Çizimlerde ve resimlerde eski Kıbrıs’tan izlenimler… (2)

Sevgül Uludağ

Rita Severis’in sahibi olduğu Lefkoşa’nın güneyindeki CVAR Severis Müzesi’nde eski Kıbrıs’tan çizimler ve resimler sergileniyor… Bu konuda CVAR bloğundan çevirilerimize devam ediyoruz...

Gerek Kıbrıslı ressamların, gerekse Kıbrıs’tan gelip geçmiş ressamların eserleri de bu müzede yer buluyor ve Kıbrıs’a dair bu çizimler ve resimler sergileniyor, bunlar hakkında bilgiler paylaşılıyor.

CVAR Severis’in bloğundan biz de bu konuda birkaç resmi sayfamıza aldık ve bu resimler hakkında “Sneak Peek” yani “Gizlice bir Bakış” başlığı altında bu resimlerle ilgili yazılmış olanları da okurlarımız için Türkçeleştirdik… 

“SISAM ÖĞÜTEN KADIN...”

Tristram James Ellis, 1844 yılında dünyaya gelmiş, 1922 yılında vefat etmiş ve sayfamıza aldığımız “Sıdam öğütmek” adlı suluboya tablosunu (24 x 36 cm boyutlarında) 1879 yılında yapmış...

Tristram Ellis, profesyonel bir sanatçı olarak 1878’de Kıbrıs’a gelmiş. CVAR bloğunda yazılanlara göre, birkaç ay Kıbrıs’ta kalarak Britanyalılar’a yeni geçmiş Kıbrıs sömürgesinden resimler çizerek bunu Britanya kamuoyuyla paylaşmayı hedeflemiş. Nitekim 1879 yılında “Kıbrıs’ta Görülmesi Gereken Yerlerden 12 Baskı” başlıklı bir kitap çıkarmış... Adada kaldığı süre içerisinde Kıbrıs’tan 80’den fazla suluboya çalışması yapmış ve bunları daha sonra Londra’daki “Belgian Galeri”sinde sergilemiş...

“Sısam öğütme” başlıklı tablosu, son derece oriental bir havada çizilmiş ve bir Kıbrıslıtürk aileyi yansıtıyor. Bu ailede baba, beyaz renkli dizlik giyiyor, başında da o dönem işçilerin bağladığı biçimde bir mendil bağlanmış.... Yerde oturarak sısam öğüten eşini izliyor, yerde oturan kadın ise bir taş değirmende sısamları öğütüyor...

CVAR bloğundaki bilgilere göre, Kıbrıs’a seyahat edenlerin çoğu, Kıbrıs’ta ağır işleri esas olarak kadınların yaptığını, erkeklerin ise çoğu zamanlarını kahvelerde geçirdiğini, erkeklerin pek az iş yaptığını yazmışlar.

CVAR bloğuna göre sısam, adada daha çok Kıbrıslıtürkler tarafından kullanılmaktaymış. Resimde çiftin oğlu da yerde oturuyor, önünde sazlardan örülmüş bir sepet var, sısamları taşıyan o herhalde... Geri planda ise bir köy evi görünüyor, aile verandada toplanmış... Eve ait çeşitli eşyalar, bir testi, bir tava ve bir kevgir yerde duruyor... Sanatçı, canlı renklerle bir resim ortaya çıkarmak için tüm yeteneklerini kullanmış...

“KAFE PLATRİS...”

Barrows Reginald Rudyerd’in “Kafe Platris” adlı tablosu bir suluboya, 12 x 13 cm’e yapılmış ve 1888 tarihini taşıyor.

CVAR bloğunda şöyle yazıyor:

“Rudyerd, askeri bir yetkili idi ama aynı zamanda amatör bir ressamdı, 1878’de Britanyalılar’ın Kıbrıs’a gelişiyle adaya gelmişti. Trodoslar’da bir dinlence merkezi olan Platres köyünde kahvehanenin dışında rahatça oturmakta olan insanları gösteriyor bu suluboya tablo...

Sosyal bir kurum olarak kahvehaneler Kıbrıs’a Osmanlı döneminde girmeye başlamış ve en küçükleri olmak üzere tüm köylerde en az bir kahvehane bulunmaktaydı. Kahvehane, tümüyle erkeklere özgü bir kamu alanıydı ve kamu işlerinin idare edildiği bir alandı... Kadınlar kahvehanelerden dışlanmakla kalmıyorlar, aynı zamanda önündeki meydandan geçmeleri de yasaktı... Nitekim bu suluboya tablo da, erkek egemen toplumun bu yönünü yansıtıyor – tabloda herhangi bir kadın görünmüyor zaten...

Bu tablo aynı zamanda Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler arasında sorunsuz ilişkileri de yorumluyor çünkü her iki toplumun temsilcileri, kahvehanede aynı masayı paylaşırken gösteriliyor. Kıbrıslırumlar mavi dizlikleriyle, Kıbrıslıtürkler de beyaz dizlikleriyle yer alıyorlar tabloda... Tabloda kahvehane hayatına dair bir diğer boyut da nargile, kağıt oyunları ve zivaniya içme gibi detayların hoş biçimde yansıtılmış olması...”

“BARAKA...”

CVAR Bloğu’nda “Baraka” adlı tablo için şöyle yazılmış:

“Rosemary Grimble, Pasifikler’de Gilbert ve Ellice Adaları’nda dünyaya gelmiş, Sir Arthur Grimble’ın kızıymış. Sir Arthur Grimble ise çok tanınmış bir sömürge yöneticisi imiş. Rosemary Grimble, eşi Adrian Seligman ile birlikte adada yaşamış ve “Cyprus Review” için çalışmış.

Rosemary Grimble, tablolarında ve çizimlerinde neredeyse hiçbir zaman renk kullanmamış, daha çok siyah-beyaz çizimler yapmış, kimi zaman yalnızca mürekkep kullanmış...

“Baraka” adlı tablosu da Kıbrıs’ta dış mekanlarda bir ortamı gösteriyor, İngiliz sahibi tarafından düzenlenmiş bir baraka bu...

Çizimde bir barakanın altında hasır bir sandaliye ile demir bir garyola görünüyor ki yaz aylarında Kıbrıslılar için dışarıda uyumanın standardı budur... Bir sepet, bir gaz lambası, ördeklerden uzakta hasır tavandan sarkan tahta bir tepside yiyecekler görülüyor... Demirden bir varilin ortadan kesilerek yapılmış olan uyduruk bir dolap, Kıbrıslılığı vurgular gibi... Çizimdeki süpürge, ördekler ve çok kullanılan bir DDT sprey tenekesi, Kıbrıs’ta yaşam çevresini yansıtan diğer şeyler...

Çizimde “Ryvita” yazılı kutu, “exress” ve “this side up” ile “with care” ibareleri, bu barakanın sahibinin Britanyalı oluşunu vurgular gibi duruyor. Aynı şey bir çift önden bağcıklı deri potin, bir sandaliye, bir telsiz, bir valiz ile ortaya saçılmış şarap şişeleri ve boş konserve kutularıyla vurgulanıyor.

Geri planda iki Kıbrıslı köylü, ovalarda uğraşıyor... Bu ortamın dağınıklığından zevk alıyor ressam ve detaylara büyük dikkat veriyor...

Rosemary Grimble’ın “Baraka” adlı çizimi mürekkep ve pennayla çizilmiş, 1955 tarihini taşıyor ve 20 x 31 cm boyutunda...”

“KIBRIS’IN DEVE KERVANI...”

CVAR Bloğu’nda yer alan Keith Henderson’un bir afişi, sibya renginde, 25.5 x 38.5 cm ve 1928 yılında yapılmış. Kıbrıs’ın deve kervanını konu alıyor... Bu afişle ilgili şöyle yazılmış CVAR bloğunda:

“20nci yüzyılın ilk başlarında sömürge yönetimi, ticaret maksadıyla adayı pazarlamaya çalışmaktaydı. “İmparatorluk Pazarlama Kurulu”, adaya sanatçılar göndererek bu maksatlarla adaya dair çizimler hazırlanmasını sağlamıştı.

Keith Henderson da tablolar, suluboyalar ve afişler çizerek pek çok sanat eseri ortaya koymuştu bu maksatla. Pek çok tablosu, oriental öğeler taşımaktadır. Bu afiş de böylesi bir örnektir.

Bu afişte çeşitli ürünlerle yüklü bir deve kervanı, başkent Lefkoşa’ya yaklaşıyor. Geri planda, Girne sıradağları görünüyor, ufukta kent görünüyor... Kent, surlarla çevrilmiş ve şuradan buradan minareler görünüyor... Merkezde ise Aya Sofya Katedrali var... Mevsim kış olmalı çünkü deve kervanındaki sürücülerin üstlerinde uzun kollu giysiler var... Toprak çıplak ve rabloda pek az yeşillik var, develerin gölgeleri de güneşli bir gün olduğuna işaret ediyor...”