğimiz yetkili bir muhatap bulabilir miyiz emin değilim. Fakat, koltukları işgal edenler görmeye ve duymaya hazır olana kadar ya da görmeye ve duymaya hazırlarla yer değiştirene kadar bildiğimizi, inandığımızı söylemekten ve tartışmaktan imtina edecek lüksümüzün de olmadığı aşikar.