ÇIRAK VE TABLOSU

Mehmet Çağlar



" Usta bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış.
Büyük usta, öğrencisini uğurlamış.
Çırağına:
"Yaptığın son resmi, şehrin en kalabalık meydanına koyar mısın?"
demiş.
"Resmin yanına bir de kırmızı kalem bırak.
İnsanlara, resmin beğenmedikleri yerlerine bir çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmeyi de unutma"
diye ilave etmiş.

Öğrenci, birkaç gün sonra resme bakmaya gitmiş.
Resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş.
Üzüntüyle ustasının yanına dönmüş.
Usta ressam, üzülmeden yeniden resme devam etmesini tavsiye etmiş.

Öğrenci, resmi yeniden yapmış.
Usta, yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş.
Fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını söylemiş.
Yanına da, insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış.
Birkaç gün sonra bakmış ki, resmine hiç dokunulmamış.
Sevinçle ustasına koşmuş.

Usta ressam şöyle demiş:

"İlkinde, insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün.
Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.
İkincisinde, onlardan müspet, yapıcı, olumlu olmalarını istedin.
Yapıcı olmak eğitim gerektirir.
Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi."
" (Ali Faik BAK: Renklerim Solarken, Cinius Yayınları, s. 111)


"Herkesin kendini haklı gördüğü, yine kendi aklını beğendiği, doğruyu aramak gibi bir beklentinin olmadığı bir dünyada laf söylemek gevezelik etmekten başka bir işe yaramıyor...
Bir konunun müzakeresinde tek gayenin haklı çıkmak!
Karşısındakini mağlup etmek anlayışı içinde konuşmak...
Bunun da bir anlam ifade etmediğini biliyorum...
Onun için insanlarla tartışmaktan vazgeçtim.
Artık yazarak konuşmak istiyorum ... " (Ali Faik BAK)

 

DUYGUSAL ZEKA

Arada –sırada da olsa,
Kendi kendimizi yargılıyor muyuz?
Yoksa!
Hakarete varan eleştiriler ile bazı insanların canını acıtmak,
Onların yaptıklarını yargılamak daha mı kolay geliyor bize?!
Enine boyuna araştırmak, tartışmak, değerlendirmek zordur,
Zaten nasıl olsa işin içinde mahcup olmak da yoktur!

Adil bir biçimde uzlaşmak,
"kazan-kazan" ve hatta “kazan-kazan-kazandır” modelini kurmakta zorluk çekmemek için,
Toplumsal düzenimizde,
İstenç gücünün gerçeklerle çatışmaması gerekir...

Plan mı pilav mı?
"Nereden bulursan bul ve öde" pilavdır;  plan değildir !
O zaman hiçbir sosyal olguda ittifak edemeyiz...

DÜŞÜNCENİN GÜCÜ

Diyeceğim o ki,  herkes kendi bilincinin sınırlarıyla çevrilidir.
Ancak kendi bilinç durumunu sorgulama yetisine ulaştığı zaman iç dinamiğinde belirli bir yol alabilir. Çünkü özne kendisidir ve kendisi ile özdeşleşme durumunu yaşar...
O zaman hakikati ve doğruyu nasıl bulacak?!
Kararın duygudan mı yoksa düşünceden mi kaynaklandığını bilerek,
O hissin temelinin farkına vararak ...