Stella Aciman
Son yıllarda dünyada çok kullanılan bir yöntem… Öyle bir yöntem ki, zamanı iyi yönetirseniz hayat kurtarıyor… Girişimsel Radyoloji! Ve bu yöntemi kullanarak hayat kurtaran tek bir doktorumuz var Kıbrıs’ta… Dr. Süha Akpınar!
Kendinizi tanıtır mısınız?
1968 yılında Lefkoşa’da doğdum. İlk ve Orta öğrenimimi Lefkoşa’da tamamladım.Yüksek öğrenimimi de önce Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, ardından da 1996’da Çapa Tıp Fakültesi’nde ihtisasımı tamamladım. 1996-2006 yılları arasında İstanbul’da, hem serbest hekimlik hem de bir hastanenin görüntüleme merkezinin sorumlusu olarak çalıştım. Aynı zamanda evlere hizmet veren Mobil Lab adında laboratuar hizmeti de verdim. Yaşım 38 olduğunda, biraz toprak çağırdı. Kızımın Ada’yı tanımasını arzularken ailemle de zaman geçirmek istedim ve dönmeye karar verdim Kıbrıs’a. O dönem babamı kaybettim, bu da dönüşümü hızlandırdı.
Girişimsel Radyoloji uzmanısınız, bunu biraz açar mısınız?
Girişimsel radyoloji ben Çapa’dayken başladı. Girişimsel radyoloji aslında tıbbın pek çok alanına girmiş olan,cerrahi dışında veya cerrahiye ek olarak yapılan hem tanı hem tedavi yöntemidir. Diyebilirim ki şu an hangi klinikten bahsederseniz bahsedin, girişimsel radyolojinin mutlaka bir yardımı vardır. Mesela kanser hastalığı; kanser hastalığının tanısı neyle konur, tümör mü gördük, film tomografi mi çektik, çekilen filmde görülen kanser midir değil midir, kanser ise hangi türdür, nereyi tutmuştur, gerçek odak mıdır, yayılan bir odak mıdır? Bu tanıya yönelik parça alımını girişimsel radyoloji yapıyor. Bununla, onkolog, radyoterapi, cerrah, nereye gireceğini, nasıl bir yöntemle tedaviyle başlanması gerektiğini, ilerde nasıl bir takip çizelgesi hazırlanacağı, nasıl bir kemoterapi alacağı, girişimsel radyolojiyle belli oluyor.
GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ KOLAYLIĞI
Aşama aşama gidersek, kanserli bir hücreyi nasıl teşhis ediyorsunuz, nasıl başlıyorsunuz?
Mesela hasta bize düşkünlükle, halsizlikle geldi,tahliller yapıldı, tahliller pek olumlu değil. Görüntülemesi çekiliyor, diyelim ki kişi öksürüyor, sigara içiyor, tomografi çekildi. Diyelim ki akciğerde kitle bulundu, peki bu kitle nedir, bu kitle nereleri etkiler, hangi türdedir, yaşamı ne belirler? Kanser türüne göre bu değişiyor, çünkü deniliyor ki, bundan bize parça alır mısın? Parçayı aldığımızda bunu patalog değerlendiriyor; şu özellikte şu kanser türünde bir kitledir diyor. Sonrasında bunun yöntemleri de var; mesela diyelim ki karaciğer kitlesi; girip o tümörü orada yakmak mı, yoksa kasıktan anjiyo yöntemiyle o tümörün yanına gidip oradan bölgesel kemoterapi vermek mi? Bunların hepsi girişimsel radyolojinin sunduğu alternatiflerdir. Hastanın ameliyat şansı yoksa, kitle birden fazlaysa, dokuyu etkilediyse, tüm genel vücut düşkünlüğü yerine, bölgesel tümöre müdahale mi? Tüm bunlar girişimsel radyolojinin sunduğu alternatiflerdir. Eskiden biliyorsunuz tüm meme kanserli hastalar, kemoterapi ve radyoterapi alıyordu, kemoterapiyi nerden alıyor? Damardan bir veriyor iki veriyor, daha sonra damarlar kavrulmuş oluyor. İşte bu dönemde o hastaya port takılıyor ki, bu portları da biz takıyoruz. Artık girişimsel radyoloğun takmasını tercih ediyorlar. Eskiden hastaların hepsi Türkiye’ye gidiyordu, yaklaşık 3-4 yıldır burada biz takıyoruz. Portu yerleştiriyorsunuz, damarı görüp koyuyorsunuz, hem kemoterapi veriliyor, hem diğer damarlar kurtulmuş oluyor, hem de hasta zarar görmeden ilacını almış oluyor. İşte bu da girişimsel radyolojinin sunduğu bir şey…
Başka hangi alanlarda kullanılıyor?
Diyaliz hastalarımız da var, diyelim ki hastanın üresi birden yükseldi, kalbinin sıvısı arttı, bunun diyalize alınması lazım, katater takılması gerekiyor, ne yapılıyor? Ya fistül açılacak o da hemen olmuyor, belli bir zaman olgunlaşması gerekiyor, biz ona da katater takıyoruz. Oradan diyaliz yapılıyor.Şu anda diyebilirim ki haftada 3-4 hastaya diyaliz katateri takıyoruz. Artık bu hastaların hiç biri yurt dışına gitmiyor. Fistül yapılanlar da, diyelim ki fistülü çalışmıyor. Bunu çalıştırmak için ya katater takıp kurtaracaksınız ya da fistülü açmaya çalışacaksınız, fistülü girip balonlayıp tıkanıklığını açarsınız, darsa darlığını açıyorsunuz ve fistülü tekrar kullanılır hale getiriyorsunuz. Bunlar rutin olarak yaptığımız işler artık.
ÖZVERİ VE HAZIRLIK İŞİ
Bildiğim kadarıyla felç vakalarında da bu uygulama yapılabiliyor…
Evet, Kıbrıs’ta son 3 yıldır felç tedavisine yönelik uygulama başlattık ki, felç tedavisi şu anda Güney’de bile yapılamıyor. Olay da şu; diyelim ki kişinin aniden sağ kolu tutmamaya başladı, ya da ayağı veya yüzünde eğrilme oldu, ya da çişini kaçırdı, bilincini yitirdi. Bunlar erken fark edildiğinde, hasta bize buraya gönderildiğinde biz anjiyo eşliğinde damara girip o damarı açma yönünde de müdahaleler yapıyoruz. En son yaptığımız hastayla toplam 43 hastaya müdahale yaptık. Bu hastaların 35 tanesi işlem sonrası yaşamını sürdürüyor, 30 civarı da normal hayatlarına döndü, bu dünya standartlarındadır. Avrupa’da yayınlanan girişimsel nöroradyoloji dergisinde de bu yöndeki çalışmalarımız kabul edildi ve yayınlandı. İşimiz özveri gerektiriyor, hasta gece ikide de gelebilir sabah beşte de, ya da mesai saatinde gelebilir, her an hazırlıklı olmanız gerekiyor, malzemeye hazırlıklı olmanız gerekiyor, hastaya ve işleme hazırlıklı olmanız gerekiyor.
Kaç tane uzman var Kıbrıs’ta?
Şu an için ben tek uzmanım.
Yoğun musunuz?
Yoğunluklar dönemsel olarak değiştiği gibi mevsimsel olarak da değişiyor, ama şunu söyleyebilirim, haftada ortalama 1-2 port var, troid biyopsisi haftada ortalama 4-5 tane oluyor. Hepsi kanser olmak zorunda değil, bazı hastalıklar sadece biyopsiyle anlaşılabiliyor, diyaliz hastaları haftada 3-4 kere oluyor, böbrek hastaları geliyor, böbrek bozulduysa, nakil mi gerekecek, diyaliz mi? Bunu tespit ediyoruz. Ayda 2-3 tane bu hastaların biyopsisi yapılıyor, inme felç; şu an ayda bir iki hasta oluyor, bazı bölgeler gelmiyor bize, mesela Mağusa’dan yılda 5 hasta gelmedi ama Güzelyurt bölgesinden 15 hasta geldi. Mağusa’da felç vakası olan hasta felç olarak kalıyor, bize gelmiyor, ya da geç geliyor, ya da habersiz olarak evinde ölü olarak bulunuyor. Aynı şekilde beyin kanamaları için de geçerli… Beyin kanamalarının bir kısmı baş ağrısı olarak gitmeye devam ediyor, 5 ya da 6’ncı günde fark ediliyor, bir kısmı kafasında baloncukla dolaşıyor, bir kısmı ani bilincini kaybetmiş olarak geliyor. Bu durunda bunların hepsine acil anjiyo yapmak zorunda kalıyoruz, o da şu an için yıllık 15-20 hasta arasında değişiyor. Durum böyle olunca bir kişinin pek çok vakayı yapması gerekliliği ortaya çıkıyor.
YOĞUN İŞ
Bir uzman için fazla değil mi?
Normalde bütün girişimsel radyoloji işlemleri üçe ayrılıyor; biri, biyopsilerin yapılması, damar yolu açılması, tıkanan safranın açılması, katater takılması gibi işlemler. Bunlar nonvasküler yani damar dışı girişimsel işlemler. Vasküler olanlarsa diyabetik hastalarda yeni uygulamaya başladığımız işlem. Diyabete bağlı bacak kesiliyordu, şimdi bacak altına işlem uygulanıyor ve hastanın bacağı kurtuluyor. Bunlar için seminerlere, toplantılara gidiyoruz, son gelişmeleri takip ediyoruz, yeni gelişmeleri öğreniyoruz. Diyabet hastalarını üçlü dörtlü takip gerekir, cerrah görecek, diyabet doktoru görecek, hiperbarik oksijen için değerlendirilecek, biz göreceğiz, gibi üçlü dörtlü takip gerektiren bir yöntem. Bir doktor arkadaşımızın bağırsak damarında yırtılma olmuştu, ona müdahale ettik, stent taktık, şimdi hasta ayakta, hiçbir problemi yok. Bacaklara yaptığımız işlem gibi, beyne giden damarlara da anjiyo işlem yapıyoruz. Çapa’da çalıştığım yıllarda bacaklar ve bütün biyopsi işlemlerini yapıyordum.
Beyinle ilgili rahatsızlıklar için neler söylersiniz?
Beyin damarlarına yapılan işleme ilgim dolayısıyla İngiltere’de bu işlemi en çok uygulayan bir doktorun yanına 3 ay kursa gitmeme onay verildi. 1994-1995 yıllarıydı,bu işlemin henüz emekleme döneminde olduğu bir süreçti. Ada’ya döndüğümde 2007 yılı sonuydu. Devlet hastanesinde beyin dışı işlemlerin tamamını yapmaya başlayınca, Hacettepe Üniversitesi’nden Aytekin hoca “nöroyu da yapabilirsin” dedi. Buradan da yardımcı oluruz dedi ancak bakanlık bunu benimsemesine rağmen onaylamadı. Böylece başladım, her işleme de çağrılır oldum. Sonrasında beyin için gidebilirsin dendi, önce 1 yıldı sonra altı ay dendi ama o arada Aytekin hoca Hacettepe’den ayrıldı dolayısıyla biz orayı kaybetmiş olduk. Bu işi en iyi yapan merkezler arasında olan Adana’dan, Çukurova Üniversitesi’nden bir davet aldım. Bakanlıktan yazışmalar yapıldı, gidebilirsiniz dendi, ben de gittim. 15 gün sonra kağıtlarımın merkeze gelmediğini söylediler, ama meraklı olduğum için hoca “sen bizimle işlemlere girebilirsin” dedi. Yirminci günde bakanlıktan yazı geldi “size maaş veremeyeceğiz, maaşınız kesildi” dendi, 3 ay ücretsiz, izinsiz, istersen dön izinlerini kullan tekrar dön dendi, sonrasında ben orada izinlerimi kullanarak 5 ay kaldım. Yurt gibi bir yerde kalıyordum, üniversite hastanesine yakın olan kampus içerisindeydi bu yurt, oradan gidip gelerek 5 ayı tamamladım. Sürekli hangi hoca hangi işleme giriyorsa onunla işleme girdim. Orada sabah 8’den itibaren akşam 6’ya kadar işlem yapıyorduk, tempo böyleydi. Günlük yapılan hastaların gece de kontrolleri yapılıyordu; beyin cerrahı ve radyologla birlikte hastaların takibini yapıyorduk.
“PROBLEM YAŞIYORUZ DEDİM, ALMANYA’YA GEL DEDİ”
Başarı oranınız nedir?
İlk bu işlemi yapmaya başladığımızda hastalarımızın yüzde yetmişi başarılıydı. Sonra bir seminer için İstanbul’da bulunduğum dönemde bir Alman hocayla tanıştım, ona “hastaların yüzde otuzunda problem yaşıyoruz, niye olmuyor “ diye sordum. O da Almanya’ya gel dedi, Essen’de yaşıyordu, yıllık iznimde o hocanın yanına gittim, günde 5 hastaya işlem yapılan bir merkezde çalışıyordu. Dünyada en fazla bu işlemi yapan ve en fazla malzeme kullanan doktorlardan biriydi bu hoca, ayrıca başarı oranı da yüksekti. Farklı çalışma yöntemi olan biri, orada çok farklı hasta ve malzeme gördüm. Bu da bana bazı artılar kattı, Almanya’dan döndüğümde bazı şeyleri daha sağlam, daha güvenli yapmaya başladım.
Yeterli alet ve malzeme var mı işlemleriniz için?
Enteresandır, ben bu ülkede ‘yaşar yaşamaz’ filmi gibiyim. İşlem yapılacaksa, riskliyse “Yapar mısın?” gibi başlıyor iş. Artık yapar mısın diye çok nadir soruluyor, “Süha bunu yap “deniyor. Malzeme derseniz; bundan 3 yıl önce, malzeme, 2-3 kişilik geliyordu, son 3 yıldır bu ihaleye bindi. Girişimsel radyoloji adı altında yıllık ortalama müdahale 20 ise 20 müdahale malzemesi, biyopsi yıllık yüz mü yüz biyopsi iğnesi gibi hesaplı geliyordu. Bunlar artık bize ihaleyle topluca gelmeye başladı. İhalede eksildiklerimizi de ara ihaleyle alıyoruz. Bazı şeyler yaptıkça kullanacağınız miktar da artıyor, bazı şeyler de kalıyor, böyle bir yerlere kadar geldik. Bu yıl şöyle bir problem yaşadık; Biz ihaleyi düzene soktuğumuzu düşünürken, hükümet değişikliğine bağlı kadro değişikliği oldu. Ocak ayında verdiğimiz liste normalde Şubat başı onaylanırdı, Mart’ta da elimize gelmeye başlardı. Bazı malzemeler azaldığı için de bunları öncelikle getirin derdik. Mart ayına geldiğimizde işler karıştı, ihale karıştı,yasa değişiyor yeni yasa dendi, sonra çağırdılar, malzeme seçimine gittik. Bugün oldu ihaleler sonuçlanıp da artık getirin sözleşmeler imzalanıyor denmedi, bu günlerde olacakmış, bekliyoruz. Artık malzemeyi de zor bulacağız, dövizdeki yükselişten dolayı Türkiye’deki malzeme stokları da tükendi.
Yardımcınız var mı?
Bir de şöyle bir Kıbrıs gerçeği var; bizim yaptığımız işlemler için teknisyen yetiştiremiyoruz, hemşire yetiştiremiyoruz, sana ait yetişmiş eleman yok. Böyle bir durumda ne yaptım, Almanya’da gördüğüm uzmanın tekerlekli dolabından yaptırdım. Bu işleme giriyorum, bunları kullanacağım, “bu olursa bunu açıyorsun, stent işlemiyse bunu açıyorsun, bu işlem bununla yapılır, bu alet budur” diye anlatıyorum teknisyene ve hemşireye. Dolap gözümün önünde oluyor, işlem sırasında başka yerden al desem işlemi bilmediği için ne alacağını bilmiyor. Böyle olunca stresiniz artıyor, zaman kaybı oluyor tabii… Beyinle ilgilendiğimizde kullandığımız malzeme mikro malzeme; mikro malzeme de müdahalesi hem titizlik isteyen hem de küçük müdahalenin büyük olaylar yaratacağı bir malzeme. Bunları yaşıyorsunuz, ayrıca hasta yakınlarının önüne showman olarak çıkarılıyorsunuz, “şöyle olursa böyle olur” diye anlatıyorsunuz. Bazı hasta yakınları yurt dışına gönderilmek istiyor, ama bazı hastalara 3 saat içinde müdahale etmezseniz hastayı kaybedersiniz. Çok da sorumluluk isteyen riskli bir iş yapıyorsunuz.