Bağımsızlık konusu CTP’de yıllarca tartışma konusu oldu. O gece de saatlerce süren tartışmaların ardından Özker Özgür'ün, son gece "uçak havalandı artık bizim yapabilecek hiçbir şeyimiz yoktur, bu uçağı salimen piste indirip ondan sonra yeni bir yolda yürüyebilmemizi sağlamamız lazım" sözü, CTP'deki dengeyi sadece bir oy farkla evetten yana oluşturdu.
O dönemin CTP Milletvekili Mehmet Civa da, partinin geleceği için, faaliyetleri sürsün, yeni mücadelelerde yer alabilsin diye 15 Kasım 1983'teki tarihi oylamada "evet" dedi. O da diğer milletvekilleri gibi kararı ayakta oyladı ama bir farkla... Mustafa Hacıahmetoğlu'ndan öğrendiği taktikle, gönülsüzlüğünü kolunu değil, işaret parmağını kaldırarak hissettirdi...
"BM Güvenlik Konseyi'nin kararları durdukça KKTC'nin tanınması mümkün değil" diyen Civa, ihracatta KKTC mührünün kullanılmaya başlanmasının, 1994'te ABAD kararıyla ambargoların zeminini hazırladığı görüşünü "KKTC mührüyle boynumuza ipi geçirdik" sözüyle ifade etti.
Uzun yıllar CTP'nin çeşitli yönetim kademelerinde görev alan, 1981'den 1998'e kadar da milletvekilliği yapan deneyimli politikacı 73 yaşındaki Mehmet Civa, TAK muhabirlerinin KKTC'nin ilan edildiği döneme ilişkin sorularını yanıtladı.
Soru: KKTC'nin ilanı öncesindeki ortam nasıldı ve KKTC nasıl bir süreçle ilan edildi?
KKTC'nin ilanı Denktaş beyin hayaliydi. Türkiye'deki askeri rejim sayesinde fırsat bulunca da bunu yaptı.
1981 seçimlerinde 40 üyeli KTFD Meclisi'ne girenler, KKTC'nin kuruluşuna da evet dedi. Bu seçimle oluşan mecliste CTP-TKP ve DHP'nin 21 milletvekili vardı ve hükümet kurmaya çalışmıştık ama olmadı. UBP-DHP-TBP hükümeti kuruldu.
KKTC'nin kuruluşuna TKP içinde karşı olanlar vardı ama parti olarak desteklerdi. Denktaş'ın TKP içinde hücresi vardı ve onlar Denktaş'la beraber hareket ederdi.
CTP ise ayrı devlet ilanına parti olarak karşıydı. KKTC'nin kurulmasının doğru olmayacağı, yanlış bir adım olacağı, topluma yeni bir şey getirmeyeceği, savaş nedeni bile olabileceği tartışılır, konuşulurdu.
KKTC'nin kurulmasına yönelik çalışmalar ısınınca CTP rutin köy gezilerini artırmıştı. Her yerde KKTC'nin kurulmasının yanlışlığını tartışırdık. Bir gece Düzova'da böyle bir toplantıda arbede çıktı. Bize fiziki bir saldırı olmadı ama tartışma yaşandı. Çok gergin bir ortamdı. Zor savuşturmuştuk o durumu...
Denktaş'tan milletvekillerine sarayda yemek
Durum böyleyken ansızın Denktaş'tan 14 Kasım gecesi için 40 milletvekilinin tümüne Saray'da bir yemek daveti geldi. Herkes birbirine "hayırdır" diye sordu. Konunun bu olabileceği aklımıza geldi ama KKTC'nin ertesi gün ilan edileceğini de tahmin etmemiştik. Saraya yemek için gittiğimizde, garsonlar yemek öncesi viski ikram ediyordu.
O gece Omorfo'da Denktaş'ın adamlarının köyleri gezip herkesi ertesi gün Meclis önünde toplanmaya çağırdığı bilgisi de almıştık.
Yemekte ben, Naci Talat'la beraber oturuyordum. Tam Denktaş'ın karşısında oturuyorduk. Bir ara tabaklara vurularak sessizlik sağlandı ve Denktaş konuşmaya başladı. Denktaş "Biz yarın devlet ilan edeceğiz. herkesten beklediğim yarın gelip bağımsızlık bildirgesini imzalasın ve Meclis’te de onay versin."
Türkiye ne diyor?
Denktaş konuşmasını bitirince Naci Talat sordu: "Bu konu Türkiye'yle görüşüldü mü? Oradan bir şey var mı?"
Bunun üzerine Denktaş elini uzattı ve "Elçilik oradadır, gidin sorun konuşun görüşün" dedi.
Denktaş, "Şu andan itibaren bütün dünyayla irtibatımız kesilmiştir. Telefon, telgraf, teleks dış dünyaya kapatıldı" dedi.
"DENKTAŞ 'KARŞI OLANLARIN YENİ OLUŞUMDA YERLERİ OLMAYACAK' DEDİ"
Denktaş şöyle devam etti:
"Ve bilinmesini isterim ki yarın bu oluşuma karşı olanlar olduğunu bilirim, genel kurulda bilinmesini isterim ki karşı olanların artık yeni oluşumda yerleri olmayacaktır."
Soru: Nasıl yorumladınız bu sözleri, tepkiniz ne oldu?
Denktaş'ın bu sözlerini o anda tam algılayamadık ama daha sonra değerlendirdiğimizde, evet bu bir tehditti. Diplomatik tehdit de böyle olur.
Konuşmalar ve yemek bitti. Ben, Fuat Veziroğlu ve Ekrem Ural'la tartıştım. "Çok ayıp ettiniz, bizi tongaya bastırdınız. Siz bu işi bilirdiniz ama bize hiçbir bilgi vermediniz. Bu gece toplantıda bizden bir şey beklemeyin, evet demeyiz" dedim.
Fuat Veziroğlu, Naci Talat'a "Be Naci akıllı olun, gidin karar alın ve bu işe evet deyin" diyerek telkin edip etki altına almaya çalıştı.
Biz de, TKP de parti meclisini toplama kararı aldık. Yemekten çıktık partiye gittik. Sabahın 01.00'ine doğru toplantı yaptık. Uzun uzun tartışmalar yaşandı. "Karşı olmaya devam edelim" diye söz aldım ama daha sonra baktım ki siyasi olarak bu karar alınırsa CTP'yi bitirecek.
"ÖZKER HOCA 'UÇAK HAVALANDI, SALİMEN PİSTE İNDİRİP YENİ BİR YOLDA YÜRÜMEMİZ LAZIM' DEDİ"
Özker hocanın "uçak havalandı artık bizim yapabilecek hiçbir şeyimiz yoktur, bu uçağı salimen piste indirip ondan sonra yeni bir yolda yürüyebilmemizi sağlamamız lazım" sözünü düşündüm.
"BEN DE EVET DEDİM"
Sabahın 05.00'i civarında oylamada, 1 oy farkla, 15'e 14, KKTC'nin ilanına “evet” deme kararı aldık. Ben de oy doğrultumu değiştirip "evet" dedim. TKP de büyük merakla bizim kararımızı bekliyordu, onlara da haber verdik ve sabah Meclis'e gittik, Bağımsızlık Bildirgesi'ne imza attık. Meclis saat 10.00'da toplandı, yerimizi aldık.
İŞARET PARMAĞINI KALDIRARAK OY VERDİ
Nejat Konuk Meclis Başkanı'ydı. Toplantıyı açtı, ardından Denktaş konuştu ve “KKTC'yi ilan ediyorum” dedi, “bunu ayakta oylayalım...” Herkes kalktı. Ben Hacıahmetoğlu'ndan bir şey öğrenmiştim. İstemediği yasalara sadece işaret parmağıyla oy verirdi. Ben de öyle yaptım. Karar oy birliğiyle geçti ve kuruluş tamamlanmış oldu.
Soru: Mecliste de köylerdeki gibi bir gerginlik var mıydı? Farklı bir tehdit oldu mu? Ailenize, çevrenize bir şey geldi mi?
Herhangi bir şey olmadı ama zaten o dönem Denktaş'ın toplumda büyük bir hakimiyeti vardı, basın yayın da çok kısıtlıydı. Denktaş mevcut basınla ve BRT'yle karizmatik bir etki yaratmıştı. Bizi de baskı altına alan mistik bir hava vardı. O gece parti meclisinde, “bizi linç edebilirler” diye kendi aramızda konuştuk, o psikolojiyi hissettik.
Somut tehdit Denktaş'ın o sözüydü: “Yeni oluşumda yerleri yoktur!”
"Hayır desek ne olur" diye sonrasında şakalı sohbetler ederdik.
"HAYIR DESEK PARTİ FAALİYETLERİNE İZİN VERMEYECEKLERDİ"
“Hayır” desek riskler içine girecektik. Parti faaliyetimize izin verilebileceğini düşünemem. Ama biz akıllıca stratejik bir karar aldık. Partide iki farklı görüş vardı, hayır diyenler son ana kadar direndi ama o günlerde öylesine disiplinli bir partiydik ki çoğunlukla karar alınınca Meclis'e gidip "evet" dedik.
"NE YAPALIM, UÇAKTAN MI ATLAYALIM?"
Soru: Siz bugün de o günkü kararınızın doğru olduğunu düşünüyorsunuz. O günden sonra partide neler oldu?
Birşey olmadı, herkes partide alınan kararı savundu. Özker Hoca'nın "uçak kalktı" söylemi de seslendirildi. Ne yapalım atlayalım mı uçaktan? Bizim için partinin faaliyetini sürdürmesi, yeni koşullarda siyasi bir çalışma önemliydi ve karar savunuldu. Bazıları yıllar sonra bu kararı o günün şartlarını düşünmeden eleştirdi. Gidip hayır deseydik ve bu parti kapatılsaydı ne olacaktı?!
Soru: Yeni anayasa hazırlanması sürecinde neler yaşandı?
Yeni anayasa hazırlıkları sırasına benim de dahil olduğum bir Meclis heyeti Ankara'ya gittik. 1980 darbesinin ardından Kenan Evren devlet başkanıydı. Çankaya köşküne gittik. Orada İsmail Bozkurt bir şey söyledi. Kıbrıs Türk Federe Meclisi, Kurucu Meclis ilan edilsin ve yeni anayasayı o hazırlasın istiyorduk ama Denktaş'ın kafasında başka kurgular vardı.
Evren "Siz bizim şu 40 bin askere dua edin. Şu komünistler sizi çoktan oradan götürmüş olacaktı, siz bizim askerlere dua edin" dedi. Bize öyle bir hava verdi ki 40 bin asker sizi istediği gibi korur, eder vs...
"BÜTÜN İŞLER DENKTAŞ VE EVREN ARASINDAYDI"
İsmail beyin ağzını kapattı, sohbet başka mecralara kaydı, gitti... Yani o girişimimiz zemin bulmadı. Zaten bulacağı yoktu çünkü bütün işler Denktaş'la Evren arasında yürütülüyordu. Denktaş, Evren'in onayını alarak KKTC'yi ilan etti, bir tür darbe yaptı.
Yıllar sonra ben ve Hakkı Atun Kanal Sim'de bir programdaydık ve İlter Türkmen'le canlı bağlantı kuruldu, Türkmen de bunu onayladı. Denktaş eski anayasaya göre iki dönem başkan seçilebilirdi. Bu darbeyi bunun için mi yaptı diye sorulan İlter Türkmen "Evet" dedi. Türkmen o programda, "Biz kendisini sürekli bu işten vazgeçirmeye çalıştık ama bizi geçti" diye konuştu. Yani İlter Türkmen'in ağzından da bizzat duydum, “evet o amaçla yapmış olabilir” dedi.
"BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİNİ TÜRKMEN'İN TALİMATIYLA DİPLOMATİK AĞIZLA DÜZENLEDİLER"
Başka kaynaklardan da öğrendik ki, Bağımsızlık Bildirgesi hazırlandığında deklare edileceğinde düzeltilmiş. Bildirilerin uluslararası camiaya daha yumuşak olması için bunu yaptı.
Onun için bildirgede “KKTC bağımsız bir devlet olarak ilan edilir” denildi ama "görüşmelere ve federal çözüme de kapalı değildir" ifadesi de eklendi. Bunu İlter Türkmen’in talimatıyla, TC Dışişleri Bakanlığı'ndaki uzmanlar diplomatik ağızla düzenlediler ve o gün imzalanıp deklare edilen bağımsızlık bildirgesi böyle ortaya çıktı.
"KKTC MÜHRÜYLE BOYNUMUZA İPİ GEÇİRDİK"
Soru: KKTC’nin ilanı Denktaş’ın görev süresinin uzatılması ve anayasa değişikliği için mi? Bu kadar basit mi KKTC’nin ilanı? Hiçbir siyasi/dış politika amacı yok muydu? Türkiye’nin stratejik çıkarları açısından nasıl bir karardı?
Bu işe en iyi vakıf bütün devletlerde dışişleridir. Politikayı belirleyen onlardır. TC’de de onlardır. Bu işin olmayacağını İlter Türkmen söyledi. Ve Özal (“kucağımda buldum” dediydi) bu işin tamam bir iş olmadığını çeşitli vesilelerle söyledi, özel toplantılarda da söyledi. KKTC gereksiz bir işlemden başka bir şey değil. Bizim de iddiamız ve söylediklerimiz buydu. Biz dünyayla bağlantımızı engelsiz şekilde sürdürebilirken KKTC ilan edilince hamle yaptık, gümrüklerin evraklarına KKTC mührü bastık, o günden sonra da boynumuza ipi geçirdik, o günden sonra ABAD kararlarıyla, her türlü izolasyonlarla; sporda, toplantılarda, sosyal etkinliklerde, bütün uluslararası alanda hep kapının dışında kaldık. Bir tek Araplarla başarıldı.
"TANINMA MÜMKÜN DEĞİL"
Soru: Yani KKTC’yi ilan etmenin artısı değil tam tersine eksileri mi olduğunu düşünüyorsunuz?
Tabi... Ve bu halen devam ediyor. Ben devrimci ilerici solcu bir insanım. Benim gibilerin bir ulusun, bir milletin, bir toplumun bağımsız, özgür, kendi kendini yöneten bir organı olmasına itirazı olabileceğini düşünmem. Benim de itirazım yoktur. KKTC eğer dünyada tanınsa, sorun yaşadığımız diğer toplumla da uzlaşılsa ve bütün dünyanın tanıdığı bir varlık olsa, benim ve benim gibilerin itirazı olmaz. Ama bu mümkün değil! Bizim şimdi yaptığımız, dünyanın kabullenemeyeceği bir olay. “Metazori” ayrılıkçı bir görüntü, bir sorun yaratıyoruz. Bunu dünyanın kabul etmesi mümkün değil.
Dünya bugün birbiriyle birleşerek AB örneği gibi daha güçlü olma gibi hedeflerle uğraşıyor. Bu işlere inanmayanlar KKTC’nin bir devlet olarak tanınacağını savlayan insanlar hep ayrılan devletleri; Yugoslavya’yı, Sovyetler Birliği’ni örnek gösterir ama Yugoslavya bir devletti. Hepsi birer ayrı devlet ve varlıktılar, ondan sonra birleştiler. Sen bir devlet değilsin, azınlık topluluksun. Yüzde 18 nüfusu olan bir topluluk ayrı devlet kuracak, dünya beni tanısın diyecek...
"BM GÜVENLİK KONSEYİ KARARI DURDUKÇA BU DEVLETİ TANITMA ŞANSIMIZ YOKTUR"
BM Güvenlik Konseyi'nin 541 sayılı kararı orada durduğu sürece bu devleti tanıtma veya birine benimsetme gibi bir şansımız yoktur. Boş hayallerle hem kendinizi avutursunuz hem başka insanları avutmaya çalışırsınız. Bu, bir bir daha iki kadar net bir durumdur. Dünyanın bizi tanıması ve devlet olarak kabul etmesi hiç mümkün değildir. Zaten mümkün olsa bugüne kadar aradan geçen 35 senede bir adım atabildik mi? Atamadık! Çünkü BM Güvenlik Konseyi'nin kararı tüm dünya devletlerini bağlar. En dost ülke Azerbaycan hani bizi niye tanımaz? Neden bir uçağını direkt uçurmaz? Bunlar hep BM Güvenlik Konseyi kararı nedeniyledir. Bangladeş tanıdı, geri çekti… Böyle bir şey mümkün değildir.
KTFD, geçici Türk yönetimi, muhtar Türk devleti falan hepsi bunlar bizim kendi kendimizi yönetmenin organları, mekanizmalarıdır. Hiçbir şey değişmedi. Biz 1960’ta kurulan cumhuriyette, cemaat meclisi olarak bazı iç işlerimizi zaten kendimiz yönetirdik ama o başka birşeydir. Adı KKTC olur, Kıbrıs Türk Devleti olur ama sen dünyada bağımsız bir devlet olarak asla tanınamazsın. Bu açık, net bir durumdur.
“ÖNEMLİ OLAN, YENİ YAPIDA SİYASİ EŞİT ORTAK OLARAK VARLIĞIMIZI DEVAM ETTİRMEKTİR.”
KKTC ilan edildi ama bir adım öne gidemedik. Mahkememiz polisimiz her şeyimiz yok muydu KKTC ilanından önce? Vardı...
O yüzden ben, "KKTC’ye sahip çıkalım" söylemlerini “kendimize sahip çıkalım" olarak kabul ederim. Bu yönetim mekanizmamız yürüsün, yaşasın.
Zaten herhangi bir anormal durum olmazsa, bu mekanizma sürecek. Yani Kıbrıslı Türkler ve Rumlar anlaşacak, barışacak, iki ayrı federe devlet olarak yaşayacaklar. İç işlerini kendileri düzenleyecek. Bir tek federal devlette, yapıda birleşecek. Bu yumuşak olacak, sert olacak nasıl olursa olsun. Üniter devlet bile olsa gene Kıbrıslı Türkler kendi kendini yönetecek. Federal devlette polisimiz, mahkememiz olacak. Bizim için önemli olan, kurulacak yeni yapıda siyasi eşit ortak olarak varlığımızı devam ettirmektir.
Soru: KKTC'nin ilanının ardından Anayasa çalışmaları nasıl oldu? Nasıl bir anayasa çıktı ve sizi tatmin etti mi? Türkiye’ye gidip geldiniz, Kurucu Meclis oluşturuldu. O günlerde neler yaşandı?
1981 seçimlerinden sonra muhalefetin hükümet kurma çalışmaları "NATO karşıtı bir partinin olduğu hükümet doğru olmaz" denilerek İlter Türkmen'in müdahalesiyle bozuldu. CTP-TKP-DHP koalisyonu engellendi. Nejat Konuk (DHP) istifa etti. Ben onunla yakındım, nedenini sorduğumda Türkiye'yle bağının bambaşka olduğunu ve karşı gelemeyeceğini söylemişti bana. UBP-DHP-TBP kuruldu, Ahmet Atamsoy da dıştan bakan atanmıştı. Onlar 21, biz 19. Öyle hükümet ettiler.
"KURUCU MECLİS DENKTAŞ'TAN YANA OLSUN DİYE AYARLANDI"
Anayasayı hazırlamak için 40 kişilik Meclis'e, Denktaş'ın, Dr. Küçük’ün kontenjanları, sendikalar hep ayarlandı. Çoğunluk Denktaş’tan yana olacak şekilde 70 kişilik Kurucu Meclis oluşturuldu. KTÖS temsilcisi Arif Hasan Tahsin de bizimle birlikte hareket ederdi. Sonuçta çalışmalar bitti ve anayasanın referandumu gündeme geldi.
"ANAYASAYA HAYIR KAMPANYASI BAŞLATTIK"
Biz mevcut şekliyle diktatöryal bir anayasa olacağını savunarak "Anayasaya Hayır" kampanyası başlattık, bir tek KTÖS –A.H. Tahsin destekledi. TKP de dahil tüm partiler anayasaya “evet” dedi.
Soru: KKTC'ye “evet”, Anayasaya “hayır” demeniz partiye nasıl yansıdı?
Biz köy gezileri yapar, anayasaya neden hayrı dediğimizi anlatırdık. En fazla kullandığımız argüman da istedikleri gün, istedikleri saat sizi evden “endarma olmadan” (mahkeme kararı) götürecekler derdik. Köylüler anlasın diye...
Sonuçta anayasa yüzde 70 evetle kabul edildi.
Bu, CTP'de ve Kıbrıs Türk halkında dönüm noktası oldu ve sonraki seçimde 1985 seçiminde CTP 6'dan 12 milletvekiline çıktı. 86'da yerel seçimler oldu.
Ondan sonra yeni süreçte farklı politikalarla sürekli CTP'nin üzerine gelindi, sürekli ezilmek istendi ve 1990'a gelirken UBP’nin elde ettiği avanta milletvekilleriyle yeni bir süreç başladı. TC'lilerle barıştık, ahbap olduk ve o günden sonra önemli sayıda Türkiyeli faktör/nüfus CTP içinde yer alıyor. Eskiden bizi köylerde "CTP hain" diyerek kahvelere koymazlardı ama sonra bunları hep yendik.