Üniversiteye yeni başlamış öğrencilerimi izlerken hayretle fark ediyorum çocukluk döneminin uzamış olduğunu... Her yıl Üniversite birinci sınıflarla yaş aramın biraz daha açılmış olmasından mı diye düşündüm bir an... Ama öyle değil, çocukluk yaş dilimi de, gençlik yaş dilimi de büyüyor bence... Yaşlılık daha geç ulaşılan bir dönem artık.
En çok dikkatimi çekense çok daha neşeli, kaygısız bir kuşakla karşı karşıya olduğumuz. Kıbrıs’ın Güneyindeki, refah döneminin, Amerikan tarzı yaşamın ürünleri sanki hepsi de... Geçmişle kıyasladığımda Kıbrıs sorunun çok uzağında çocuklar bunlar... Tüketim ve eğlence hayalleri içindeler. Dün ve gelecekten çok bugünü önemsiyorlar. Geçmişte çok gergin sınıflar anımsıyorum. Empoze edilmiş bir bellek taşıyan bir kuşaktı bu. Post-74 sendromlarıyla dolu çocuklar... Annebabalarının yaşadıklarının ağırlığı yüklenmişti üstlerine. Can sıkıntısından patlamış, mutsuz , içinin karanlığında boğulmuş genç yüzler var hatırımda. Kendilerini sürükleyerek, isteksizce sınıfa geldiklerini hissederdim. Dikkatlerini toplamak için binbir numara yapmam gerekirdi. Şimdi öyle değil. Cıvıl cıvıl, çocuk kalmış gençler oturuyor karşımda... Benimle iletişim içindeler. Kıyafetlerime iltifatlar ediyorlar, parfümümün adını soruyorlar. Sınıfa geldiğimde tahtaya “Neşe hocam seni seviyorum” gibi şeyler yazdıklarını görüyorum. Okul bahçesinde arkamdan sesleniyorlar. Karşılaştığımızda yüzlerinde güller açıyor. Öğrenmeye de daha hevesliler sankii.Daha ileri sınıflarda bu coşkunun kırılacağının farkındayım tabii .
Derslerden birinde öğrencilerden dönem boyunca günlük tutmalarını istiyorum. Dönem sonunda bunun bir not ağırlığı var. Bazıları çok sıkıcı ve belli ki bir ödev duygusu ile yapılmış, bazıları ise daha keyifli... O yaştaki kendi kuşağımı düşündüğümde ise neo liberlzmin her yere sirayet etmiş varlığını görüyorum. Geleceğe dair hayalleri hep sistemin tüketim normları içinde.
Geçtiğimiz günler iki farklı okula gitmem gerekti. Kıbrıs’ın Güneyindeki İngiliz Okulu’nda 2003’te kapıların açılmasının ardından çok sayıda Kıbrıslı Türk öğrenci var artık. Bu öğrencilere verilen Türkçe Edebiyat dersi müfredatının belirlenmesi konusunda danışmanlık yapmam istendi. Edebiyat öğretmenleri ile toplantıya katıldım. Sınıftaki durumları, çocukların ilgisizliğini filan anlattılar. İngiltere’deki Üniversitelere giriş için verilen sınavlara hazırlanmak ve burdaki başarıya dair bir gerginlik sinmiş eğitimin üzerine...
Okul hep korkutucu gelmiştir bana. Biçimlendirilmeye çalışılan genç insanlar, disiplin, çoğu kez faşizme yakın giden ortamlar. Bütün bunlar karşısında çocukların kendilerince bir direnişi var. Öğretmenleri karşı cepheye koyan bir gerginlik söz konusu... Genelde mutsuz yerler okullar... “
Dün Kıbrıslı Rum öğrencilere konuşma yapmam için Liatsia İlkokulu’na davet edildim. İki ayrı gruba konuşmam ayarlanmıştı ve epey uzun sürdü program. Çocuklar inanılmazdı. Nasıl da masum ve tatlıydılar Onların o Kıbrıs Sorununa henüz bulaşmamış halleri içimi ısıttı. Ben önce kendi çocukluğumu, savaşı, şiirlerimi filan anlattım. Sonra sorulara geçildi. Bitmek bilmedi sorular. En sonunda ise şiirimden yapılan bir şarkıyı hep birlikte söyledik.
Çocuk, nasıl da insanın içini sızlatan birşeydir. Her an hayatı karartılabilir en mutlu çocuğun bile... Her türlü kötülük karşısında korunmasızdırlar. Ufacık bir darbeyle en incecik yerlerinden kırılabilecek kadar narin . Eski bir yazımda şöyle yazmışım : Çocuk , başa çıkılmaz vicdandır. En sevenin, en özverili olanın bile kendini yetersiz bulurken yaşadığı suçluluk halidir.Çocuk, yalanlarımızı ve hilelerimizi masumiyetle görendir. Bizden ürken ama beş para etmediğimizi bilendir.Çocuk, en acıtıcı soruları en acıtan sözlerle sorandır. Çocuk, bize rezil hayatlarımızın aynasını tutandır.
Hep çocuklukta kalan insanlar vardır. Bazı şairler böyledir. Sisteme karşı durup, ona entegre olmaya direnmektir biraz da bu... Hep çocuk kalmak her türlü hırpalanmaya daha da açık kalmaktır ama... Çocukların canını acıtan insanlara katlanamıyorum. Çocukluğumda canımı acıtanlar belki de kendi çocukluklarında canı acıtılmış olanlardır. Bunu biliyorum. Yine de bağışlayamıyorum onları.