Tek günde kış geldi, yaz bitti.
Gök gürültüsüyle uyandık, göğe baktık, hem sevindik hem korktuk yine…
Yağmur berekettir, üretimdir, yeşildir, sudur, uyanıştır, hayattır.
Öyle de…
Ada yarısında başka başka anlamları var yağmurun…
Çamurdur…
Çirkeftir…
Su baskınıdır…
Delik deşik yollarda çukurdur, tehlikedir.
Elektrik kesintisidir…
***
Kimi ezberler uzun yıllardır hayatlarımızı teslim alıyor.
“Okullar açıldı, grevler başlayacak” gibi…
“Seçim var, Ankara’dan müdahale gelecek” gibi…
“UBP geldi, yurttaşlık verilecek” gibi…
Yağmur düştü mü “elektrikler kesilecek” beklentisi de böyledir.
Tıpkı…
Birileri “bayrağa sarılıyorsa” altında yalan, hile, yolsuzluk olduğunu tahmin etmek gibidir bu!
***
Yağmuru dinlerken, yeniden ve yeniden okudum Serdar Denktaş röportajını…
Altını çize çize…
Ayşe Güler harika söyleşmiş.
Ah!
Hep de siyasetten uzaklaşınca akla geliyor bu gerçekler…
“İstişare ile itaat çizgisi karıştı” diyor eski Başkan…
Şimdi mi?
Epeyce oldu!
“Siyaset, sanki giderek kendini lağvedip Türkiye’ye 3 adımda her şeyi devretmeye dönüşüyor” sözleri Serdar Denktaş’ın ağzından çıkıyor.
İster misiniz şimdi Denktaş’ın oğlunu da Türkiye’ye sokmasınlar!
“Rumcu” da derler mi acaba (!)
***
“Külliye”yi soruyor Ayşe…
Serdar Denktaş uzatmıyor, evelemiyor, gevelemiyor…
"Külliye hiç ihtiyacımız olmayan bir şey. Öncelik bu değil, hiçbir zaman da olmamalı. Böyle bir bina yaparak mı itibarımız artacak? Önemli olan binadan ziyade, içindeki kişinin ne yapıp, ne verebildiğidir."
***
Tek günde kış geldi!
Bir gün önce yaz’dı hâlbuki…
Ne güz kaldı, ne de düşen bir yaprağın hüznü…
Olabildiğince çamur…
Olabildiğince çirkef…
Yağdıkça temizlensek keşke…
Yağdıkça arınabilsek…