12 yaşından 18'e kadar tam 6 yılım geçti Girne'de...
Çatalköy'den Anafartalar'a otobüsle gider, otobüsle gelirdik.
Savaş çıkmasa, göç etmemiş olsak başka bir güzergahta geçecekti o yıllar.
Girne biz köy çocukları için kentti.
Ulaşım zordu, okul saatleri dışında Girne'ye bazen hafta sonları giderdik
ama akşam üzeri dönerdik mutlaka. Son otobüs saatinden sonra köye dönüş
zordu çünkü...
Okul günlerinde de kenti gezme şansımız pek azdı.
Sınav haftalarında ya da öğleden sonraları ders olan -sanırım pazartesi ve
perşembe- günlerde limana gider, dolanırdık arkadaşlarla...
Eh, bazen de dersten kaçtığımız olurdu, müdürden sert fırça yemeyi göze
alarak...
Çünkü Girne 'bizim'di.
* * *
Girne'yi çok severdik biz...
Çocukluk, ilk gençlik yıllarımızda önemli izleri var kentin.
20 Temmuz panayırlarına gitmek, biz köylü çocukları için bulunmaz bir
nimetti.
Çarpışan arabalara binmek, pamuk şekeri yemek, bilardo denilen bilyeli
çekilişten oynayıp hediye kazanmak hoşumuza giderdi.
Ya da belki de o kalabalıkta yürümek bile tek başına bir eğlenceydi bizim
için.
Girne'de gençlerin gittiği mekanlar vardı o zamanlar da... Doğum günleri
de düzenlenen Rocks Disco vardı mesela...
Kilim Pastanesi, en sık gittiğimiz yerdi. Çilekli dondurmasının tadı
damağımızdan hiç gitmedi.
Sonra Mr. Bob's da açılmıştı, oraya da gider, kremalı dondurma falan yerdik.
Bilal Dayı'nın şeftali kebabı, ilerleyen yaşlarda gittiğimiz Little
Arif'in restoranı ve daha birçok sembol mekanıyla Girne 'bizim'di.
* * *
Okul yıllarında sık sık gittiğimiz limanda vaktin nasıl geçtiğini fark
etmezdik.
Kış günlerinde, hele fırtınada denizden yükselip kayalarda patlayan
dalgalarla adeta oyun oynardık.
Bir seferinde bu oyun pahalıya mal olmuş, Mendirek'in tam arkasında birkaç
kişi sırılsıklam ıslanmıştık.
Ama ne gam?
Gençtik ve Akdeniz'in soğuk suyu, damarlarımızdan akan kanın ısısında
hemen ılıklaşıveriyordu.
Böylesi ufak tefek kazalar sorun değildi.
Ders saatleri dışındaki zamanın çoğunu geçirdiğimiz futbol sahasında
elimiz, ayağımız sürekli kanar, oramız buramız sürekli berelenip morarırdı
ama sorun değildi.
Girne 'bizim'di.
* * *
6 senelik okul döneminde çok yağışlı yıllar olduğunu hatırlıyorum.
Dolulardan her taraf beyaza bürünmüştü her yer bir seferinde...
Kar anda arada yağardı.
Tipik Kıbrıs iklimi yani...
Küresel ısın a nedeniyle mevsimler şaşırıyor, yağışlar şiddetli düşüyor,
sıcaklar ve soğuklar daha sert geliyor artık.
Ama geçmişte de çok ağır yağışlar olmuyor değildi.
Oluyordu ve biz cam kenarında oturup "Yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap
kızı camdan bakıyor" şarkısını söylüyorduk, keyifle...
Öyle sel baskını, su baskını kaygısı yoktu insanlarda...
Ev azdı.
Otel azdı.
Apartman neredeyse hiç yoktu.
Derelerin önü boştu.
Kıyılar hala bakirdi.
Ve gökten yağan su hem toprağa, hem denize kolayca erişirdi.
Çünkü Girne 'bizim'di.
Çocukluğumuzun Girne'si...