Hasan Erhan
mimarhasan@windowslive.com
Edebiyat’ın (Yazısanatı’nın) ve Dil Kurallarının Önemi
Toplumların yaşam kaynaklarının başında dil gelir. Dil edebiyatı, edebiyat düşünceleri, düşünceler toplumları yaşatır. Düşünceleri, en kalıcı yaşatma yöntemi yazıdır. Yazı; dilin, çizgilerle kağıt üzerine çizilmiş görünüşleridir. Edebiyat, yazı ile sanat yapmadır. Bu nedenle edebiyat için yazısanatı sözcüğünü öneriyorum. Yazısanatı ve dil birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Yazısanatında okuyucuya verilmek istenenler, yapana özgü olmalı; yazı da bir dili verdiğinden doğru olmalıdır.
Yazısanatı yazanın, dil toplumun olmaktadır. Ortaya şu özet çıkar: Doğru dil ve özgün yazısanatı. Yazısanatının özgünlüğü üzerine şu örneklere bakmakta yarar var. 1917 Rus ihtilalini anlatan Ten Days That Shook The World belgesel romanı, Dünyayı Sarsan On Gün ismi ile 1967 yılında Türkçe’ye tercüme edildi ve basıldı. 1968 ve 1976 Yıllarında da yeniden basıldı. 1970 li Yılların sonunda, ‘Türkiye’yi Sarsan İki Uzun Gün’ ismi ile Türkçe bir kitap basıldı. Bu kitap, Türkiye’de 1971 yılında o zamana kadar Türkiye’de yapılmış en etkili bir grevi konu etmişti.
Bu grev sonucu Demirel Hükümeti ordudan gelen ihtar üzerine istifa etmişti. Kitap, Türkiye’deki grevi, Rusya’daki ihtilale benzetmeye çalışmakla konu alıntısı yapmış ve özgün olma özelliği kazanamamıştır. Benzetme için kitap araştırması yaptığı anlaşılmakta. Dünyayı Sarsan On Gün, birçok dilde basılmıştı. ‘Sarsma’ kelimesi daha sonra birçok romanın ve Türkiye’deki olayların haber başlığının en çok tekrarlanan sözcüğü olmuştu.
Tanınmış bir olayı hatırlatarak onun başarısına ulaşmak için yazısanatı yapmaya çalışmak, geri kalmış toplumlarda görülebilecek bir yaklaşımdır. Yani elde hazır olandan yararlanıp daha çok kazanmak. Bu tür kazançlar, gelecek müjdesi vermez. Gazap Üzümleri’ni, Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u ve İnce Memed’i yazanların kaynağı, yazmak istediği dünyanın kişileridir ve özgün olaylardır. Bu nedenle hala daha aynı değerdedirler. Bir örnek de, Kıbrıs’ın adının geçtiği bir kitap isminde vereyim. Çılgın Türkler. Bu kitap da önce yabancı dilde mi yazıldı da sonra Türkçeye mi tercüme edildi bilmiyorum. Bilmeyişimin nedeni de, kitap isimlerinde yapılmış alıntıları görüp de onlardan uzak duruşumdur.
Kitabın bir de Kıbrıs’ı ilgilendiren tarafını düşündüler ve hemen İsminin içine Kıbrıs sözcüğünü de ekleyerek Kıbrıs’la bağlantı kurdular. Amaç herhalde Kıbrıs’ta da satabilmektir. Yukarıda yazmıştım, bu tür çalışmalar sadece ticaret yapmak içindir. Önce dünyada yapılanlar Türkiye uyarlaması ile Türkiye’de satılır, daha sonra Kıbrıs ismi de eklenerek Kıbrıs piyasasına çıkarılır. Bu tür çalışmaları da toplum heyecanla alır okur ve ‘müthiş’ der. İçinde bulunduğumuz yüzyılda bizim toplumda yazısanatında özgünlük bulunmamaktadır.
Türkiyeli tanınmış kişilerin veya bilim adamlarının ‘Kıbrıs Türk Edebiyatı olmamıştır’ derken söyledikleri aslında, özgünlüğün olmadığını ortaya koymaktır. Bu tanımlama için toplumun ‘kendine özgü’ olmasını sorgulayabiliriz. Bence, Türkiyeli eleştirmenlerin Kıbrıs yazısanatı üzerine söylediklerinde; Kıbrıs yaşantısında kendine özel yaşamın olmadığını değil, Kıbrıslıların kendine özgü yaşamı yazamamalarını aramalıyız..
Yazısanatının diğer elemanı olan doğru dil konusunu da bir incelersek göreceklerimiz daha ürkütücü olmaktadır. Ortaokulda Türkçe okuma kitabının kapağında şöyle yazıyordu: ‘Güzel Türkçemiz.’ Ciddi görünen bazı kitaplarda (veya yayınlarda) da şu açıklamalar yer almaktadır: ‘O, Türkçeyi çok güzel kullanır’, ‘Ben o kelimeleri kullanmam’ gibi örnekler sıkça karşımıza çıkmaktadır. ‘Güzel Dil, ‘dilin kullanılması’, ‘kelimenin kullanılması’ tanımları hiçbir dil için geçerli değildir. Güzel dil olamaz, kurallarına uygun dil olur. Dil kullanılmaz. Kullanma, bir aletin çalıştırılmasını veya bir malzeme harcamasını cümle içinde belirtmek için fiil kelimesi olarak yer alır. Örneğin: malzeme belirtirken, ‘Terziye elbisemi dikerken, astar kullanmasını rica ettim.’ Aynı örneğin alet için açıklaması: ‘Bizim mahallenin terzisi, meslek yaşamında hiç dikiş makinesi kullanmadı.’ cümleleri ‘kullanmak’ fiilinin geçeceği cümlelerdir. Kullanmak fiilinin dilimizde geçtiği cümleler saymakla bitmez. Konu dışına çıkmamak için onları başka bir zamana bırakıyorum. Dilin güzelliğinden amaç, ne olabilir? Güzel dil derken, neyin güzel olduğunu, güzel sözcüğünün, sınırlarının ne olduğunu, birden çok varlığı karşılaştırıp da bir tanesinin diğerlerinden daha vurgulayıcı olduğu anlamını mı düşünüyoruz? ‘Güzel dil’e ulaşmanın en gerçekçi yolu, kurallarına (yazım, dilbilgisi) uygun konuşmak ve yazmaktır.
Gelecek yazımda dil yanlışlarına başlangıç olan düşüncelerim yer alacak.