Bireyin kendini mutlu edebilme çabasındaki ilk adımı “ben kimim” sorusunu yanıtlamaktır.
“Ben Ayşeyim, ben Mehmetim, Ben Barışım, Ben Deryayım….”
Herkesin hayatı kendine özeldir. Hayatımızın içerisinde bir çok rolümüz olsa da
( mesleğimiz, birilerinin çocuğu olma, birilerinin annesi olma, babası olma, arkadaşı olma…) asolan kendi hayatımızdır.
Mutluluğu yaşamak için de yapmamız gereken öncelikle kendi hayatımızı sahiplenmek, yaşamak ve hayatımızdaki rolleri yerine getirirken kendi yaşamımızdan vazgeçmemektir.
Mutlu bir anne ve babaya sahip olan çocuk da mutlu olur, kendine değer verir ve hayattan ne istediğini bilir.
Çocuğun mutlu bir anne, babaya sahip olması demek anne ve babanın birlikte olması anlamına gelmemektedir.
Ne yazık ki toplumumuzda boşanmış anne ve babaların çocuklarının sağlıklı bir şekilde büyüyemeyeceğine, sorunlu bir insan olacağına dair bir inançla birlikte, anne ve babası ayrı olan çocuğa olması gerekenden daha fazla tolerans gösterme davranışı mevcuttur.
Çocuğun psikolojik olarak sağlığını olumsuz yönde etkileyen anne ve babanın boşanması değil, anne babanın ve toplumun çocuğa karşı olan yanlış davranış biçimi ve ayrılan çiftin birbirleriyle olan iletişimlerini devam ettirmemeleridir.
Anne ve baba olan çift birbirleriyle mutlu değilse, yardım almalarına rağmen farklı görüşleri ya da yaşanmışlıkları sebebiyle sorun yaşamaya devam ediyorsa aralarındaki evlilik ilişkisini sonlandırmak en sağlıklı davranış biçimi olacaktır.
Anne ve babanın boşanması bireylerin sadece eş ilişkilerini bitirmeli, anne ve babalık görevlerini bitirmelerine veya ihmal etmelerine sebep olmamalıdır.
Evli ancak mutsuz bir anne babaya sahip bir çocuğa kıyasla evliliklerini bitirmiş, birbirleriyle sağlıklı iletişim kurabilen, çocuğa anne ve babalık görevlerini yerine getiren anne ve babanın çocukları çok daha mutlu ve sağlıklı büyür.
Toplumun baskısı veya çocuğumuzun zarar göreceği korkusuyla benliğimize zarar veren bir ilişkiyi sürdürme çabası düşündüğümüzün tam aksine çocuğumuzun daha çok yara almasına neden olur.
Biz mutlu değiliz, anlaşamıyoruz ancak çocuğun önünde tartışmıyoruz, çocuğumuz için evliliğimizi devam ettiriyoruz düşüncesiyle sürdürülen ilişki kesinlikle sağlıklı bir ilişki biçimi olmamakla birlikte, çocuğumuzun da sağlıklı büyümesine sebep olmamaktadır.
Evliliklerini kendi içlerinde bitirmiş olan çiftler çocukların önünde tartışmasa dahi çocuk, mutsuz, birbirleriyle sadece gerekli durumlarda iletişim kuran, birliktelik içerisinde değil de birbirlerinden bağımsız hareket eden ebeveynlerin olduğu bir ortamda büyüdüklerinden dolayı dış çevre ile iletişim kurmada güçlük yaşarlar, mutsuzluk ve yalnızlık duygusunu benimserler.
Biraz empati kuracak olursak bu davranış biçiminin doğru olmadığını görebiliriz. Çocuğumuz bizimle ayni durumda olsa, yaşadığı evlilik içerisinde her yolu denemesine rağmen kendini mutlu hissetmese ancak bu evlilikten çocuğu/ çocukları olsa çocuğumuza vereceğimiz tavsiye “Çocuğun için mutsuz da olsan evliliğine devam etmelisin” şeklinde mi olurdu?
Elbette ki hayır. Bu sebeple evliliğimizi basit nedenlerle sonlandırmamalı ancak her yolu denememize rağmen sürdüremediğimiz bir ilişki içerisinde de olmamalıyız.
Özellikle toplum içerisinde “Çocuğunuz var olumsuz etkilenecek” gibi oluşan baskılardan dolayı, birlikteliklerini çevrenin ısrarlarıyla sürdüren çiftler ileride daha büyük sorunlarla karşılaşırlar. Bu şekilde sürdürülen evliliklerde çiftlerin anlaşamamaları sebebiyle yaşanılan kırgınlıkların, tartışmaların sayısı artar ve bu da çiftlerin birbirleriyle hiç iletişim kuramamasına kadar uzanır.
Birbirleriyle iletişim kuramayan çiftlerin çocuklarına karşı ortak “hayır” ve “evet” cevapları olmaz. Hatta ilerleyen zamanlarda bu durumu fark eden çocuk annenin ve babanın hayır dediği bir davranışa karşı taraf onayladı şeklinde yanıt vererek bizim iletişim kurmamamızdan olumsuz olarak fayda sağlar.
Oysa ki ayrılmış ve iletişim konusunda sorun yaşamayan, hem anne hem de babanın çocuğun psikolojik ve fizyolojik ihtiyaçlarını karşıladığı, destek ve sevgi gösterdikleri çocuklar çok daha mutlu olmaktadırlar.
Boşanma aşamasındaki çiftler ve bu çiftlerin yakınları olayı ne kadar doğal karşılarsa, çocuk da bunu kabullenmekte güçlük çekmez. Hem anne hem de baba çocuğa karşı birbirleri hakkında olumsuz konuşmamalı, bunun çocuğun yaşamını etkilemeyeceğini sadece evlilik ilişkilerinin biteceğini ve bu durumun çocuğun anne ve babası olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği açıklanmalıdır. Anne, baba sürekli iletişim içerisinde olmalı, çocukla ilgili aldıkları her karar ortak olmalıdır. Ayrıca bu dönemde çevrenin ( anneanne, babaanne, dede, teyze, amca…) çocuğun yetişme tarzına yönelik müdahaleleri anne ve baba tarafından engellenmelidir.
Hepimizin hayattaki hedefi ne olursa olsun esas amacımız mutlu olmaktır.
Mutlu anne ve babalar evlilik ilişkilerini bitirseler dahi anne ve babalık görevlerini yaptıkları, birbirleriyle iletişimi kesmedikleri ve birbirlerine saygı gösterdikleri takdirde mutlu çocuklar yetiştirebilirler.