Çocuklarımız Nasıl Yetişiyor? Ne Oldu Bu Eğitime Böyle?

Salih Sarpten

Arkadaşlarıyla iletişim kuramayan çocuklara artık daha sık rastlıyorum. Kendini tanımayan, kendini tanıtamayan, “merhaba”, “günaydın”, “özür dilerim” demeyi bir türlü öğrenemeyen çocuklar yetiştiriyoruz.

Canın çektiğini yapan, çekmediğini yapmayan, arkadaşlarına şiddet uygulayan, dalga geçen, küfürlü konuşan, çevreyi kirleten, kullandığı eşyalara zarar vermeyi kendine hak gören, sorumsuz davranışları tavan yapan çocuklar var okullarımızda…

Sürekli, kontrolsüz ve sınırsız bir şekilde internet ortamında olan bu nedenle de sosyal iletişimleri neredeyse tamamen yok olan çocuklarımız var.

Bütün bunlardan daha da kötüsü;

  • Kendini ifade edemeyen,
  • Dinlemeyi, konuşmayı, olaylara mantıksal tepki vermeyi bilemeyen,
  • Düşünmek, üretmek, fikir geliştirmenin keyfini almayan,
  • Sorulan en basit sorulara mantıklı yanıt veremeyen,
  • Öğretmeninin sunduğu yönergeleri takip edemeyen,
  • Kendi yaş grubuna uygun en temel konuları bile anlamakta zorlanan,
  • Arkadaşlarına, ailesine ve öğretmenlerine sevgi ile yaklaşamayan, mutsuz ve bir o kadar da tatminsiz çocuklarımız var…

Yukarıda okuduklarınız size abartılı gelebilir ama inanın benim gözlerim de okullarda görev yapan öğretmen arkadaşlarımın da tespitleri bu yönde.

Kendi çocuğunuza bütün bunları yakıştırmıyor olabilirsiniz. Ancak biraz tarafsız düşünürseniz çocuğunuzda da yukarıda okuduklarınızın en azından bazılarını gözlemlediğini fark edeceksiniz.

Çocuklarımız nasıl yetişiyor? Ne oldu bu eğitime böyle?

Kısaca anlatmaya çalışayım:

20. yüzyılın seri üretim anlayışı okul eğitimini akademik başarıya kilitledi. Sınav geçmek, üniversite kazanmak beyaz yakalı iş sahibi olmanın, temel koşulu oldu. Bütün bunlar da daha ilkokul sıralarından itibaren soru çözmeyi, testlere konsantre olmayı ve sınav geçmeyi amaç haline getirdi. Okullarda sosyal-duygusal öğrenme gözden çıkarıldı, akademik başarı esas oldu.

Bir zamanların en gözde dersleri olan beden eğitimi, görsel sanatlar, müzik gibi dersler şimdilerde dersten bile sayılmıyor. Bir düşünün okulların en önemli odakları spor etkinlikleri değil miydi? Hemen her okulun bir orkestrası, bir bandosu yok muydu? Her okulda yıl sonu etkinliklerinin de yer alan sergiler, okulda üretilen eserleri görücüye çıkarmak en önemli şey değil miydi? Oysa şimdilerde varsa yoksa sınavlarda yüksek not almak. Liseden mezun olan öğrenciler tek bir müzik aleti bile çalamıyor artık…

Pandemi nedeniyle yaşanan eğitim kayıpları da bu işi gün yüzüne çıkardı. Yani çocuklarımızın sosyalleşmediğini, hatta deyip yerindeyse giderek tepkisiz ve donuklaştığını bize gösterdi. Okullar kapalı iken sınavlara yine hazırlandılar, kitaplardaki konuları yine ezberlediler ama onların nitelikli birer birey olarak yetişmesini sağlayan esasları kaçırdılar. Üstelik kaçırmaya da devam ediyorlar.

Milli Eğitim Bakanlığının açıklamasına göre geçtiğimiz hafta tam 235 öğretmen pozitifti. Yani bu öğretmenler en az bir hafta okuldan, öğrencileri de öğrenmesi gereken davranışlardan uzak kaldılar. Sosyal bir birey olarak öğrenmeleri gerekeni öğrenemediler, internetin ve sanal dünyanın onlara kazandırdığı olumsuzlukların tamamını içselleştirdiler. 235 öğretmenlerin binlerce öğrenciye hizmet verdiği düşünüldüğünde yaşanan kaybın boyutu daha iyi anlaşılabilir.  

21. yüzyılın bizden istediği ise akademik bilgi değil. Yani tam yüz yıldır sıkı sıkıya sarıldığımız sınavlarda yüksek not almak 21. Yüzyılda işe yaramayacak. Çünkü artık üniversite mezunları değil; inisiyatif alabilen, kendini anlatabilen, sorumluluk sahibi, yaratıcı düşünceyi sahip, empati, şefkat, takım çalışması, işbirliği yapabilenlerin tercih edilecek. Yani bugün bizim çocuklarımızın yapamadığı şeyleri yapabilenlerin başarılı sayılacak. Artık en kıymetli öğrenci, başarısızlıklardan öğrenebilen öğrenci oldu.

Kısacası ya silkinip kendimize geleceğiz ve eğitim sistemimizin ihtiyaç duyduğu dönüşümleri yapacağız. Ya da bu yapıyla yaşamaya devam edip bedelini hep birlikte toplum olarak ödeyeceğiz.


Okumuş muydunuz?

Küçük bir hatayı düzetme ki,  ileride karşına çok büyük bir hata olarak çıksın

Benjamin Franklin


Anlayana Gülmece

Balık Baştan Kokar

Balık pazarında dolaşan yaşla adam bir balık tezgahına yaklaşıp, balıkları tek tek eline alıp kuyruklarını koklar… Bu durumu gören tezgahtar yaşlı adama seslenir:

  • "Amca… Amca… Nedir yaptığın? Balık baştan kokar… Kuyruğunu niye kokluyorsun ki…”
  • Adamcağız kendinden emin bir tavılar….
  • “Biliyorum evladım… Koku zaten buraya kadar geldi… Ben, acaba kuyruğuna kadar kokmayan bir balık var mı diye bakıyorum…”