Hüseyin ÖZBARIŞCI
Vuslat Şener, 36 yaşında ve yaklaşık 11 yıl önce kendisine ‘Lenf kanseri’ teşhisi konuldu. Bir buçuk yıl süren yoğun tedavi sürecinin ardından hayata yeniden tutundu. Şu anda üçüz çocuklarıyla birlikte mutlu bir yaşam süren Şener, o günleri ve sonrasını YENİDÜZEN’e anlattı, topluma mesajlar verdi.
Süreç içerisinde yoğun bir tedavi sürecine maruz kaldığını ve çoğu zaman moralinin bozuk olduğunu anlatan Vuslat Şener, “Bunun hep geçici olduğunu ve elbet bir gün biteceğini düşündüm. Pozitif düşünmekten vazgeçmedim” ifadelerini kullandı.
Hem süreç içerisinde, hem de tedavi süreci tamamlandıktan sonra ailesi ve yakınlarının hep yanında olduklarını dile getiren Şener, kendisini hiçbir zaman yalnız hissetmediğini ve bu durumun ona güç verdiğini söyledi.
Geçirdiği hastalık sonrasında çocuğu olmayacağı durumuyla da karşı karşıya kalan Vuslat Şener, tüp bebek yöntemiyle mucizevî bir şekilde üçüz çocuklar doğurduğunu belirtti, “Çocuklarım benim mucizelerimdir. Onlara sarılabildiğim, onların yüzünü görebildiğim için çok şanslıyım” dedi.
Kanser hastalığını yenen biri olarak topluma mesajlar da veren Vuslat Şener, “Strese bağlı bir yaşam bu hastalığı tetikliyor” dedi, stresli yaşamdan uzak durulması tavsiyesinde bulundu.
“Araba sürerken kenara çekip öksürük nöbetleri geçirdiğimi hatırlıyorum”
Hastalığının başlangıç sürecini anlatan Vuslat Şener, 2012 yılının Ağustos – Eylül ayında aşırı öksürük şikâyetlerinin başladığını ve bunun nefes alamayacak dereceye kadar ulaştığını söyledi. “Araba sürerken yolda kenara çekip öksürük nöbetleri geçirdiğimi hatırlıyorum” diyen Şener, O dönem vardiya sisteminde çalıştığını ve rahatsızlığını yorgunluğa, uykusuzluğa, kendine bakmamaya bağlayarak geçiştirdiğini belirtti. Nefesinin kesildiği anda doktora başvurması gerektiğini anlatan Şener süreci şöyle anlattı: “Doktor Mustafa Akansoy’un özel kliniğine gittim. Mustafa Bey, göğsümü dinlerken yüzündeki ifade değişti ancak bana o anda hiçbir şey söylemedi. Beni röntgen çekmeye yolladı, çektim. Aynı yüz ifadesi orada da devam etti. Emin olmak için bir de tomografi çekmemi istedi. Bana yine bir şey söylememişti. Tomografi sonucunda göğüs kafesimin içerisinde 20 santimlik büyük bir kitle olduğundan bana söylendi. Öksürüğümün yanında kalp ağrılarım da vardı. İlgili kitlenin bana çok büyük olduğunu ve başka büyüyemeyeceğini ve vakit kaybetmeden kemoterapiye başlamamız gerektiği iletildi. Benim kemoterapi hakkında hiçbir fikrim yoktu. Fikrim olmadığı için biraz rahat hareket ediyordum ama bana eğer hemen tedaviye başlamazsam maksimum bir haftalık ömrümün olabileceğini söylemiştiler. Apar topar Adana’ya gitmek zorunda kaldım.”
“Karar vereceğim zaman çocuk parkında bağıra bağıra ağlamıştım”
Kendisine ‘Lenf kanseri’ teşhisi konulmasının ardından bir buçuk yıl süren yoğun tedavi sürecine girdiğini anlatan Vuslat Şener, o günleri şöyle anlatıyor: “Ben, Lenf kanseriydim ve cerrahi müdahaleyle çözülebilecek bir şey değildi. Bütün vücuda yayılma riski de çok fazlaydı. O yüzden direkt kemoterapiye başladık ve aldığım ilk kemoterapiden sonra yaklaşık 3 gün uyutuldum. O kadar ağır bir ilaçtı ki, yan etkilerini görmek için uyutuldum. Üçüncü gün uyandırıldığımda çenem kilitlenmişti ve vücudumda morarmalar meydana gelmişti. Bunlar, vücudun kemoterapiye gösterdiği reaksiyondu. Kötü bir ilk seanstı ve açıkçası ilk kez öleceğimi hissettim. Adaya geldik, kemoterapi burada devam edecekti. İlk etapta 5 kez daha devam edecekti ve her kemoterapi almaya gittiğimde kendimi kapatıyordum, kimseyle konuşmadan uyuyordum. O ilacın vücuduma girmesini ilk günden beri hiç istemedim. 6 seans tamamlanınca yeniden Adana’ya gittim ve ilk kemoterapide kitlede biraz küçülme saptandığını ancak diğerlerinde etki göstermediğini aksine kitlenin büyüdüğünü fark ettiler. Bunun üzerine Hematolojiye sevk edildim ve orada 4 kemoterapi daha aldım. Onlar ilkinden çok daha ağır ilaçlardı. Çok zor bir dönemdi. Bu dönemin sonunda kitlenin çapının 2-3 santime kadar düştüğünü gördük. Ondan sonraki süreçte önümde iki yol olduğunu bana söylediler. Ya kemoterapilere devam edilecekti, ya da ilik nakli yapılacaktı. Toplantıdan çıktım ve hastanenin karşısındaki çocuk parkına giderek bağıra bağıra ağladım. Sonunda kemoterapi almak istemiyordum ve ikinci yolu seçmiştim. İlik naklinde de yaşama şansım yüzde 50’ydi. Benim şansım kanıma karışmaması ve iliğimin temiz olduğu için, kendi hücrelerimden bana nakil yapabiliyorlardı. Bir uyumlu ilik arama durumumuz olmadı ancak yeni bir sürece girecektim. Hücrelerin toplanabilmesi için bir süre iğne tedavisi aldım. En sonunda 24 saat süren bir kemoterapi aldım ve bittikten 1 saat sonra nakil oldum. Nakil işlemi kısa ama zor sürmüştü. Sonunda başarılı oldu, 15 gün tek başıma bir odada kaldım, yanıma kimse giremedi. 16. gün taburcu olmuştum ve çok şükür ki atlatmıştım. Kitle artık çok küçük bir nokta haline gelmişti ve 10 seanslık bir radyoterapi başlamıştı. Kemoterapiye göre çok daha basit bir işlemdi. Sadece bir yorgunluk hissi veriyordu. 2013 yılının Aralık ayında bu süreç tamamlandı. Bir buçuk yıl içerisinde çok yıpranmıştım.”
“Yaşadıklarım moralimi çok bozdu ama hep pozitif düşündüm”
Vuslat Şener, süreç içerisinde birçok olumsuzlukla karşılaştığını ancak pozitif düşünmekten hiç vazgeçmediğini söyleyerek, “Bir an ‘düştüm’ diye hissederseniz, bir daha kalkamazsınız. Çünkü kafa olarak böyle bir şeye çok hazır olmanız gerekiyor” dedi. Şener devamında, “Bir buçuk yılda kendi oda arkadaşımın sabah uyanınca öldüğünü fark ettim. 2-3 yaşında olan küçük çocukların bağırmalarını duyuyordum ve orada yaşadıklarım ister istemez moralimi bozuyordu. Ama ben hep bunun bir geçici olduğunu ve elbet bir gün biteceğini düşündüm. Pozitif düşünmekten vazgeçmedim” şeklinde konuştu.
Hastalığa yakalanan kişilere de süreç içerisinde ne yapmaları gerektiğini anlatan 36 yaşındaki Vuslat Şener, “Tavsiyem şudur ki; kafanızı toplayın ve bunun üstüne yürüyün. Siz ölürsünüz ama geride kalanlar sizi asla unutmaz. Bu süreçten sonra kendime daha iyi bakmayı öğrendim. Önce ‘ben’ demeyi, her şeyi kafaya takmamayı öğrendim” ifadelerine yer verdi.
“Çocuklarım benim mucizelerimdir”
Bir buçuk yıl süren tedavisinin ardından yeniden hayata tutunan ve o günleri bıraktıktan sonra, yaşadığı hastalığa bağlı olarak bir de yumurtalıklarında kayıplar yaşayan Vuslat Şener’in uzun süre çocuğu olmadı. Eşiyle birlikte çocukları olmasını çok istediklerini belirten Şener, “Tüp bebek merkezine gittik, yumurta çoğaltma işlemiyle tüp bebek yaptık. Şu anda üçüz çocuklarım var ve sağlıkları çok iyi. Çocuğumun olacağından hiç umudum yoktu. Çocuklarım benim mucizelerimdir. Onlara sarılabildiğim, her sabah kalktığımda onların yüzünü görebildiğim için çok şanslıyım” ifadelerini kulandı.
“Hastalığımı atlattıktan sonra negatif olayları hiç düşünmedim”
Hastalığını atlatıp hayata tutunduktan sonra hastalığının hep tekrarlanır mı sorusunu her zaman kendisine sorduğunu, bu yüzden korktuğunu ancak hayatındaki negatif olayları hep kendisinden uzak tuttuğunu ve hep pozitif düşündüğünü dile getirdi. Yaşadığı süreçte aile ortamı, yakınlarının kendisine her zaman destek olduğunun da altını çizen Şener, “Pozitif düşünmemde bu çok önemliydi” dedi. Hastalığı atlatmasının ardından profesyonel olarak psikolojik destek alma ihtiyacı hissetmediğini de aktaran Vuslat Şener, “Süreçte ister istemez sinirleriniz bozuluyor. Bir duş jelinin rengini gördükten sonra bile sinir krizi geçirdiğimi hatırlıyorum ama ondan sonra hep pozitif baktım. Ailemin, yakınlarımın yanımda oluşu bana güç verdi” ifadelerini kullandı.
“Stresli yaşamdan uzak duralım, negatiflik düşünmeyelim”
Son olarak kanser hastalığını yenen biri olarak topluma mesajlar da veren Vuslat Şener, stresli yaşamdan uzak durma tavsiyesinde bulundu. Şener, “Strese bağlı bir yaşam bu hastalığı tetikliyor. Çünkü ne kadar stresli yaşarsanız, o kadar çok negatif yüklü bir insan olursunuz ve kafanızın içindeki o negatif düşünceler vücudunuzu mutlaka yönlendirir. Evet, bulunduğumuz ortam çok iyi bir ortam değil ama kafamızda negatiflik çok fazla biriktirmememiz lazım” dedi.