Çocuklar...
Dünya nüfusunun üçte ikisini oluşturan ancak temel hak ve özgürlüklerini, neredeyse yok denecek kadar az kullanabilen, hemen her konuda istismara uğrayan, sömürülen, taciz edilen, ayrımcılığa maruz kalan, korunmaya muhtaç çocuklar...
Çocukların temel hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla hazırlanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Konvansiyonu’nun 20 Kasım 1989’da kabul edilmesinin ardından ilan edilen Dünya Çocuk Hakları Günü bugün.
Ama maalesef, dünyanın pek çok gelişmekte olan ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de çocuk hakları konusunda çok ciddi sıkıntılar var.
Ve bu sıkıntıların doğrudan biz gazetecileri ilgilendiren boyutu, çocuklarla ilgili olarak kitle iletişim araçlarında yaşanan hak ihlalleri.
***
Dünyada ve ülkemizde bu alanda yaşanan ihlalleri iki ana başlıkta toplamak mümkün. Bunlardan ilki, çocukların medyada neredeyse yok sayılmaları.
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun verilerine göre, 18 yaş altı nüfus dünya nüfusunun üçte ikisine denk gelirken, bu yaş altındakilerin yani çocukların medyadaki temsiliyeti, % 5 oranının da altında.
İkinci temel hak ihlali ise çocukların medyadaki varlık biçimleri.
Medya çocukları neredeyse sadece bir mağduriyet söz konusu olduğunda hatırlıyor.
Çocuklar medyada ya bir suçun faili veya zanlısı ya da bir suçun kurbanı ya da mağduru olarak yer bulabiliyor.
Çocuk ya tecavüze, cinsel tacize uğramıştır ya da tecavüz zanlısıdır.
Ya eğitim veya sağlık hizmetlerini yeterince alamamaktadır ya da emeği sömürülmektedir.
***
Peki bir gazete veya bir televizyon kanalı, çocukların mağduru ve/veya faili olduğu bir suçu yansıtırken ne gibi hak ihlalleri yapıyor?
Çocuk hakları konusunda yayınlanan evrensel metinler ve meslek kuruluşlarının yayınladığı etik kodların aksine, medya çocukları, satış kaygısıyla deşifre ederek, onları gelecek yaşamlarında özellikle psikolojik ve sosyolojik olarak toplumun dışına itiyor.
Etik kodlar, çocukların isimlerinin ve görüntülerinin yayınlanmamasının gerekliliğine dikkat çekerken, medya tüm bu etik yaklaşımları göz ardı ederek, çocukların kimliklerini öyle veya böyle ortaya çıkaran yayınlarla evlerimize giriyor.
Örneğin yayın kuruluşu tecavüz mağdurunun fotoğrafını ve ismini kullanmayarak sözde onu koruyor, ama mağdurun babasının, annesinin, halasının ya da dayısının ismini ve fotoğrafını, onlarla yapılan bir röportajı yayınlamaktan çekinmiyor.
Böylesi bir tutumla, mağdurun kimliği gizlenmiş mi oluyor?
***
Çocuklar haber olduklarında da olmadıklarında da hak ihlallerine uğruyor.
Çocuk-medya ilişkisinin en can yakıcı taraflarından biri de cinsellik ve şiddet satan kitle iletişim araçlarının gizli tüketicileri olarak, şiddeti satın alıyor olmaları.
Medyada yer alan ve şiddet unsuru içeren fotoğraflar ve/veya görüntüler, şiddeti, ürkütücü bir biçimde tetikliyor.
Çocuklar şiddeti taklit yoluyla ya kendilerine ya da çevrelerinde bulunanlara yönelterek, zaman zaman kendilerini zaman zamansa başkalarını dahi öldürebiliyor.
***
Medya ve etik...
Birbiriyle organik bağları bulunan, ama aralarında müzmin bir ihtilaf yaşanan bu iki kavramın yan yana geldiğinde birbirine yakışacağı günler umuyorum.
Bunun gerçekleşebilmesi içinse, çocuk hakları konusunda kamusal bir duyarlılık oluşturulmasının önemine dikkat çekmekte büyük fayda var.
Ve de medyanın, bu duyarlılığın bir unsuru haline getirilmesinin gerekliliğine...