Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamının katillerinden birisinin annesi tarafından lanetlendiğini öğrenen bir Kıbrıslırum okurumuz, Dohni ve Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamının kurbanları anısına bir öykü kaleme aldı
Geçtiğimiz hafta içinde çok değerli arkadaşımız, rahmetli Mihalis Kirlitças’ın yakın bir arkadaşından bir mesaj aldım.
Şöyle yazıyordu :
« Sevgili Sevgül,
Benim adım …..’dır ve Mihalis Kirlitças’ın yakın bir arkadaşıyım. Son 27 senedir yurtdışında yaşamaktayım. Bir bloğum vardır ve bu blogta Kıbrıslırum diyalektiyle yazılar yazarım ki sanırım bu enderdir. Bir arkadaşım, yıllar önce Kıbrıslırum diyalektiyle yazmış olduğum bir öyküyü Kıbrıslıtürk diyalektiyle çevirdi. Bu metin 2009 yılında Kıbrıslırum medyasında yayımlanmıştı, şimdi bunun Kıbrıslıtürk medyasında da yayımlanmasını istiyorum. Özellikle gelecek hafta Dohni katliamının yıldönümünde…
Kaleme aldığım bu öykü, Mihalis Kirlitças’ın bana yıllar önce anlatmış olduğu gerçek bir hikayeden esinlenmiştir. Kirlitças Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamından söz ediyordu ve bana « Bilmiyor musun ? » demişti. « Hayır » demiştim. O meşhur tablosunu çizmekteydi, « Muratağa-Maratha » adını verdiği… Kirlitças bana Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamının katillerinden birisinin annesinin oğlunun kanlı giysilerini görünce oğlunu cezalandırsın diye Tanrı’ya yakarmış olduğunu anlattı. Bu noktadan hareketle, « Cira Petrulla’nın itirafı » öykümü kaleme aldım… »
Biz de bu Kıbrıslırum okurumuzun yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz. Yazının devamı şöyle:
“Cira Petrulla’ nın itirafı - 2 -
Aceras Anthopophorum - Mart 2009
Popaza varmadan önce, sokağı bir dane gürültülü landrover gabladı ve yolumu kesti ba. Üç dane asker çıkdı dışarı ve kaleşnikofları üstüme doğrulttular. Başlangıçta Türk olduklarını zanneddim ve ta ki gonuşsunlar ba az galdı ruhum çıkıyordu bedenden.
«Sokağa çıkma yasağı varkana nereye gidersiniz bayan? » diye sordu ba bir dane turuncu gafalı.
« Gaçın önümden da gece olmadan çabucak popaza gitmem gerekir» dedim ge.
«Gün batımından soora sokakta dolaşmak yasagdır», dedi ba bir asker olarak.
«Bak oğulum», dedim ge kibar bir dilinan. «Ben Kosti’ nin anasıyım ve acilen popaza gidmeliyim».
«Biz Κosti diye birini tanımayık», dedi ba o. «Göster bize bakayım çantada ne var».
Dedim ge bıragsın beni geçeyim ve Kosti’ nin anasıyım şu gözetir kövü Türklerden.
«Hangi Türkler», dedi ba o. «En son Türklerin hepsini öldürdük. Kövü biz gözetlerik ve Kosti diye birini tanımayık».
Bana öyle der demez hepsini gaybettim. Gorgduğum belli olduydu sankim. Sonra beni bıragsınlar geçeyim da çabuk çabuk popaza gideyim deyin başladım hasda gibi davranmaya.
«Önce ver bura çantayı bakalım bir içinde ne var» diye silahıyla emir verdi ba öteki.
Çantayı kaptılar ba, çünküymüş içinde askeri malzemeler varımış. Bir hamle yabdım alayım genni geri o turuncu gafalı olandan, amma yetişemeden alayım, diğer arap olana savurddu genni. Sevindiler, çocukların bir topunan oynadığı gibin. Garşılık vermeye gagdım amma o turuncu kafalı dibciknan bir tane vurdu ba omuzuma ve düştüm yere. Aldılar gıyafetleri ve gaçtılar.”
Cira Petrulla’ nın sesi sanki kendi oğluna ağlarmış gibin yine hıçkırıkların içinde gayboldu. Popaz nasıl tepki vereceğini bilmeden, sessiz galdı ve bırakdı genni ağlasın da içini rahatlatsın. Bir yudum daha su içti ve bir ağlayıp bir gonuşmaya devam eddi.
İstedim Popaza getireyim genneri da okusun gennere da gömelim genneri, insanların gömülmesi gibi. Türk olsalar bile, Tanrı insanları sahip oldukları gana göre ayırmamızı ve onları gömmememizi kabul edemez. Bulunduğum yerde oraşda yere otrudum ve ağladım. İnsannara ağladım. Oğlum için da ağladım. Bir anne olan Banayia’ya acımı anlaması ve başımıza gelen bu kötülüğe dayanabilmem içun ve ba güç vermesi içün yalvardım. Kostis’imin ne yabdığını düşünmemek için başga şeyler düşünürüdüm. Benim bedenimden çıkan bir insanın böyle bir kötülük yapabileceğine inanamadım. Bütün bunnarın benim aklımın uydurduğu delilikler olduğunu düşündüm. «Basdardalar giddiler ve kövden bir domuz çaldılar ve Türk uçağı düştüğü için kutlama yapıp ziyafet çekdiler» diye düşündüm. Bu fikir beni avuttu, galkdım ve eve döndüm.
Gendi gendimi yedim bitirdim. Giddim ve uzandım belkim uyurum da düşünmem diye. Bütün gece gözümü gırbmadım. Çocuklarımı savaştan gözetmesi için Tanrıya yalvardım. Mihalis’im 20 Temmuz’da giddi ve 10 Ağustos’dan beri ondan haber alamadık. Saat saat gorkudan titrerim. Bu ganların iyi bir şey için olmadığını düşünürüm.
Saat dördden gakdım. Onbeş Ağustos oldu. Doğruldum ve yürüyerek bahçaya guyudan birkaç bavuri su getirmeye giddim. Dönerkan Salebi’nin Antona’sı ve gızıyla garşılaşdım. Selamladım genneri ve garşılık verecekleri yerde yere tükürdüler ve içeri girdiler. Fanatiklerdendiler ve Makariyos’u desteklerdiler. Doğrusunu söylemek gerekirsa neden tükürdüklerini bilmek istemedim. Bilmem ama aklım yine Kostis’ime gitti. Koştum ve kimseyi görmemek içun içeri girdim.
Dış kapının açılmasını duyduğumda saat dokuz civarıydı. Bakmak için koştum. Kostis’imin kövde olduğunu biliridim, amma gene da Mihalis’im için da içim içimi yeridi. Bahçeden içeri girdiğini görür görmez kötü birşey olduğunu annadım.
«Gonuş n’oldu» dedim ge.
Bakardı ama görmezdi beni, sankim da aglı başga yerdeydi, çatlayıyordum meragdan.
«Gonuş oğulum, söyle ba».
Geldi ve beni gucağına aldı ve hünküre hünküre ağladı.
«Mihail’ imiz...», dedi ağlayarak ve sesi kesildi.
Kollarının arasında bayıldım.
Cira Petrulla’nın sesi aniden sertleşti ve yüz ifadesi tekrardan gaya gibin oldu. Sankim artık bişey hissetmemesi için uyuşturucu içmişdi.
Beni ayılddığında, eğer birşey billirsa diye sordum ge.
«Belirli birşey bilmem» dedi ba. «Sadece askerden mesaj yolladılar ve Mia Milya’da öldüğünü söylediler.».
Beni öylece gucağında dutarkan ki ağlarıdım, bir anda bağırmaya başladι.
« Pis Türkler, gardaşımı öldürdünüz ba. Böyüce onun ganını geri almak içün bir yüzlercenizi daha geberdecem».
«Neden? Şimdiye gadar kaç yüz gişi öldürdün da bir yüzlerce daha öldürecen»; diye sordum ge.
Sessiz galdı ve cevap vermedi. Oraşda annadım ki gorgduğum ne varısa oldu.
Cira Petrulla’ nın sesi tekrardan çatladı ve bir ağlama bir feryat oldu.
«Günah işledim peder. Evladıma lanet ettim, Banayia’nın gününde, sevinemesin diye». Dedim ge ki Mihalis’imiz odur ki öldürdüler ve gömülmeden galdı aynen gıyaftlerinin üstündeki gömülmeden galan insanların ganları gibi. «Allah’a hakaret bilem ettim pederim» dedim ge, «bana doğurmam için çocuk yerine bir canavar yollayan bu Allah da kimdir»;
«Allah’dan özür dilemek isterim peder, ismine saygı duymadığım için. Allah’dan af dilemek isterim şu o zamandan beri manastıra kapanmış olsa da hala daha Kostimi affedecek gücü gendimde bulamadım».
«Tanrı seni affetti bayan Petrulla, çünkü vatan için evlat verdin», dedi ge popaz avudurcasına.
Cira Petrulla popazın sözlerini duyar duymaz, göğsüne tekrardan daş basdı ve ses tonu yaşlanmış olmanın getirdiği hissizliğe geri döndü. Popaz biraz şaşkın biraz donuk, ona başka ne söyleyebilirdi, ona bazı dualar okumaya başladı. Cira Petrulla iskemleden gakdı. Ona sırtını dönüp gaçmak içün yola çıkmadan önce, ona söyleyeceklerini söylemek içün ağzını açmaya tereddüt edermiş gibi dudaklarını sıkdı. Suratı otuz beş sene önce gan görmesi gibi aynı tiksinmeyle bulutlandı.
Gaçmak için dönerkan, popazın okumasını böldü ve onu görmek için hararetle seslendi:
«Eğer benim için okuyorsan peder, vazgeç. Sen beni yakan savaş için dua eden, Tanrı için değil».
Basdonunu duddu ve oraşdan gaçmak için yalnız başına doğruldu.
Popaz okumaya ve Tanrı’ ya onu bağışlaması için yalvarmaya devam etti.
(Aceras Anthopoforum - Mart 2009)
https://acerasanthropophorum.blogspot.com/
(Bu yazı Kıbrısrumcası’ndan Kıbrıstürkçesi’ne Nuri Sılay tarafından çevrilmiştir.)