Yazının başlığı sizi şaşırtmış olabilir ancak biyolojik olarak değilse bile farkında olmadan duyuşsal anlamda çocuklarımızı zehirlediğimiz ortadadır.
İnsan yetiştirme bir kültürdür ve toplumun bütün geçmiş birikiminin bir resmi gibidir. Ve elbette ki bu kültürü geliştirmek eğitimin işidir.
Çocuklarımızı nasıl yetiştiriyoruz?
Onları nasıl yönlendiriyoruz, nasıl davranıyoruz?
Onlardan ne bekliyoruz? Nasıl olmalarını istiyoruz?
Bütün bu sorulara eğitim sisteminin anlamlı yanıtlar vermesi gereklidir.
Oysa gerek sisteminin kendisi gerekse anne-baba olarak çocuğumuzdan en önemli ve tek beklentimiz başarılı olmasıdır. Bu uğurda her şeyi yapıyor, her yolun mübah olduğunu düşünüyoruz. Dahası böyle bir sistemi destekliyoruz…
Prof. Dr. Acar Baltaş’ın “Vicdan Sahibi Bir Çocuk Nasıl Yetiştirilir?” makalesi tam da bu konuyu anlatıyor. Baltaş hocaya göre; ailenin farkında bile olmadan yaptığı bir hata var: Çocukları, küçük yaştan başlayarak başarı kavramıyla zehirlemek.
Hele bizim gibi tamamen akademik başarı üzere kurgulanmış eğitim sistemlerinde bu durumun etkisi çok daha büyük oluyor. Yani zehirleme dozumuz normalden çok daha yüksek olabiliyor…
Örneğin çocuklarımızla tüm sohbet konularımız ödevler, sınavda alınan notlar ve çocuğun performansının sınıf, okul, bölge hatta ülke performansıyla kıyaslanmasına dayanıyor. Örneğin her yaş grubundan karne başarısının sosyal medyada paylaşılması, sınavlarda yüksek puan alanların boy boy afişe edilmesi, dershanelerin, etütlerin, özel derslerin en yoğun zamanlarının onların tatil dönemlerine denk gelmesi zehri onların vücutlarına enjekte ettiğimiz örnekleridir. Dahası başarılı olarak kabul edilme kriterinin sadece sınav notuna dayalı bir kültürün gelişmesine en büyük katkıyı elbirliğiyle yapıyoruz demektir.
Bu zehri vücuduna alan çocuk; başarılı olduğu zaman kendisini değerli hisseder, başarısız olduğu zaman olumsuz duygularını yönetmekte zorlanır ve kendini değersiz hisseder. Bunun sonucunda da, başarısızlığının nedenini kendi dışında aramaya yönelir, çok kolay yalan söyler ve fırsat varsa da hile yapar. Akademik başarısına odaklanan anne-babası ile çatışma yaşar ve kişiliği çatlar…
Baltaş hocanın da dediği gibi çocuk başarılı olduğunda, “iyi, doğru, değerli ve yakışıklı/güzel” olacağına inanıyor. Oysa başarısızlık hayatın en doğal parçası… Başka bir ifadeyle her bireyin başarısızlığı tatması kaçınılmazdır. Hiç başarısız olmadığını söyleyen kişi, eğer yalan söylemiyorsa, sınırlarını hiç zorlamamış ve konfor alanının dışına hiç çıkmamış, hiç güçlük yaşamamış ve sahip olduklarını kendisi elde etmemiş ona sunulmuş demektir.
Başarısızlık insanı olgunlaştırır, derinlik kazandırır, bilgelik yolunda geliştirir ve empati duymasını sağlar. Başarısızlık insana sınırlarını nereye kadar zorlaması gerektiğini gösterir.
Çocuklarımızı, bize ait bir ürünü yetiştirir gibi yetiştirmeye çalışıyoruz. Ürünü yetiştirdiğiniz şartlar önemlidir: Toprak verimi, iklim ya da zararlıları kontrol etmek için kimi zaman ürünü serada yetiştirirsiniz. Ne var ki insan için aynı şey geçerli değildir. İnsanı serada yetiştiremezsiniz…
Eğitme bir de bu açıdan bakabilsek, neleri yapmamız, neleri de yapmamız gerektiği daha açık bir biçimde görebileceğimiz… Ya çocuk ve geçlerin gelişimini bütünlüklü bir anlayışla ele alan bir sistemi kuracağız ya da serada insan yetiştirme anlayışıyla nafile uğraşlara devam edeceğiz…
Yeni Nesil Öğrenme
21. Yüzyılda İnsan Yetiştirme
Yeni çağda artık bizi robotlardan ayıran temel vasıfların, mesela duyuşsal/duygusal tarafların, empati yeteneğinin, insani duyarlılıkların; yönergeleri takip edebilme alışkanlığından ziyade eleştirel düşünme ve yaratıcılık gibi yetkinliklerin, sorun çözme becerilerinin gelişmesi önem kazanmıştır. Yaratıcılık ve yenilikçilik, eleştirel düşünme ve problem çözme, iletişim ve işbirliği; medya, bilgi ve iletişim teknolojileri okuryazarlığı; esneklik ve uyum, girişimcilik ve öz-yönelim, sosyal ve kültürler arası beceriler, üretkenlik, sorumluluk ve liderlik becerileri ve yetkinlikleri olarak özetlenen 21. yüzyıl becerileri, öğrencileri geleceğe hazırladığını iddia eden bir okulun en önemli sınanma ve sorgulanma alanlarından birisi durumundadır artık.
İyi bir eğitim ve iyi bir okul, öğrencileri mutlaka insanî değerlerle donatmalıdır. Buysa, öğretmenlerin de benzer değerlerle donanmış olduğu, çocuklara ve gençlere iyi rol-modellik yaptığı bir okul iklim ve ortamı gerektirir. Öğrencilerin, yeni yüzyılda, artık narsist, bencil kişilik yapısından uzak, inançlı, şefkatli, merhametli; yardımlaşmayı, sevgiyi, paylaşmayı, işbirliğini öğrenmiş, girişimci ve aktif bir etik değerler bütününe sahip olması, en büyük ihtiyaç olarak öne çıkmaktadır.
Bir Resim, Bir Mesaj
Öğrenilmiş Çaresizlik
Öğrenilmiş çaresizlik, bir durumda sürekli olarak olumsuz tepki alma sonucu ortaya çıkan başarısızlığı kökten kabullenme durumudur. Birçok deneyim sonucunda başarısız olduğunu damgasını yemek, kendini değersiz hissetmek ve bunu kabullenmek ve bunu ilke edinmek o kadar güçlü bir psikolojik etkidir ki kişiyi gerçekten yapabileceklerini de yapamayacakmış hale getirir…