• Artık eski sokaklar yok; ‘Biz eskiden şöyleydik, böyleydik’ demenin anlamı yok. Yeni durumu kabullenemiyoruz ve genellikle çocuğu ve teknolojik cihazları suçlamaya başlıyoruz
• Güvenilir bir eğitim sistemimiz yok; yük anne babaların omuzunda
Akıllı telefonlar, tabletler, play station’lar, televizyonlar konusunda kafamız karışık. Bu cihazlar çocuklar için gerçekte ne kadar zararlı? Sosyalleşme en önemli dertlerimizden biri ve bu araçlar çocukları sosyalleştiriyor mu, asosyal mi yapıyor karar veremiyoruz.
Araçlara bağımlı çocuklar
Bu tür sorularla aslında kendimizi de ele veriyoruz; çocukların geleceğini araçlara bağımlı kıldığımızı itiraf ediyoruz. “Televizyon, çocuklarda dikkat eksikliğine yol açıyor, play station hiperaktif yapıyor, tablet asabileştiriyor, akıllı telefon kitap okumasını engelliyor” diye şikayet ediyoruz ama “biz ne yapıyoruz?” diye kendimize sormuyoruz.
Sorsak da kendimizi avutucu cevaplar bulmakta zorlanmıyoruz. Genellikle eskiyle kıyaslama yaparak kendimizi temize çıkarıyoruz. “Bize anamız babamız zaman mı ayırırdı eskiden? Topu alır sokağa çıkardık, eve gelir ders çalışırdık. Şimdikiler ne sokağa çıkar ne de ders çalışır, bütün gün tabletten başını kaldırmaz” diyerek topu araçlar ve çocukların üzerine atıyoruz.
Eski sokaklar nerede
İyi de çocuklar hangi sokağa çıkacak? Yaşam alanlarında artık güvenli ve huzurlu sokaklar kaldı mı? Şehirleşme ve günümüz hayatı çocukların oyun alanlarını kısıtlıyor. Bunun yanı sıra değişen yaşam tarzı aile hayatını da etkiliyor. Geleneksel kalabalık aileden çekirdek aile hayatına geçiş de çocukların ilgi ve yönelimlerini etkiliyor.
Daha önceleri bir çocuğun yetişmesinde bir çok kişinin etkili olması söz konusu idi. Çocuk yetiştirmekle ilgili yükü geleneksel aile düzeninde nine-dedeler de paylaşmaktaydı. Çocuk oyun çağına geldiğinde ise topunu, pirillisini, oyuncağını alıp, bahçede, sokakta, mahallede arkadaşları ve yaşıtları ile oyun oynayarak vakit geçirmekte idi.
Yakın yaşlarda akraba çocuklarının olması da çocukların güvenle oyun oynamasına imkan sunuyordu. Anne ve babalar çocukları ile yemek saatlerinde ya da yatmadan önceki oturma saatlerinde bir araya geliyorlardı. Enerjisini dışarıda akranları ile harcayan çocuğun anne ve babası ile geçirmesi gereken ekstra zaman dilimine ihtiyacı daha az oluyordu.
Enerjilerini sokakta tüketen çocuklar
Çocuklar bütün enerjilerini oyun oynayarak harcıyor, ailesinden gördüğü ilgi yeterli geliyordu. Bütün bunlar olup biterken çocuklar (varsa) televizyon seyretmeye pek ihtiyaç duymamaktaydı. Fakat değişen toplum düzeni ile birlikte eğitimde ve hayatın içinde beklentiler arttı. Çocukların okullarda eğitim süresi arttı ve yaşıtlarıyla ilişkileri büyük oranda, okul öncesi kurumlara sıkıştırıldı.
Artık baba yanında anneler de yoğun çalışma hayatının içinde ve çocuklar okul öncesi eğitim kurumlarında çok planlı ve kurallı ortamlarda oyun oynayabiliyor. Böylece tüm günlerini dışarıda çalışarak geçiren anne baba, çocukları ile bir araya geldiklerinde, daha fazla enerji gerektiren oyunlar oynamak zorunda kalıyorlar. Fakat işten yorgun gelen anne babanın, çocuklarına ayırabilecekleri zaman ve enerjinin miktarı çok düşüyor. Bu durumu yaşayan anne ve babanın daha fazla enerji ve sabır göstermesini gerekiyor.
Çocukları, cihazları suçluyoruz
Maalesef yeni durumu kabullenemiyoruz ve genellikle çocuğu, öğretmenleri, okulu ve teknolojik cihazları suçlamaya başlıyoruz. Halbuki önce satın alarak, sonra bizi rahat bırakmaları için çocukları cihazlara biz mahkum ediyoruz.
Televizyon, bilgisayar ve internet gibi teknoloji olanakları anne ve babanın oluşturduğu büyük boşluğu doldurmaya başladı. Bu boşluğu doldurmak için çocuklar internet oyunları ve çeşitli paylaşımların gerçekleştiği sosyal medya takipçiliğine de yöneliyorlar. Çocuk kendi ebeveynleri ile yeterince vakit geçiremediği ve enerjisini de yaşıtları ile oynayarak harcayamadığı için evde internet ve çeşitli oyun konsollarını kullanmaya teşvik ediliyor.
Sosyal medya yükümüzü azaltıyor ama
Bu nedenle çocuklar daha çok küçük yaşlarda bilgisayar oyunları ve sosyal medya takipçisi olan bireyler haline geliyorlar. Medyayla yoğun ilişki, ailelerin çocukla geçirmesi gereken zaman yükünü azaltıyor ancak zaman içinde anne babaların çocukla olan iletişimini kopabilir. Çocuk ailesi ile yeterince zaman geçiremediği için, zaman geçirebileceği sosyal medyada daha fazla vakit geçirmeye yöneliyor.
Asosyal çocuklar için sosyal medya tuzakları
Sosyal medyanın gençler ve çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri ve sonuçları maalesef her geçen gün artıyor. Kendine çok fazla güveni olmayan, çevreleri ile ilişkileri iyi olmayan ve uygun sosyal ortamlar bulamamış bireyler sosyal medya üzerinde kendilerini daha fazla gerçekleştirmeye çalışabilirler. Bu gibi gençlerin sosyal medya üzerinde oluşan ağın ve bir takım yanlış davranışlar sergileyen grupların içinde yer almaları ciddi tehlike haline geliyor.
Bu grupların gençler üzerinde büyük etkisi olmaktadır. Özellikle ergenlik döneminde yoğun olarak hissedilen yalnızlık, aileye karşı öfke ve kırgınlık bu çocukları çevrelerinden uzaklaştırmışsa dünyalarına giren farklı gruplar onları daha kolay etkileyebilmektedir.
Paylaşma, dayanışma, tahammülü öğretmek
Teknolojik yenilikler gibi sosyal medya da engellenemez bir olgu olarak varolmaya devam ediyor. Sosyal medyasız, akıllı telefonsuz, tabletsiz bir yaşamdan sözedemeyiz elbette. Ancak buna rağmen, çocuklara ve gençlere insanca yaşamayı, paylaşmayı, dayanışmayı, tahammülü öğretecek etkinlik olanakları yaratmalıyız.
Esas konumuz sosyal medyaya dönersek, çocukların bu alandan kesin olarak uzak tutmanın mümkün olamayacağını bilmeliyiz. Ayrıca tek başına değil ama başka faktörlerle de birlikte ele alınınca sosyalleşme açısından bazı yararları olduğu da söylenmektedir. Yine de sayısız tehlikeyi, özellikle de mahremiyetin korunması ve ticari tuzaklar meselelerini dikkate alan uzmanlar, çocukların 13 yaşından önce sosyal medyaya katılmasının engellenmesini öneriyorlar.
Güvenilir bir eğitim sistemimiz olsaydı
Konuyu bir de memleket meseleleri bağlamında değerlendirmek gerekir. Güvenilir bir örgün ve yaygın eğitim sistemimiz yok. Olsaydı, çocukların medya ile ilişkisini, sistemin bir yerlerine yerleştirmek ve çözüm bulmak daha kolay olurdu. Her tarafı dökülen sistemimiz içinde aileler “ne olacak bu çocukların hali” diye çırpınıyor.
Gerçek ortada, çocuklarımızın sosyal medya (ve medya) ile ilişkisi konusunda yük biz anne babaların omuzlarında. “Bizim zamanımızda şöyleydi, böyleydi” demenin anlamı yok; zaman değişti, koşullar değişti ve ailelerin çocukların sosyalleşmesi için daha çok zaman ve enerji harcaması gerektiğini artık anlamak gerekiyor.
-------------------------------------------------------------
Amerikalı Profesör Kathryn Montgomery
13 YAŞ ALTI İNTERNET AĞLARINA KATILMAMALI
“Gençler, artık bu medya ile yaşıyor, burada vakit geçiriyor. Dijital medyanın çocukların mahremiyetini etkilemesi iki yolla oluyor. Bir tanesi, çocukların kişisel bilgilerinin yayınlanması, öteki de dijital medyanın ticarete dayalı iş modeli. Yani Facebook ve diğer sosyal medya araçları çocukların kişisel bilgilerini sürekli topluyor. Kullanıcıların online ne yaptıklarını, nereleri ziyaret ettiklerini, kiminle arkadaş olduklarını üretici firmalarla paylaşıyor. Cep telefonu aracılığıyla da fiziken hangi uygulamaları kullandıklarını izliyor. Şirketler bu bilgileri tek tek çocukları hedef almak için kullanıyor. Kullanıcıların kişisel özelliklerine göre pazarlama stratejilerini belirliyor. Daha sonra çocukların detaylı bilgileri toplanıp şirketlere satılıyor…
Mobil cihazların hacmi gelişti, veri toplama hızı arttı. Kişisel bilgilere erişim kolaylaştı. Bilgi toplamada temel strateji nokta atışı üzerine kuruldu. İnternet ortamında neyin ne kadar kullanıldığı araştırılıyor. Firmalar, kullanıcıların davranış profilleri ile kimlik bilgilerini elde edebiliyor. Kısacası saniyeler içinde hedefe doğrudan ulaşılıyor. Burada cep telefonları en önemli kapı haline geliyor. Yani, pazarlamacılar buradan insanlara 24 saat boyunca ulaşıyor…
Gençlerin kırılgan oldukları noktalar var. Örneğin bilişsel yeteneklerini geliştiremedikleri ve haz peşinde oldukları zamanlar olabiliyor. Ergenlik gibi bu dönemlere daha fazla dikkat edilmeli. Facebook gizlilik ayarları şirketlerden daha fazla kullanıcılara yönelik yapılandırılıyor. Bunları gençler bilmiyor ve hangi bilgilerin ne zaman kullanılacağının farkında değiller. Facebook, açılan davalar nedeniyle sık sık güncelleme yapmak zorunda kalıyor. Ailesinden uzaklaşan çocuklar ve gençler bu platformlara daha fazla ulaşıyor. Facebook, 16 yaşından küçüklere hesap açılmasına karşı olsa da milyonlarca çocuğun sosyal ağlara katıldığını biliyoruz. 13 yaş altında çocuklar internet ağlarına katılmamalı. 12-18 yaş arası ergenler için henüz kanunlar yok. Bu yaş grubu için de önleyici ve koruyucu kanun çıkarılmalı.
Hürriyet’ten (http://www.hurriyet.com.tr/egitim/25507664.asp)